ÖZDE münevver, hiçbir şeyin iç yüzünü bil. her şeyin posasını bilir. Sözde münevverin ruhunu gördüğü tek bir şey, cesedini görmediği hiç- bir şey yoktur. Hakikat bir geyik, ve sözde münevver bir av- cıysa, bu avcının vurduğu avdan ye- diği şey onun Eer boynuz- ları > vcı, geyiğin yüreğiği, ciğerleri- ni, mr saya ve böbreklerini işkembe- siyle barsaklarının içinde bırakarak lâşenin yanından uzaklaşır, Bu cev- herli ve canlı unsurların anlaşılma- maktaki kabahati nedir ? ü on. lar derinin altında ve gizlidir, Yü- rekle tırnak arasın- lık ve katılık farkı vardır. Sözde mü- nevver, her şeyin sertiyle kabasını an- lar. Onun hakikati < Ölü ve kaba hakikat » tir. OOnun bildiklerinden rasgele birkaç madde : 1 — Dünya yuvarlaktır. 2 — Yirminci Asırda insan hürdür. 3 — Musiki ruhun gıdasıdır , 4 — Fransız inkılâbı dünyanın en büyük inkılâbıdır. 5 — (Greta Garbo)da cinsi ca- zibe vardır. — Edebiyat cemiyet içindir. 7 — Ey nurlu garp medeniyetil.. 8 — Amerikada demokrasya... Ve arzı yuvarlak görebilmek için onu göz önünde ne kadar küçültmek lâzımsa o kadar küçültülmüş, cüce- leştirilmiş mefhumlar : Beşer, vatan, millet, halk, insan, hâkimiyet, hak, ahlâk, kanun... Ba- kisi bir gramofon plâğı: Yaşasın hürriyet, müsavat,. adalet, aman... Öz hakikat sözde münevverin bil <a hakikatin tersine daha yakındır : — Dünyanın yuvarlaklığı, dün- ya iki en kaba, en bayağı malümattır. n Taş Devrinde hürdü, . Yirminci Asırdaysa esir olmasında mahzur yoktur. 3 — Musiki ruhun gıdası olsaydı, dünya yabani ruhların ördüğü bir. devedikeni tarlası değil, bir (orkide) bahçesi olurdu. — Fransız inkılâbı dünyanın en küçük inkılâbıdır. 5 — (Greta Garbo) da cinsi ca- zibe gibi duran şey, tipik kadın ap- tallığıdır. 6 — Edebiyat cemiyetten başka her şey içindir. Fayl Kısakı Sözde münevver — Ey karanlıkta yarasalar gibi kendisini oduvardan duvara vuran Garp medeniyeti | 8 — Amerikada demokrasya ve- ya veba... Fikir, bir bal peteği gibi derin ve kudretli ferdin kafasındaki kovan- dan alınıp bandrollu kutular içinde mektebe, gazeteye ve kahvehaneye sürüldüğü dakikadan itibaren bu es- ni ismi, yaftalı hakikat ve malümattır. Yüzlerce, binlerce, sözde münevver, böbreğin kum taşıması gibi beyinlerinde eritemeden ta. «- - şırlar, EĞ ie İnsan kafa- sının sanatta, lâboratuvarda, yerde, ve gökte aradığı şey bütün insanlı- milyonlarca bu kuru malümatı EUN RL UNUN Diana HELE İYe Mecep kürek, a kepçe kepçe dağıtılmak için değil, bin senede ye- tişecek müstesna insanın beyninde eriyip mucizeli bir rg terkibi yapmak içind dilağik iki hâlis ve şahsiyetli insan tipi vardır: Biri hiçbir şeyi bilmi- yen köylü ve aşağı sınıf halk, öbü- rü her seyi bilen, doğurucu ve idare edici fer Ve işte şimdi yeryüzü, bilhassa memleket yüzü, bu sözde münevver- lerin, meydanlardaki işaret polisleri gibi «Geç, dur. kal, çek, git, gel!» cümbüşleriyle fermanfermadır. Ken- dilerini, sözüm ona, münevverlik hak- kiyle nas yumurtlama mevkiinde gö- ren bu şifasız budalalar, her mefhu- mu ters tarafından kullanarak «İleri, geri, güzel, çirkin!..» hükümlerini, her ileri tamdıkları şey mutlaka geri, her güzel bildikleri şey de mutlaka çirkin, bilhassa şu mevzu üzerinde topluyorlar — Sizi gidi mürteciler; softalar, yobazlar, leri cahiller, her ileri ar!.. bildiklerini sandıkları şeyleri tam bilseler veya hiç bilmeselerdi, belki kendilerine cevap vermek imkânı bulunurdu. köşeniz| S.0.S. Nedir insanların çektiği ? Hepsi sevdiğinden uzak ; Herbiri başka dertli. Kimi paraya tapan ; Kimi aşka, , Kimi şöhrete. Kimi bir lokma ekmek için basta, Kimi milyonları saymaktan, Kimi can, kimi mal derdinde ; Bir hekim yok mu,'a dostlar İnsanları kurtarmaya ?.. İbrahim MİNNETOĞLU SÜVARİ GELİYOR Düşünce yolumda kimse yok bugün, Bir benim hayallerle yalnız. Beyaz, beyaz, beyaz hayallerim, v Ben sizi çocukluğumdan getirdim. Seni nasıl aramam, Çocukluğumun neş'eli adımları ? Elimde bir sihirli değneğim olsa, En evvel getirirdim geriye seni ; Sonra da Dizi yaralı süvarimi... Lâmia ÇIKRIKÇI CADDELERİNİZDE KAYBETTİĞİM Kalabalık caddelerinizde kaybettim onu. Hiç bir şeyim e. u fakat, neş'em vardı; dı; Ayaklar altında kırıldı. Hem de güpegündüz, nu, bir çoğunuz gördünüz, yolcular?.. Ekmeğin, yedi kuruşa, verildiği Devirdeki gibiydi ; Yani, pırıl pırıldı, Artık kırıldı Yumru yumru, bir sokakta bulmuştum onu; Kaldırımlarında çimenler biterdi, İhtiyar çınarda rüzgâr konuşurdu. üm eelesi de olurdu Bazan ae bir ul, köhne bir ses: «Geçti o gamlı eyyam -ı serma»... Bazanda suküt uyurdu orada; bakir sevdalar kadar ulun neş'emi benim li ve / Kalabalık caddelerinizde kaybettim onu; şte, gözlerim dolu dolu. Azaba düştüm, perişan oldum : Pır pırıldı, Artık kırıldı. Doğan ÇAVAŞ