mg İMDİ sıra, Halic'in en alâkaya değer noktası olan Kâğıthaneye , ve o noktayı saran âlemlere geliyor: KÂĞITHANE ÂLEMLERİ Kâğıthane kıyılarının içeriye doğru tarafındaki imar ve nizama istidadından bahseder ve derdi ki: âğıthanenin en güzel mev- kilerinden birisi de Kâğıthane köyü köprüsünün ortasından Çağlıyanlara doğru bakış sahasıdır. » Gerçekten. hahar mevsiminde ağız ağıza dolan dere sularının Çağlayan- lar üzerinde beyaz köpükler saçarak beyaz mermer sathından akıp gidişi; yeşil çayırlarda beyaz, pembe, sarı, mor çiçeklerin rüzgârla titreyişi ve sahilin iki tarafında gayet büyük ve haşmetli ağaçlar ortasında Kasr'ın bütün heyetiyle dereye aksedişi, görülecek manzaraydı. Çağlayanların en zevkli âlemlerin- den biri de mehtap geceleridir, Ay ışığının, beyaz mermerler üzerinde köpüre köpüre akıp giden sulara vurması ve pırıl pırıl ışık halkaları şeklinde oynaşması. zevk ( ehlince seyrine duyulması imkânsız tecelliler- dendir, Hattâ bu zevk ehli, Kâğıthane mevsimi geçtikten sonra bile gizlice eğlenmek için, mehtap gecelerinde, © güzel ve tenha köşelere gidip saz ve söz toplantıları tertip ederlermiş, Kağıthanenin en rağbetli ve cemi yetli zamanı bahar mevsimiydi. Umu- miyetle hususi gün Cuma idi; Pazar günleri ise oraya taşınanların çoğu hırıstiyan o takımıydı. :Kâğıthaneye karadan ve denizden gidenlerin büyük kısmı, hep Eyüp'den geçerdi. Asıl eğlenceli yol da denizdi. merak ehli, insanın hemen hemen omuzlarda taşıyabileceği kadar narin ve hafif, minicik sandallar yaptırırlar ve bilhassa ikişer ve üçer çifte ka- yıkların süratli ve zarif olmasına itina ederlerdi. Hususi kayığı olmı. yanlar, birkaç gün evvelinden işlek EK Zevk ve" 19 uncu ASIRDA İSTANBUL Eski Balıkhane Nazırı merhum iskelelere baş vurup kendilerine kayık peylerlerdi, Bazı gençler de süslü ve narin sandallarda kürek çekmeğe hazırlanırlardı, O devir, gönüllerin gam ve kederden uzak olduğu sevinç ve rahatlık günleriydi. Cumaları her kes şevk ve heyecanla hazırlığını görür, karadan gidecek olanlar araba ve hayvanlarına, denizden gidecek olanlarda kayık ve sandallarına atlar; yaya gidenler de tabanlarına güvenip Kâğıthane yolunu tutarlardı. Çalgıcı, satıcı, dilenci güruhu herkesten evvel davranıp müşterilerinin yolunu bek lemeye koyulurlardı. Kâğıthanenin biriici köprüsünden itibaren içeriye doğru sahilin bir tarafı kadınlara, öbür tarafı erkeklere ve içerilere doğru top ağaçlarının altı da arabaların beklemesine mahsustu Herkes seçtiği: yerde yerleşir; gezer, tozar, oturur, konuşur, zevkine bakar; çayır ve yamaçlar insanla dolar ve kalabalık o dereceyi bulurdu ki, iki Miz arasında rıhtıma yanaşmak bile olmaz, sandalları olduğu yerde mak ve kürekleri işletmek dahi imkânsız görünürdü Eğlenenlerin çeğu Kâğıthanede yemek yemek istedikleri için, bir gün evvel, kuzu yaprak dolması, gibi mesirelik soğuk yemeklerini sefer- taslarına koyarlar; kibar takımının yemeklerini de uşaklar ve ayvazlar ayrıca kâyıkla getirirlerdi. İkişer veya üçer çifte kibar aile kayıklarında şöyle oturmak âdetti : Sağ tarafta bir veya iki hanım yanyana, bir cariye de karşılarında... Kıç üstü denilen köpeşteye ya bir Ali Rıza Bey harem ağası, yahut bir harem kâhyası'veya bir gidiş ağası bağdaş kurup oturur ve ambarda, orta halli aileler için bile dört kişi veya fazlası- nın oturması kibarlığa aykırı sayılırdı. Sultan Abdülâziz, cülüsunun ilk senelerinde, bahar mevsimini Sâdâ- d kasrında geçirmeği âdet edin- mişti, Cumaları selâmlık resmini kasr yakınındaki camide icra eder ve as- kerlerine ; takım takım kuzu ziyafet- leri verirdi. Bu sebeple halk da oralara pek erkenden sökün ederdi. Selâmlık resmine memur zabitlerin üniformaları ve debdebeleri, asker- lerin harikulâde kılıkları ve halkın alkış ve heyecanı, görülecek manzaraydı, Geçmiş günün mizahı : (Cem), ek yy bir nazırın bir mebu- a karşı ha etini tevil edişinden şu nükte- yi karya Canava yağar el Peker'in (psi Kere Na di ; canı var dedim! radı. HAYALET (Baş tarafı I2inci sayfada) * yardan gibi kaskatı, bir servi ağacının dibine kapândi. Kadın birdenbire silkine- - sildi, rek'hatıralarından uyandı. Ba- (o birer şını kaldırdı. Dışarda Tüzgür yordu. yp n biri olmuş gibi yerinden $1ç- Sanki teneke yuvarlanmış, basamak- birer birer iniyordu. kaldı. Bütün vü buz ke- şık., Dışardan kapının tok- dü. Ka itildi ve rüzgârı kadının yü- yukarı katta bir zıplıyarak i yi Eli, saç as çıplak. çizgiye dikili.. ucundan ince başlıyor iniyor... kapının tokmağı açılı- esmer bir ö rümeye başladı. yüne çarptı. E iğ o AEYOT, ölen delikanlı. “ürdenki esi göğsüne yapı- Önden gözleri karnının Beyazın üzerinde siyah Oo biraz yukarısında yuvarlak gibi yana ka- yan gözleri, üzerinde, durdu. Kapı . Bu çizginin ta yere kapandı. bir kan yolu ve karnına doğru Hayalet kısa adımlarla e Yüzü du kadar beyaz... Yüzümde ği ların siyah dalları görünüyor. Keskin bir hırıltı kadının gibi . Orad. ince bir Dolap e rey koyu Döşemeler ho- murdandı. Uykularından sıçrayıp uya- nanlar, odaya girdikleri za- man büyük dolabın keskin ucunu kızın göğsüne saplan- mış gördüler. Ahmet Abdülbaki