) Mili Edebiyat Salih Zeki AKTAY nu edebiyat kâşifleri ikide bir gazetelerde, mecmualarda bazan da edebiyata dair küçük, büşük ki. taplarda «Milli edebiyat istiyoruz!» «Milli bir edebiyat yaratamaz mıyız ?» «Milli edebiyata doğru!» vesaire gibi başlıklar altında (anket) açarlar; fi- kirler saçarlar Halbuki bizim milli edebiyatımız, yalnız bütün memleketin bağrında ya şıyan halk edebiyatı bile olsa, yine o aziz sazın nağmeleri böyle kir keş- fe ve araştırmaya lüzum göstermiye- cek kadar zengin, çeşitli ve renkli dir. Fakat burada bir noktanın üzerin de biraz durmak ve bir telâkki yan. hşlığından bahsetmek istiyorum, Mü- tearife kabilinden bile olsa evvelâ şumı söyliyeyim ki, sanat eseri olan her Türk mahsulü, millidir. Sanatta mevzu hiç birşey değildir. Netekim (Göte) nin ikinci. (Faust) u tamamen Yunani olduğu halde bir Alman ese ridir. Ve yine ayni (Faust) bir Cermen efsanesi olduğu halde İngiliz şairi (Marlov) un yazdığı (Faust) da bir İngiliz eseridir, (Şekspir) in Yunan, Lâtin ve İtalyan hayatından ve bun- ların eserlerinden alıp yazdığı mev. zularda da aynı olduğu gibi... (Kip ling) in (Cangıl) kitapları Hindistanı ve Hintlileri anlatan bir İngiliz ese- ridir. Bu neviden olarak: (Elenist) şa- irlerden (Kits) bir İngiliz şairi, (Hök derlin) bir Alman şairidir; ve bu iki şairin ikisi de (Grek) sanatını, (Grek) efsanelerini yazmışlardır. Binaanaleyh, sanatın çoktan hal lettiği bu mesele üzerinde durmak, artık abestir, Bugünkü Türk şiirinin arayacağı ve varacağı Şeyler bunlar değil, bence yalnız bir büyük (röne- sans), bir büyük Türk (rönesans) ıdır. Ee &, YE, Fakat bu'ne ile ve nasıl olacak, ne suretle doğacak? Bu husustaki düşüncelerimi söyle. meden size bir efsane anlatayım: (Marsiyas), flüt çalmakla fevkalâ- de mahirmiş... Nağmeleriyle herkesi gaşyedermiş. Bu hünerinden gurur- lanarak şiirin, musikinin ve bütün gü- zel sanatların (Apollonjuna meydan okumuş... (Apollon) bu teklifi bir şart- Ja kabul etmiş: Müsabakanın sonun. da galip gelen, mağlüp olana istediği cezayı verecek .. İki taraf da razı olmuş ve müsabaka büyük bir beyet önünde başlamış... Önce (Marsiyas) - flütünü çalmış, herkes hayran olmuş, çok beğenilmiş, takdir edilmiş. Sonra da (Apollon) gün ışığının dünyayı kaplayışı gibi muazzam sazının geniş ve ölçülü, ma- haretli ve sanatlı nağmelerini yayma- ğa başlayınca ezici ve söz götürmez üstünlük herkesi zaptetmiş... (Apol. lon)” neticeyi kazanmış ve (Satir) i derisini yüzmek suretiyle cezalandır- e muarızının ye eşek kulağı şekline sokm Bu efsane bize saki iptidai, lâedri ve ümmi sanatla; müdevven, kitabi sanatı gösterir, Bütün halk şairlerimizin. saz ve nükte şairlerinin şiirleri, Kerem, Kör. oğlu eserleri, coşkun halk türküleri, asırlarca bütün Türk ülkelerini ür- pertmiş ve ruhları bahar tazeliğiyle her zaman titretmiştir. Bunların o ka- dar güzelleri, (klâsik) kıymete yak. laşanları vardır ki, ayniyle klâsisiz- ma çerçevesindeki eserlere yakışan bir şerh ve tetkik emeği ister, Bir misal : Yürü, dilber yürü, ömrümün varı! Eridi, kalmadı dağların kar Günde on beş kere gördüğüm yari, Aylar, yıllar geçti göremez oldum. Şu dağın başında bir top kar idim; Ee çe ğe RENE OZ 19LE Evvel yarin sevgilisi ben idim Yağmur yağdı, güneş vürdu eridim Şimdi uzaklardan bakan ben oldum Bir başka misal : Havuzun başına selmesin eller, Dolandım dağları, kar aa Gönlüme muvafık yar bulamadım. Havuzun başına yatmış, uyumuş, Elâ ve rini gaflet bürümüş. Herkes sevdiğini almış, yürümüş; Açıldı lâleler, yelmedi yazlar; Lâlesi koynunda bir gelin sızlar. Havuzun başına serildi kilim, Ayrılık gününde buruldu dilim; Yardan ayrılınca büküldü belim... Var git oğlan, var git, ben sana varmam ! Anandan babandan inkisar almam! Taze kır çiçeklerine benziyen bü- tün bu eserler baştan başa millidir ve bizimdir. Bizim ruhumuzdan doğ- muş, bizim ruhlarımızın nescini doku muştur. Fakt beklediğimiz bir şey var: Güzel Türkçenin, Türkün Türkçe- sinin ve Türkün sanat duygusunun asil ve hakiki şehkârları, ancak (rö- nesans) çapında bir şahlanışla doğa- bilir. Bu Türk (rönesans)ı garp (rö- * nesans) ı gibi cihan sanatı içinde yük- selecek ve meyvelerini o verecektir. Bir asırdır bu hasret içindeyiz. Fakat bu çok uzak değildir, Asil milli ede- biyat, demin de söylediğimiz gibi bu edebiyattır «Fadime, Emine, harman yeri, çeşmeden desti ile dönerken türkü söyliyen kız» unsurları, sadece unsur bakımından milli edebiyatı do- ğuramaz, Onun asil ve hakikisi çok evvel yapılmıştır, mevcuttur, Türk de asırlarca onunla yaşamıştır, Divan şiirile değil ; onlarla yaşamıştır. Bekle- diğimiz (rönesans) ise muazzam bir nefs vedünya muhasebesinden sonra vanlacak seviye işidir ki, bu işin baş- lamak üzere bulunduğuna inanabilir- siniz. (Büyük Doğu) budur! ği iy Bundan 5 yıl evvel bir (anket) münasebetiyle Hüseyin Rahmi Gürpınar'dan Necip Fazıl Kısaküreğe gelen mektup Aziz şair e bir adamım. Suallerinizden neye inanıp inanmadığımı kesti- rebilir siBİE (Nice. sche) ölmemek için öldür, doy, yaşa, diyor. Zıten beşeriyet bu nasihatı etim sök de işini böyle ee görüvor ve görecektir. Kuyvvetten başka hak, nizam kanun tanımıyorum. bu palavralar, hiçbir zamanda, munisme), (fascime) falan, filân, hep (Com beklenilen ebedi tahakkuklarına tabia ten imkân olmıyan göz boyayıcı vaadlerle avare kafalıları peşlerine takmak için döndürülen ale kuvvetler daima küçükleri dm bu çok vw hazmederek kendi nie katarlar. ahşi, zalim huyunu beşe rin (moralej leri değiştiremezler. İnsan daima her dem mütebeddil si i kanunları, nsan kalacaktır. Bilmem ki, sizin gibi kafasının emniyet supapını arasıra pi fırlatan taşkın bir zekâya bu (banal) sölerin lüzumu var mıdır ? Ahmedin, Mehmedin evet v eya hayırı ile bu işe bir çare bulmak fikrinde iseniz, fala bakmadan aldandığınızı söyleyebilirim. bi hakkındaki ihtarınıza mügayeretimden dolayı af diler, hürmetlerimi sunarım Hüseyin Rahmi Gürpınar Ze wv 2 ii Zal “ S2, e bl ank / < Gla ön kizi 2. Sİ