23 Mayıs 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14

23 Mayıs 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BR. iy binmek imtiyazı o kadar yük. sekti ki, tebadan ancak ihtiyar ve kuvvetsiz kimselerin ve sadece mer- kebe binmelerine müsaade edilebilirdi, “Hattâ Halil paşanın Seraskerliği zamanında dişçi Mikael isminde bir hıristiyanın, ihtiyar ve illetli olmasın- dan dolayı merkebe binmesi için, aşağıda gösterdiğim izinmame veril. mişti ; DişçitMikael nam zemmi alil ye ihti- yar olup meyşe adimüliktidar olduğundan merkepsüvar olmasını bilistida ruhsat verilmiş olmakla mersum bundan böyle reayaya mahsus takım ile merkebe bin- ş günün mizahı: 39 y/ evvel (Cem) aynen bugünün de, rdine parmak bitişik li TARİH WYMET-HÜKMÜ DEMEKTİR, AGİT 19 uncu ASIRDA İSTANBUL Eski Balıkhane Nazırı merhum Ali Rıza Bey diği halde asâkiri nizamiye zabitanı ve karakol memurları tarafından mümanaat GÖKMEN ve indelhace ibraz kılınmak için canibi seraskeranemizden işbu tez- kllidaiz merkuma ita kılındı. İşte ata binme mevzuunda İstan. bulluların titizliliği,.. KADIN KILIKLARI Vaktiyle kadınlarımız : ferace ve yaşmakla örtünürlerdi. Feraceler kış mevsiminde çuhadan, yazında An- kara sofu ve şalından yapılırdı. Fe- racelerin içlerine, sandal tâbir olunan bir nevi dallı beyaz atlastan astar konurdu. Kadınların ayaklarına giy- dikleri, sarı sahtiyandan çedik papuç (pâpuş) du. Bu çedikler, ökçesiz, altı düz ve ön tarafının koncu daha uzun- ca ve gayet yumuşak bir nevi mest gibiydi. Sonraları feraceler, meriloz, lâhuraki, şalâki, atlas vesaire gibi çok zarif ve kıymetli kumaşlardan yapılmaya başlandı. Gitgide çedikler de bırakılıp içi kılâptan işlemeli is- karpinimsi örnekler kullanmaya ve bunlarla beraber ince beyaz çerap giyilmeğe meyledildi. Yaşmaklar için seçilen tülbentler de zaman geçtikçe inclemeğe başladı, Hattâ : Gençliğim var, isterim elbette ben al ferace ince yaşmak, eldiven. şarkısı o zamanlar çıkmıştır. Yaşmaklar, örtü olmaktan ziyade çehrelerin süs vasıtası olduğundan gittikçe daha ziynetli bir hale konul- muştur. Ben bizzat o devire yetişmiş bir insan sıfatiyle söyliyebilirim ki, o renk renk feracelerin ve güzellikleri gizle- yemeyen yaşmakların teşkil ettiği hoş ve şahsiyetli manzara eşsizdi. Müslümanlık dışı kadınlar, sokağa çıktıkları zaman, yaşmak yerine ince tülbendden baş örtüsü kullanırlar ve arkalarına ferace giyerlerdi. Ermeni- ler kırmızı, Rumlar siyah, Yahudiler mavi terlik kullanırdı. Sonraları, din. lerinin kaidesi bakımından feraceleri çıkarıp attılar, Derken aynı hal ted. ricen bizim kadınlarımıza da sirayet. le, ferace çarşafa ve yeldirmeye, çar- şaf pek açık saçık şekillere, yeldirme mantoya çevrilmiş ve nihayet hem kılık, hem de eda ve tavır bakımın- dan bugünkü şahsiyetsiz manzara doğmuştur. (Ali Rıza. Bey merhum hâlâ 25 sene evvelki manzara üstündedir.) li. (Baş tarafı 12 nci sayfada) yını bitirdi, Mirai sec- deve yatmı tahtaların üstüne koydu, gibi başını gittim. Harpten bir sahne : Bölüğüm her taraftan sa- siler rılmış, fakat teslim olacak, alnımdaki teri (o havluyla ek: — Artık iyileştiniz, korkmayınız. yemiş zannettirmek için kendi tabağını yıkamıyor. Çaydanlığı dolduruyor, çay pişiriyor ve odasına çeki- liyor, Onu karım odasında da gözetlemiş Emirber sa- atlerce düşüne düşüne yal nız çay, hemile şekersiz edi içiyormuş. “Haftalarca i hal devam etmiş. VEis bey sustu. Herkes anlamamış gibi ipe bakıyordu. Devam etti ; — O akşam ölen. Tıpkı karımın anlattığı gibi oldu, Odasına çekildi, ça- 14 öylece kaldı. On dakika, yarım saat. bir saat aynı hal devam etti, Hayretten dondum, Bu adamı da öbürü gibi bölüğe yolladım. Birkaç gün sonra çavuş onun Or- tadan kaybolduğunu haber verdi, Bir müddet sonra da onun şehitler arasında tesbit edildiğini duydum. Enis beyin yüzünü esmer bir zar halinde hafif bir yorgunluk kaplamıştı Misa- firler söyleyeceği bitti mi diye bakınıyordu — Bölüğümle (o beraber Sarıkamış Oo muharebesine v cesetlerden başka bir şey kalmamıştı. Askerin çoğu donarak ölmüştü, Ümitsiz kalınca birkaç kişi ile be- raber ileriye atıldım. Gö- zümün içinde hâlâ mavi v0 ae yandığını görü- niz bey elini omuzuna götürdü : Buradan vuruldum. Bölüğümden bir kişi bile dönmedi. Ben nasıl dön- düm bilmiyorum. Hastaha- nedeki yatağımda hafta. larca baygın yattıktan son- ra bir sabah bir doktorun (86 1 Dediğini hatırlıyorum. Aynı doktor, aynı ân dedi ki: — Sizi menzil hastaha- nesine yarı çıplak, uzun boylu, uzun suratlı, siyah ve dalgın gözlü, insandan ziyade hayale benzeyen bir nefer; sırtında götür- müş. Yatağınıza yatırdık- tan sonra arkasını dönmüş, sından koşanlar, sonsuz ve d z kar sahrasında kim- seyi Eman ışlar Ahmet ABDÜLBAKİ ——-

Bu sayıdan diğer sayfalar: