Tefrika No. 3 den meg şimdi olduğu ka. sa, bu, ge li n ler geçmiş, fakat kendisi bir arpa boyu yer gitmiş miydi? Sırası gelince, hasetler, gururlar sahneye çıkıp vazife almıyorlar mıydı? İş böyle iken rahat edip, bir em- niyet ve sükün : beşiği içinde mışıl mışıl uyumak için, onun, yirmi sene evvelki toyluğunu bulması lâzımdı. Hâlis efendi, birbiri ardınca gelen düşüncelerinin sağnağı altında belki öğle » Ha © u bile unu! ' bile görmeden bakmış olacak ki, ait hiç bir hissi olmadan saat- La ali geçirmişti. Hâlis efendi, düşünce- leri âleminden birdenbire fırlatılıp atıl- mış gibi sersemlemişti. Adeta Kl nl ak yükselen sesinden bizar olarak yerind artık burada kalmak da pek hoş olma- yacaktı. — Gidip bir dolaşmalı, diye yerinden kalktı. Düşüncelerinin seyrini, içine fe- rahlık verecek bir noktada kesmemiş ol- duğu için tü asık, canı sıkkındı kağa çıkar çıkmaz müezzin Salim efendi ile karşılaştı. Salim, bir arkada: N omu: zZuna yaslanmış, Şâkalaşarak yokuştan iniyordu. Bu, Hâlis efendi için ka- çırılmayacak bir fırsattı: — Salim efendi, ne tarafa böyle? J Öğleye bir saat ya var, ya yok. Dalıp da ezanı geciktirme! üezzin, kaçamak konuşmakta usta- laşmış kimselerin kurnazlığiyle iki elini birbirine A oğuşturmaya başladı: — hi İmam efendi, evden ben” de öğle ezanını okumak için çıkmıştım ama, bizim kayınbirader haber gönder- miş, mutlaka re ği kadar gelsin, donlar Se gidec Ve ma ilime übüki vermemek « için Ani li bir vaidle sözünü bağ- ladı: — Ama ikindiye yetişeceğımi umu- yorum... Ne yapar yapar gelirim. Hâlis efendi, Mesihpaşa müezzini. nin ne yapıp yapıp gelmiyeceğini, gel- memek-için her türlü bahane, her çeşit özür bulacağını bilir ve çektiği niyetler daima boş çıkan bir çocuk gibi, bile bile aldandığı halde yine de üzülür, daha mı ekili yoksa canın alay mı isti- yor? Eger yalanlarmın, ke A içine ei sanıyorsan & nal. Biraz daha ciddileşerek: İl aydi beni akşama sabaha a diye aldattın, kandırdın. Ya haketmeden şura- dan aldığın mi oynaya nasıl nn: güvercinler karşıma gelip: Burası bizim malikânemiz ; seni içeri almıyoruz, diye- cekler. Bari on beş günde bir uğrada bu menhus hayvanların bir az olsun ça- resine bakalım Müezzin, Halis efendinin kendisini Evkafa şikâyet etmesi korkusiyle onu dai- ma mülâyimetle idare eder, en sert, en haşin sözleri karşısinda bile yüzö gülme siyasetini değiştirmezdi. Gerçi insanın ır, en galiz Ss susması güç bir şeydi. Faka rd ği de bugün daha iyisin» demesini ie. Bir dakikalık öfkeye, ya da kahramanlık na menfaatini terkeden kimse budalanın biri demekti. Salim efendi kendini bildi m Hâlis efendi de- neh şu vazife budalası, kurusıkı ne ka- dar bağırıp çağırsa, değil miki yıllardan beri onun ayağını kaydırma teşebbüsünde bulunmi yine de bulunmazdı. İŞ, bu öfkesi burnunda adamı —— asını bilmekti, Bu 8 ndi, dâva; , Adeta.sır söyler bir ehemmiyetle m düşürmüştü: — Val ne desen haklısın imam fendi... Am yapayım ki başımda çoluk çocuk dane var. Şuradan al- dığım beş oh kuruşa kalırsam ben gör on- lar da açlıktan ölmeli... E, nafaka de koşmak ayıp bir şey değil. Glktyorum tapuda mı olur, adliyede mı olur, ayak üstü ne iş bulursam yapıyorum. Ancak bu sayede akşam çıkınımda bir şeylerle ehli klbeelerihdan biri olup amm sık sık dâvet edilip ücret almasa e başını sokacak bir de evi bulunmasa, Sa çucuğu, karısı ve kay- 205 SAMİIM AYVERDİ nanasiyle böyle gül gibi nasıl geçine- bilirdi? Salım efendi, imamın yatışmak üze- re olduğunu anlayarak arsız arsız gü. de ezberlenmiş bir ustalık ve tatlılıkla, kendi karar verdiği bir şeyi onun da maça eharevini ku A ni gibi göster- me ai ör ade senin aklı. nın li bildiğim için kusurlarımı bağışlayacağını biliyorum imam efendi efendi, yalancı şahitlik, dâlavereli mua- ii tem ve amet Asar işlerden edi. ceği parayı kazan üzere imaniğan Kaleği “ralis efendi mırıldandı: Beni nafile boğuntuya vi uğraşma, yarın öğleden evvel gel biraz içerisini temizliyelim M avuk sesi: — Baş üstüne imam efendi.. Diye uzaklaşırken, Hâlis efendi de yavaş yavaş yokuşu hirin dükkânı önüne gelmiş olduğunu, dükkân kapısından itibaren sokağın ya- tn Le yan uyuz kediler, topal kö- rT, kör horozlar, kuşlar ve tavuklar- o mii Bu hastalıklı hayvanların hepsi Tahiri bekliyorlardı. Sokakta bu- lunmaları da onun henüz gelmemiş oldu- gunu anlatıyordu. t yine de Hâlis efendi sanki Tahir birdenbire dükkândan laşacak, yahut yüreği oynamıştı. daha sarhoş kafasını toplayıp öğle öm dükkânı- nı açabilir miydi? Hem açmış olsa, soka- ğı e şu illetli hayvanların çoğu çeri girip onun mundar bacakları ara- sında dolaşırlardı. dükkânının içi bir hayvan daha hastahanesinden farksızdı, Mahallenin ne gozun bu iğrençlik dalgası ortasında meyelenmesi büsbütün çileden çıkarırdı. dükkânı, Mesihpaşa camiinin al i cenup ğüzel teşkil eden seddi efendiyi rahatsız etmek yolunda elinden rişi v dı ki, bu hakareti ömrü oldukça unuta- azdı. (Arkası war) 13