LIN MR 7 AN 4771 ie Sile SADİ : Bir budala bir âlimin ya- kasından tutmuş, ona hür- metsizlik ediyordu, (Kali- nos) bu hali görünce: «Eğer bu adam hakiki âlim olsaydı böyle bir cahil He işi bu dereceye getir- mezdi> dedi. İki âkil arasında kavga, inat olmaz. Akıllı bir kim- se zevzek bir insan ile çekişmez, onunla inatlaş. Cahil, vahşilik,. hoyrat- lıkla sert söyliyecek olursa âkil o yumuşaklıkla Oonun gönlünü yapar. İki ehlidil aralarında bir kılı muhafaza ederler, ko- parmazlar. İki kişiden biri serkeş, öteki halim, selim olursa yine böyledir. Eğer her her iki taraf cahil ise aralarında zincir de olsa koparirlar, kırarlar. Birisine, kötü huylu birisi sövmüş, sövülen kimse ta- hammül! etmiş ve sükün ile ona şöyle demiş: «Ben söylemek Sen benim kadar ke » #kk Dostların raydan den üzülüyor çünkü onlar benim kötü huylarını bana güzel gösteriyorlar, Dostlar, ayıbımı kemal düşman nerede ? onları isti- yorum, seviyorum; tâ ki bana ayıplarımı göstersinler. #*#* Sahbani Vail için fesa- hatte nazirsizdir derler. Fesahati o nisbette idi ki, “bir cemiyette bir sene söz söyleseydi bir lâfzı tekrar etmezdi. Eğer sö zım gelseydi onu başka bir ibare ile anlatırdı. Padişahlara nedim olan zatlar için bir takım me- ziyetler lâzımdır ki, birisi de bir mecliste söylediği lâfzı tekrar etmemektir. Söz her ne kadar gönüle hoş, tatlı gelir, tasdik ve tahsine lâyık olursa da bir kere söyledin mi artık bir daha tekrar etme; çünkü bir yemekte helva bir ke- re yenir, iki kere yenmez. **# Şairlerden birisi hırsız çetesinin reislerine gitti, onu methetti; bir kaside verdi, Çete reisi emretti; şairi soydular, elbiselerini aldı- lar, köyden kovdular. Mev- sim kıştı. Zavallı, köyden çıkarken üzerine köpekler hücum etti. Yerden bir taş almak istedi, yer buz tulamuştu, taşı koparıp alamadı. Bunun üzerine şöyle de- di: «Bunlar nasıl insanlar- dır; köpekleri bırakmış, taşları bağlamışlar ? » Çete reisi pencereden işitti, güldü: «Ey hikmetli şair, dile benden ne diler. sen /» Şair cevap olarak şunu söyledi: «Eğer ihsan bufu- rursanız elbisemi dilerim!» İnsanlar, insanlardan iyi- tur; yalnız kötülük etme! #** Bir müneccim evine gel- di, baktı ki karısı yabancı bir erkekle oturuyor. Müneccim sövüp sayma- ğa başladı, Arada kavga çıktı. Ârif bir zat işi anlayın- ca şöyle dedi: — Ey müneccim, sen ki evinde kimin bulunduğunu bilmiyorsun; feleğin en yüksek noktasında ne bu- duğunu nasıl bilmek dâvasındasın ? GÜLİSTAN Kilisli Rifat GP Ee Ş.bu, LE Weuyılı$, e «Meselâ bir şey daha büyüdüğü zaman, o şeyin, sonunda daha büyük olmak üzere, önce küçük olması gerekmez mi ?» «Bir şey daha küçük ol. duğu zaman, o şeyin daha küçük olmak üzere, önce büyük olması gerekmez mi?» <En zayıf, en kudretli. den; en çevik de en ağır- dan gelmiyor mu «Bir şeyin çok kötüleş- mesi, o şeyin önce daha iyi olduğunu; daha doğru olması, önce daha eğri ol- duğunu göstermez mi ?» «O halde bütün şeylerin böylece kendi zıtlarından doğmuş olduğunu yeter derecede anlamış olduk mu?» «Fakat, burada bütün bu zıt çiftler arasında, birinci. çift doğuş yok mudur? İşte gerçekten biri büyük, öte- ki küçük iki şey... Bunla- rın arasında, birine büyü- yor, ötekine küçülüyor di- yeceğimiz bir büyüme ve küçülme yok mu ?» «Ayrılma ile birleşme, soğuma ile ısınma; ve bun- lara benzer bütün karşı hâdiselerde de böyle değil midir? Bazan onların bü- tün ara hallerini söylemek için kelime bulmasak bile, mantık, zıtların birbirinden doğduklarını; oluşun birin- den ötekine geçtiğini bir mecburiyet olarak göste- iyor mu? «Uyanıklığın zıddı uyku olduğu gibi, hayatın da zıddı yok mudur ?» «Öyleyse bu zıd ölümdür,» «Hayat ile ölüm, birbiri- nin zıddı iseler, o halde birbirinden doğuyorlar; iki oldukları içinde, araların- da çifte doğuş var » «O halde, birinin uyku, ötekinin uyanıklık olduğu- nu; uykudan uyanıklık, Ye uyanıklıktan da uykunun doğduğunu; © doğuşlardan birinin uyumak, ötekinin uyanmakla sona vardığını hatırlatırım. Bunu yeter derecede açık buluyor'mu- sun ?» «Hayatla ölüm hakkında da böyle olup olmadığını şimdi sen bize söyle! Ha. yatı ölümün zıddı olarak kabul ediyor musun ? «Demek hayattan ölüm dp ölümdende ha- “eded oluyor ki, varlıklar ve bütün ölmüş canlı canlı şeylerden «O halde ruhlarımız ölüm- den sonra bir yerde yaşıyor. «Bu ikizıt halin çifte do- ğuşuna gelince, onlardan hiç olmazsa biri açık değil mi? Ölümün ne olduğunu açık olarak biliyor mu- yuz ?» «Öyleyse ne yapacağız ? Ölümün doğurduğunu ka- bul etmiyecek miyiz ?» «O halde yeniden yaşa- mak varsa, bu hayat ölü- lerdende yaşayanlara gi- den bir doğuştur.» yleyse ölülerin - yaşa- yanlardan doğduğu gibi, yaşayanların da ölülerden doğduğu noktasında bera- beriz.» «Bana öyle geliyorki, bunları kabul etmekle hak- sızlık etmedik. Doğan şey- ler bir daire çizercesine ölen şeylere tekabül etme. seydi, tersine olarak yalnız bir zıttan kendi karşısında. kine giden doğru çizgi ha- linde gitseydi, zıddına dön- meseydi, bunun tersi olan yönde yürümeseydi; sonun- da bütün nesneler aynı şekilde kalmış, aynı hale düşmüş, doğuşunda ardı kesilmiş olmaz mıydı ?» DO Salih Zeki AKTAY Ea