OCUKKEN evimizde toplanan sözlerini dinlemeye pek me- raklıydım. Hele söz, misafir- lerin başlarından geçmiş vakalara döküldüğü zaman, karanlik bir köşeye çekilir, çenemi avuçlarımın içine alır, dikkat kesilirdim, Ço- cuk kafam, evimizde top- lanan bu yaşlı başlı insan- ların hepsinde harikulâde kuvvetler farzeder ve bir gün gelip büyüdüğüm za- man bile onların derecesi- ne çıkamayacağım diye içimde bir üzüntü duyar- dım. Yüzbaşı Enis bey bunların içinde en bayıl- dığım insandı. Öyle yaşa- mış biryüzü, öyle olgun bir hali, öyle sakin bir an- latışı vardı ki, ne söy- lese, yüzüne gözlerim da- larak bakar ve dinleyenler arasında sözlerini benden daha derin anlayan birisi olabileceğine inanmazdım. Enis bey geveze değildi, Aksine, gayet nadir söyler ve söyliyeceği zamanı iyi bilirdi. Lâfa başlayacağı zaman biraz kımıldanır, bir iki saniye söylemez ve bu kadarcık bir müddet, her- kesin toplanıp, dikkatin en larla onu dinlemeye hazır- lanması için kâfi gelirdi. Enis bey tatlı bir adamdı. Fakat her hikâyesinde, içimde yılan başlı bir kor. kunun döndüğünü hisseder- dim, İçimde yılan başlı bir korkunun döndüğünü his. sederdim, Bana öyle gelir- di ki o, dünyada her şeyi yaşamış, her şeyin sonunu ve çaresini bilen kapalı ve korkunç bir adamdır. Erzurumun büyük kışla. rından birisiydi. Orada hü- kümet memuru olan dayı- mın evi, o akşam gene mi. safirlerle dolmuştu. * Çifte camlı pencere, yastıklarla 12 ŞEHİT Ahmet Abdülbaki'den Bir hikâye doldurulmuş gibi iri kar i kapanmıştı , soba yanıyor ve re uzakta facialar geçtiğini haber verir gibi, sinsi ve devamlı bir ıslıkla ötüyordu. O gün avdan gelen da- yım, koyun büyüklüğünde bir Toy'un, yaralanır yara- lanmaz üzerine nasıl atıl. dığını anlatmış ve odaya uyanık bir süküt girmişti. Bu süküt Enis beyi söze çağırıyordu ; — Evet, kuşlar çok kor- kunç hayvanlardır, Koyun büyüklüğünde bir kuş dü- şünün, Kundaktaki bir ço- cuk kadar iri gözleri var. Kurşun yiyor ve geriye kalan bütün kuvvetiyle avcının üzerine süzülüyor. Bu bir vesile oldu. Artık herkes korkulu birşey an- latmak için fırsat arıyordu. bey, sen hiç korktun mu ? Enis bey ld bir te- besinle güld — Çok... “Haz zaman korkarım, Ben öyle, dün- dört köşe görenler- mil kere adamakıllı kork- “Ve korktuğunu söyle- mesine rağmen : — Dünyanın en cesur adamı benim.... gibi bir iddiadan daha zi- yade cesaretine ös bir edayla anlattı uslarla a muharebesi olurken ben gene buradaydım, Ben ve karım, bir de emirberim oburdu. Fakat tasavvur edebileceğiniz gibi değil, Eve bir aylık erzak alsam, erzakın başında şöyle bir durur ve bunlar bana bir gün bile yetmez demek ister gibi boynunu bükerdi, Neferimin çok yemesi ho- şuma gidebilir. Fakat bu- nunki başka bir şeydi. Ona - hattâ benim değil, kışladaki de. ponun bile yetişmesi bir meseleydi, Çünkü bahri muhitlerin ölçülemeyen de- rinlikleri gibi o midenin mikyasını bilmeye imkân yoktu, Ona ne verilse bit- meye ve az gelmeye mah- kümdu. Bölüğünün çavu- şunu çağırdım, dedim ki: a öyle bir adam ver ki az yesin, çok yesin, fakat, doysun, Çavuş şeytanca güldü : — Bölüğe şimdiki emir- berinizi (oOunutturacak bir adam geldi. Bu akşam evi- nize gönderirim, Aradan birkaç gün geçti. Yeni emirberle alâkadar olmamda hiçbir sebep yok- yüzünü fazla göstermek merakında bir adam değildi. Karıma emir- berden memnun olup ol. madığını soracak bir fırsat buldum. Karım kayıtsızca dudaklarını buruşturdu. Bir daha sormadım. Yalnız, sa- bahları evden çıkarken ba- zı şeyler tenbih etmek için onu çağırdığım zaman ağir ağır yürüyüşü, upuzun boyu, uzun esmer suratı, dalgın ve siyah gözleri bana her gün yeni ve ya- bancı birşey gibi görünü. yordü. Günler geçiyor, hiç- bir şey değişmiyor, fakat evime ve hayatıma, men- baını bulamadığım sinsi bir bulanıklığın çöktüğünü se- zer gibi oluyordum, Perde- ler ve elbiseler nasıl solar bilirsiniz, Alışan göz, onla- rın, ne gün ve ne gibi bir hâdiseyle bir derece daha solduğunu farkedebilir mi? Evet evimde birşey değişi- yor ve ben onu bulamıyor, soramıyordum. kadar içten. o kadar dışı- na iz bırakmıyan bir de- ğişme ki, ona işaret etmek için hiçbir maddeye malik değildim. İlk günlerde bu değişme beni de içine aldı, Hattâ tabii hayatımda bir- şey değiştiğini farketmeye- cek kadar ben de değiştim. İtiyatlarım hayatımın bu yeni istikametini şuuruma ilân edemeyecek kadar za- yıf bir mücadele içindeydi. Sinirli olmuştum, Az konu- şuyor , evde duramıyor. kendimi sokağa dar atıyor- 31 dum, Sıkıntım sokakta da devam ediyordu. Nihayet bir gün ü irademi toplayarak düşündüm : Ne var, ne oldu? Tam O 7a- man gözümün önüne karım geldi, Ani bir buluş beni yaktı. Dikkat etmeden te- siri altında kaldığım şey, bana karımdan geliyordu. Karım değişmişti otama- miyle... Karım yüzüme ha- karken beni tanımıyor gi- biydi. Yüzünde eski neşe- sinin yalnız külleri kalmıştı. Karım, kendisinde değildi. Öfkemden kuduracak gibi “oldum. Karım niçin bana bu ruhi haletinden bahset- medi diye düşündüm. Belki oda hiçbir şeyin farkında değildir diye kendimi teselli ettim, Akşam eve girerken gayet kati hesaplarım vardı. Hiçbir şey yokmuş gibi yemeğimi yedim. Karım yatacağını söyledi. — Hayır, dedim, otur, seninle konuşacaklarım var. Karımla uzun, çok uzun konuştum. Belki bir saat anlattım. — Hiç, dedi, korkuyo. rum, belki korkulacak bir- Halbuki kork. rum, Konuşmaktan, düşün- mekten de korkan bir hale geldim. Korkumu sana söy-. lemekten de irin m Haykırdım — Bedi Lori rik» söyle ? — Yeni Biyeli Bu adam yemek yem Ani bir kahkaha, Gale: lerimi yırtarcasına beni gül- Karım En saçma bir netice, karım izah ettikçe korkunç ve anlatılmaz bir hakikatin seyriyle beni içine alıyordu. Karım ilk günlerde dik- kat etmemiş, sonra bakmış ki, her sabah, ertesi gün- den kalan yemekler eksi- leceğine fazlalaşmış gibi. Bir gece gözetliyor, gö- rüyor ki, emirber hanımı gittikten sonra kendisine ayrılan yemeği dolaptaki i (Devamı id üncü sayfada)