“Truva harbi EHİR tiyatrosunun Komedi kıs- mında oynanan, Fransız Komedi kumpanyasının temsillerinde yer bu- labilmek hayli müşkül oldu. Daha on beş gün evvelden, önce bir sıra nu- marası; gişe önünde bir buçuk saat bekleyişten sonra da önünde direk bulunan bir koltuk bileti almaya muvaffak olmuştum. (Jan Marşa)nın idaresindeki kum- panya, çeşitli Fransız (avangard) ti- yatrolarının sanatkârlarından teşek- İçlerinde ( Jizel Kasade- süs)den başka (Komedi Fransez) artisti yok, Buna rağmen memleke- timizde bu isim altında reklam edil- dikleri malüm, Bizim mahut Şehir Tiyatrosunun üslübundan bıkan İstan- bul sanatseverleri ecnebi temsille- rinde biraz teselli ararlar. gelen en tanınma tistin bile nasıl köklü bir sanat kültürü ile yetişmiş olduğu ilk bakışta anlaşılır. (Marşa) trubunun İstanbulda oy- “nadıkları eserler arasında çok hafif olânlar da yok değildi: sever bir * insanın eden eserler de çoktu. dern Fransız tiyatrosunun örnekleri, (Jan Anuy), (Stiv Pasör), (Jan Jiro- du)nun eserleri dikkati çekiyordu, Sevdiğim bir sanatkâr olan (Jiro- du)nun en tanınmış eserlerinden biri «Truva harbi olmayaktır»ı çok merak ediyordum. Cumartesi günü tiyatroya gittiğim zaman piyesin başlamasına on daki- ka olduğu halde salon bomboştu. Doğrusu ya, tenha bir tiyatroda yerimi aramaktan sıkıldım, bir sigara içmek için koridora çıktım, Yavaş yavaş kibar seyirciler gelmeye baş. lıyordu, Kürk mantolu bayanlar, ca- kalı baylar görünmeye başladı. Bir azametle, gururla yürüyüşleri vardı ki, görülecek şeydi. Sonra hemen herkes fransızca konuşuyor, kendimi İstanbuldan uzakta sanıyordum. Bir yabancı ilk bakışta, görmemişliğin, budalalığın canlı bir örneğini göre- bilirdi, Zil çalınca gidip yerime otur- Sağımda, dum. solumda: oturanla- GAZETECİLİKR! ROPOR Gl Ş Fakat sanat- DEMEKTİR olmıyacaktır!,, Yazan: Mithat OZKOK rın ellerinde ufacık dürbünler vardı. Bütün salon tıklım tıklım dolmuş, perdenin açılmasını bekliyordu. Önce (Jan Jirodu)dan ve «Truva harbi olmayacaktır»dan biraz bahse- delim : (Jan Jirodu) üç yıl önce ölmüş, meşhur bir Fransız muharriridir. Bü- yük bir uslüpçu ve tahlilci diye ta- nınan bu muharririn bütün eserlerin- de zengin bir şiir âlemi ve masa dünyası yaşar. Yüksek diplomatik vazifelerde bulunan (Jirodu) roman- lar, tetkikler, şiirler de yazmıştır; fakat bilhassa piyesleri ile dünyaca takdir kazanmıştır. (Ondin) adlı pi- yi birkaç yıl evvel şehrimizde «Su diye oynanmıştı. (Zigfrid), (Am- Klan düdit), (Elektra) ve en son eseri olan «Şayo delisi» adlı piyesleri de çok tanınmıştır 1935 de neşrettiği ve o yıl ilk defa oynanan «Truva « harbi olmıyacak- tır», (Jirodu)nun bütün karakte- ristik vasıflarını, şıyor Herkes «Truva» harbinin olduğunu, tarih- ten öğrenmiştir. Mukadderat bu harbin olmasını istemiştir ve önüne geçilememiştir. İşte muharrir piyeste, bu tarihi vakayı ele alarak ondan bütün beşeriyeti ilgilendiren, her devirde olabilecek, o yaşanabilecek, bir mevzu çıkarmıştır. Mevzu şöyle hülâsa edilebilir; Truva'lı (Paris), (He- len)i kaçırır. Yunanlılar (Helen) i al. mak için Truva'ya gelirler. Fakat Truva kumandanı olan (Hektor), Tru- va'nın harbe girmesini istemez. He- len'i Yunan'lılara iade etmek ister. Helen güzel, hafifmeşrep bir kadın- dır, bütün Truva'lıların gönlünü ka- zanmıştır, kimse onu geri vermek is- temez, Kıral da, meşhur şair (Dema- kos) da, bütün ileri gelenlerde harbe taraftardırlar. Fakat (Hektor) barış için sonuna kadar mücadele eder, bu “uğurda her şeye katlanır; Yunan (Jan Jirodu) VE yi hususiyetlerini ta- (Jizel Kasedesüs) sefirini kabul eder, (Ülis) ile konuşup (Helen) i vermek şartiyle harbe mâni olur. Mukadderatın önüne geçilmek istenmiştir, fakat bu bakikate ere- meyecektir. Sarhoş bir Yunanlı (Hek- tor) un karısını öper, bunu gören müfrit milliyetçi ve harp taraftarı ihtiyar şair (Demakos) bağırmaya baş- lar, rezalet çıkacaktır; buna mâni olmak için (Hektor) şairi öldürür. Fa- kat (Demakos) ölürken kendisini öldü- renin Yunanlı (Oaks) olduğunu söy- ler, halk galeyana gelip Yunanlıyı parçalar. Artık barp muhakkaktır, kaderin önüne geçilememiştir. «Truva harbi olmayacaktır» piyesi İkinci Dünya harbi arifesinde yazılıp, oynandığından devrimizin bütün izle- rini görüyoruz, İki buçuk saat zevkli bir eser seyretmenin dalgınlığı, zevki, koridora sigara salonuna, çıkar çıkmaz kalma- dı. Müthiş bir kalabahk birbirini ite- rek, kakarak kendini rl yer mek sersemliğinde bulundu. e için, o tarafa doğru gitmek is- tedim. Ne mümkün; yüzlerce insan vestiyerin önüne birikmiş, tıpkı bir- kaç yıl evvel ekmeksiz fırınların önünde olduğu gibi; birbirlerini çiğ- niyorlardı, Ezilen ayaklar, sıkışan kol- lar, kadınların çığlığı, fırsattan istifade etmeye çalışan açıkgözler; bir reza- et... «Truva harbi olmayacaktır!» değil, «Bu şehir adam olmayacaktır!» .. Bu şehir ve bu şehre ait yün bir zümre ki, irfan ve san'at mevz larında bile «dostlar alış verişte gör sün» den başka bir ölçüsü yoktur. — zik