© J slâm e & İslâm, başta edebiyat, gerçek zeminini bulmuş bütün güzel sanatların en kuvvetli himayecisidir. ğ Başta edebiyat ; zira İslâm, söz hârikasının eri- şilmez, şiir ve edebiyat çerçevesine girmez, beşeri hiçbir ifadeye irca edilmez bir ilâhi mucize halinde mutlak ve münezzeh olan en ulvi esasına maliktir ; Kur'ân, Allahın kelâmı... 8 Böylece, en üstün mucize olarak, bütün benzer- lik ve eşitliklerden münezzeh, nihai fesahat ve ilâhi söz sanatını temsil eden İslâm, ilâhi sırların en dolambaçlı yollarını en çevik usulle aramak diye en den Sü beşeri sanatın da, elbette ki, himaeyecisidir & Zaten pa fesahat tılsımına , bağlı bir muhit en sıcak ve sevimli bir yüzle karşıladığına dair derin bir işaret bulunsa gerektir. © Sanat ki, bizim gözümüzde en çevik ve en gizli usulle Allahı aramanın müessesesidir; namütenahi mücerrede, yâni asli gayesine yaklaştıkça İslâmda değer bulur. Bu bakımdan, bütün İslâm sanatların- dan mücerredin şiiri tüter. Taş, hali, gergef ve kâğıt üzerine aksettirilmiş bütün İslâmi ruh plâsti- kası, mümkün olduğu kadar kaba ve bayağı müşah- hastan uzaklaşmanın ifadesidir. Bunun içindir ki; SİZİN İZİN gbi , ta, TU hik. Yurd büsbütün sizin, her kudret sizin! Fazilet, hamiyet, hürriyet, sizin ! Sizlerle yükseldi bu ülke her ân! Yoktan vücut buldu (!) sizinle cihan! Saraylar, servetler, kudretler sizin ! Suyu sarnıcınızda, sonsuz denizin! Sınırsız çiftlikler, davarlar, atlar; Saraylar, bankalar ve saltanatlar Sizin hakkınızdır... O bak elde bir! Kimse gık diyemez, haddi değildir! , Sizin, Tiranlardan fazla yeriniz! “Akteon'dan çokluk köpekleriniz! “Yeyin efendiler, yeyin, bu hânı iştiha sizin! Doyunca, tiksırınca, patlayıncaya kadar yeyin!, Salih Zeki AKTAY güzel sanatlar İslâm, kaba ve bağağı müşahhası azizleştirmekten başka bir şey olmayan putlaştırma işinden ve put- lardan nefret ettiği kadar, kaba ve bayağı müşah- hasa yardımcı sanatları da sevmez. Hiçbir şey bil- meksizin resim ve heykelden tiksinen bir softa ile, onları gerçekten sevmeyen olgun bir müslüman ara- sında işte bu anlayış farkı vardır. a rağmen (plâstik) sanat eserleri, ihtiram mevkiinde kullanılmamak, mevzuuna karşı bir aziz- leştirme gayesi gütmemek ve içtimai bir Jaydava bağlı olmak şartiyle, İslâm Şeraitince caizdir. Mücerredin sanatı olan musiki ise, müşahhas kadroda belli başlı kötülüklere âlet diye kullarılma- dığı ve ilâhi vecde ve ulvi tefekküre zemin teşkil ettiği nisbette güzel ve makbuldür. © Hacimlerin birbiriyle (o ihtilât ve nisbetinden, madde içinde madde üstü bir fikir bestesi yuğur- mak diye çerçeveleyeceğimiz mimari sanatının İe- lâmda nerelere kadar vardığını düşünelim ! © İslâmın güzel sanatları himayesi, bütün güzel sanat şubelerinin teker teker kendi kemal ve asli- yet çilelerine eş olarak, onların en büyük .sırdan, mücerredin sırrından haberci olmak ve kendi kemal ve asliyetine yaklaşmaktaki kisselerine bağlıdır. İs- lâm, her gerçek ve ulvi sanatın, o sanatı kendi kemal ve asliyetine irca eden, büyük himayecisidir. İdeolocya örgüsü — BÜYÜK DOĞU ve 1001 ÇERÇEVE Necip Fazıl KISAKÜREK — Özü ve hakikati münezzeh kalmak şartiyle — Anadolu ve Anadolulu Dün Bugün Aptal denecek kadar : saffetli — Saffetli denecek kadar açıkgöz Sâfi 100 okka — Elbiseyle 55 kilo Maşrapalarla ayran içen — Kovalarla rakı deviren Nezle görmemiş — Sıtmalı ve frengili “Ya devlet ve ya kuzgun leşe!,, Hem devlet taşa, hem kuzgun leşe Gözünü kaldıramıyan : cup âşık — Gözü kanlı ırz düşmanı Gazi — Katil Eline vur, ekmeğini al! — Köstebek ol, buğdayını bul! Ciğere kadar işleyen iman heykeli — Kuyruk sokumuna kadar yakan şüphe mumyası Mânası : Âletimiz! — İsmi: Efendimiz! Bu soyu ve bu ülkeyi bu İzel kim ve nasıl getirdi?