23 Mayıs 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

23 Mayıs 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ytalkadan pp Cİ AYNÜLKUZAT (HEMEDANİ) Bir eserinde diyor ki: — Resmi ve zâhiri ilimlerin dedi- kodusundan içime melâl çökmüştü, Nihayet İmamı Gazali'nin eserlerine başvurdum ve dört sene müddetle onlardan başımı kaldırmadım. Bana öyle geldi ki, bu kitaplar beni gaye- me ulaştırdı; artık büyük marifet yolunda isteğe hacet kalmadı; bun- dan böyle bildiğim ve anladığım ka- darına yapışıp kalabilirim. Nihayet mürşidime rastgeldim ve onun soh- bet dairesinde yirmi gün kadar bu- lundum. Ya bu defa bana ne hal oldu?.. İçimde büyük marifet yoluna katılmak isteğinden ve mürşidimden ve o ömür boyunca «fena> yı tahsil etsem yine az görür oldum #*€ Bir mecliste ona biri şöyle diyor : — İçime ölmek arzusu çö Şeyh emir veriyor —ÖL. Ve o adamın birdenbire kendin- dinden geçip ölü gibi yere serildiği görülüyor. Mecliste bazır bulunan zâhiri ilim ehlinden biri şeyhe dö- nüyor : — Bir diriyi öldürdün; ya bir ölü- yü diriltebilirr misin? Marifet onda1.. Hazreti Ömerin, tâyin &ttiği me- murlarına toplu bir hitabı : f — Hazinedeki mal, ancak üç sı- “fatla işe yarar. Birincisi, bu parala- rın hak ile alınması; ikincisi, hak ile verilmesi; üçüncüsü de bâtıldan uzaklaştırılması... Ben hiçbir ferdin hiçbir ferde zulmetmesine müsaade edemem. Biliniz ki, memurlar, ben sizi saltanat sürmek, zorbalık ve tahakkü aksine, sizi, millete yol gösterici ve hidayet rehberi olmak üzere tâyin ediyorum. Herkes size bu yolda uyacaktır. Kapılarınızı insanlara ka- pamayınız ki, kuvvetliler zayıfları yemesin... Böyleyken ?., Adıdeğmez Şeyh soruyor — Ölü dediğin kimdir? Yerde yatanı gösteriyorlar. Şey- hin gözleri, görünmez bir noktaya dalıyor : — Allahım, şu yerde yatanı dirilt! Ve adam diriliyor Şeyhin son karşılığı : — Ancak Allahın yapacağı işler- den birini kul dinde gördüğün zaman anla ki, bu iş mecazidir; hakiki de. gil... Hakiki fail Allahtır. BÜRKE (HEMEDANİ) Kendisi hakkında hir veli söylüyor: Bürke, Kur'anda Fâtihadan ve birkaç süreden başka şey bilmezdi. Bildiklerini de doğru dürüst okuya- mazdı, Hattâ kendi öz lisaniyle gü- zel güzel konuşamazdı, Fakat ben bilirdim ki, Kur'anı bilen oydu ve bilmeyen bendim. Ve ben bildiklerimi kitaplardan okuyarak değil, sadece ona vi ederek öğrendim. Bir gün ona Allah erlerinden birinin kli hakkındaki bir sözünü söyle. «Hocaların hocası ve uzak inim sırrı...» Şu cevabı verdi : «Şeytana, hocaların hocası demekten, uzak Kşlmışlarını sırrı demek dntla güzel>... FETHA Sözü : — Allahtan kullarına şer erişmez. #** Sözü : Şeytan bana dedi ki <Âlemde gömleği benden ziyade kara olan syalnız Fetha'dır.» Fetha böyle der ve ağlardı. ŞEYH AMMÂR Müridlerinden biri onun izniyle halvete, tam yalnızlığa çekiliyor. Halvete çekilen mürid, daha ilk adı. mını atmadan şöyle düşünüyor : — Bütün zâhiri ilimleri tamamla- dım; şimdi bâtıni fetihler de meyda- na geldikten sonra minberler üzerine çıkıp onu Hak isteklilerine ulaştır- maktan başka işim kalmaz! Mürid halveti yerine getiremiyer, tamamlayamıyor. Dışarıya çıktığı za- man Ammâr ona şöyle iyor : — Yalnızlığa çekilirken içinden — Nd lar, ADIDEĞMEZ. geçirdiğin şeyleri gönlünden at, niye- tini düzelt ve halvete yeniden başla! İleride çok büyük bir mürşid ola- cak olan mürid, hemen, gurur yü- zünden nasıl bütün kapıları kendi üstüne kapadığını ve yol bulamadı- ğını anlıyor. Ne kadar kitabı varsa şuna buna dağıtıyor, elbiselerini fu- karalara veriyor ve üzerinde tek bir cübbe bırakıyor ve niyet ediyor : — Çekileceğim yalnızlık köşesi benim kabrim olsun; şu biricik cüb- bede kefenim... Ve bana bir daha dışarıya çıkmak imkânı görünmesin... Eğer içimde dışarıya çıkmak arzusu doğarsa üstümü başımı paralayayım ; çırçıplak kalayım ve dışarıya çıkacak imkânı bulamayayım... Ammâr müridinin b sebe sümle bakıyor ve mırıldan — İşte şimdi niyetini üzelitin; haydi yalnızlığa çekil !. Ve mürid Kapıların. nasıl üstüste açıldığını ve mesafelerin fethedildiğini hemen görüyor, YVECDİMİN YY TIR, EYİ ŞÜPHE Her şeyden şüphe ediyorduk; her şeyden... Gördüğümüz eşyadan, duy- duğumuz sesten, aldığımız kokudan, tuttuğumuz maddeden, her şeyden... Hattâ şüphe eden akıldan!.. O kadar şüphe ettik ki, nihayet şüphesizi bulduk... Ey şüphe eden ahmak şüpheyi bilseydin imanı anlardın. r şüphe çölünü aşacak kadar kuvvetli olduğunuza inansaydım, si- ze, Allahı bulmanız için şüphe edin derdim. üphenin de gayesi, nihai gayesi, Allahı inkâr değil, tasdik... Allah, varlığını, isbat yolunda hiçbir delil gayretine düşülmediği vakit büsbütün yakınlaşır. o — Fi de Hâlikından şüp- he e delilin de Hâlikını delil isteyerek a kaçarım. ü Adıdeğmez ii

Bu sayıdan diğer sayfalar: