SADİ : nu iyi dilenci, düşkün talihli padişahtan daha iyi- dir Ar kasından sevineceğin keder, sonunda kederlene- ceğin sevinçten daha iyi. dir Gökten yere rahmet iner, yerden ise göğe toz kalkar Her kabın içinde ne varsa dışına onu sızdırır. Benim huyum sâna haş gelmediyse, sen, kendi gü. zel huyunu elden bırakma! Cenabı Hak görür, örter, Komşu görmez, haykırır, Nauzübillâh, eğer insan- lar gaybı bilselerdi, kendi halinde rahatlık bu- lamazdı. Altın, sela li kazmak. la, hasisin elinden z çaklar yemezler, sak- larlar, «onu yemiş olmak- tan, yerim ümidi daha iyi- dir» derler, Fakat bir gün görürsün ki, düşmanın ar- zusuna göre altın kalmış; bedbaht adam ölmüştür. Her kim eli altındakilere acımazsa, mafevkindeki in- besi cefasına, kahrına uğra Ku uvv vvetli bir insanın yi- ğitlik taslıyarak âcizlerin ellerini kırması, doğru de gildir. Zayıfların gönüllerini kırma ki, sende senden zorlu birisinin zulmü altın- da âciz kalmıyasın ! Akıllı kimse nerede an- laşmazlık görürse oradan kaçar, Sulh görürse demir atar. Atlar için çayırlık, mey- dandan bin kere hoştur, Ne çare ki, dizginler kendi elin- de değildir. Bir hükümdar nakkaşla- rna emretti, otağının et. rafına şu beyti diktirdi. «Ey akıllı kimse, kötüleri iyi tut, onları ıslaha çalış. Çünkü iyiler esasen büyük yaratılmış, bahtiyat kimse. lerdir |» Bir büyük zata sordular: «Sağ elin bu kadar fazileti varken yüzüğü niçin sol ele takıyorlar?» O zat cevapverdi: «Bil- mez misin ki, fazilet sahip- leridaima mahrum olurlar, » Padişahlara, ancak başın- dan korkmıyan ve bir men- faat ümit Ga insanlar nasihat edebilirle Muvahhit o kimsedir ki, ayağına altın döksen, ba- şına Hint işi kılıç koysan, gözünde ikisi bir olur, Kim- seden ümidi, korkusu ol. maz. İşte muvahhit budur, anoak budur. İki hasım hiçbir zaman hakka razı olarak kadı hu- zuruna gitmezler. Bir şeyin hak olduğunu, verilmesi lâzım geldiğini iyice bildiğin zaman, onu, gönül hoşluğiyle vermek ; üzülerek, kavga ederek ver- mekten daha iyidir. Bir kimse vergisini gönül hoş luğiyle vermezse hükümet Mei onu zor ile alır- Ekiç iken bir köşeye çekilen, kendisini ibadete veren insan. Allah yolunun mert 'arslanıdır : İhtiyara gelince, zaten o, köşeden kalkmaz bir hale gelmiştir. Bir hakime sordular: «Ce. nabı Hakkın yarattığı yüce boylu, yemişli bu kadar ağaçlar varken hiçbirisine âzad denilmeyip de yal. nz yemişi olmıyan selviye (Serv - âzad — Sultan selvi) yağ hikmet ne- Hakim cevap vardi; «Her ağacın belli bir verimi var, Belli bir çağı. var, Bir çağ. da açılır, bir çağda solar, yaprakları dökülür. Selvide . bunların hiçbirisi yoktur. Çünkü, o yemiş vermediği gibi her vakit, her dem tazedir. sıfatlar azadelerin sıfatları olduğu için ona verilmiştir, » GÜLİSTA Kilisli Rifat ARİSTO : (Ares) tepesindeki mec- lisin ödevi kanunları koru- maktı, Devlette en geniş salâhiyetleri, en yüksek nü- fuzu olân o idi o Düzgün davranmiyanları cezaya; ya- but para cezasına çarpabi- lirdi. (Arkhon) lar zengin ve yüksek soylu kimseler arasından - seçiliyorlarlar , (Arkhon) luk etmiş olanlar içinden (Areopaj Meclisi) üyeleri alınıyorlardı. Bu yüz- den memurluklardan, yalnız meclis üyeliği ölünceye ka- dar şürme hakkını bugüne kadar e Siyeri ve korumakta En eski re biçiminin ana ezileri Dullar dır. Bundan sonra aradan bir zaman geçmeden (Aristaikhmes) un (arkhon)- luğunda, (Drakon). kanun- larını yaptı. Onun kurduğu devlet düzeni şu idi: Siya si haklar kendi kendilerini silâhlandırabilen yurtdaşlara veriliyordu. Bu yurtdaşlar. en az on (mina)lık sâf bir varlığı olanlar arasından, dokuz (Arkhon) la hazine- cileri seçiyorlardı. Daha z önemli olan öteki me. murluklar, kendi kendilerini silâhlandırabilen yurtdaşlara yordu. Bir memurun O haksız. lik ettiği kimse hangi kanuna aykırı olarak ken- disine zarar verilmişse o kanunu bildirerek, (Areo- paj) meclisi önünde, o me. mura karşı dâva açabilirdi. . Bu şikâyetin adı (eisanjel- ya) idi. Önce söylendiği gibi, borç. lular, vücutlarının bürriye- tini borçlarına karşılık ola- rak göstermek zorundaydı- lar ve toprak az sayıda kimseler pe toplanmış bulunuyor Büyük ei çokluğuna, imtiyazlı bir azlık için, an- gördüren böyle bir devlet düzeni içinde halkın yüksek soy- lulara karşı ayaklanmaması, olmıyacak bir şeydi, Döğüş çok sert oldu ve uzun za- man biribirleriyle çarpıştı» kU2. lar. Sonunda her iki parti birden (Solon)u hem uzlaş- tırıcı, hem de (arkhon) olâ- rak seçtiler. Ona devleti yeniden düzenleme ödevini verdiler. Daha önce (Solon) şöyle bir (elejiya) yazmıştı: «Evet! Bütün kötülüğü biliyorum: En eski Yunan ilinin çökmekte olduğunu görüyorum, yüreğim derin- den derine sızlıyor,» Bu şiirinde (Solon) her iki partiye biribirine karşı söy- liyeceklerini söylettiriyor, askida olan sorguları her iki yanın görüşlerine göre gözden geçiriyor ve sonün- da her iki yana kavgadan vazgeçmeleri öğüdünü ve- riyor. Soyuna, başkalarının ona karşı gösterdikleri say- gıya bakılırsa, (Solon) Ati nanın en ileri gelen yurt- daşlarından biri idi; varlı. ına ve işine göre ise orta hallilerdendi . Durumunun böyle olduğunu başkaları anlattıkları gibi, zenginlere dileklerini haddinden çok yükseltmenin iyi olmadığını söylemek için yazdığı aşa- ğıdaki mısralarda, bunu, kendisi de açığa vuruyor : «Sizler, bütün iyi şeyleri bıkıncıya kadar bol bol tat- ş olan sizler, taşkın yü- reğimizi yatıştırın! Ölçüsüz düşürcelerinize, dileklerini. ze gereken sınırları çekin! Çünkü biz. her şeye evet . demiyeceğiz, Sizin her di. lediğiniz olmıyacak !» Burada olduğu gibi, parti kavgalarında da, (Solon). her zaman zenginleri suçlu buluyor. Yine bu yüzden yukardaki (elejiya)sının baş- langıcında, para hırsından, kendini beğenmişlikten korktuğunu söylüyor ve bununla, düşmanlığın bura- dan doğduğunu anlatmak istiyor, ATİNALILARIN DEVLETİ Suat Yakup BAYDAR