; ZAVALLI (sis7 TÖRKçE ç ÜÇ EKSİK 18 milyon Anadolu Tür- künün hep birden trahom hastalığına tutulmasından daha ehemmiyetli ve yir- mi tane Erzincan zelzele- sinden daha felâketli olan dil buhranımıza tevekkül göstermenin za- manı geçmiştir. Yarım ya” malak varlıkların sapır sapır döküldüğü bu ruhi, akli, ferdi, içtimai, sınai, iktisadi, siyasi, askeri mu” hasebe hengâmesinde, or- dunun eline verilecek si- lâhla, milletin ruhi tama- miyetine yar. ik arasında hiç kıy ve ehemmiyet Sarki kler; Millet millet insanlığı tam ve hakiki tekevvüne, ahut iflâsa devet eden u beşeri metabolizma ih- tilâli mevsiminde, dâva- yı ruhi tamamiyetimizin merkezi olan dil cephe- sinden görebilsek yeter!.. Dil buhranımiz üzerin- de kurduğumuz ölçü teş- hisleri üç ana merkezde toplanıyor : 1 — Sarf ve nahvimizi örgüleştireceğiz | 2 — Istılah ve kelime- lerimizi efe bk ve resmi Türk ağar kuracağız | Bunlardan üçü de yok; fakat maarifimiz olduğu rivayeti var Sarf ve nahiv kanunla- tımızı, şahsiyet ve istiklâl belirten usullerle, kendi ifade dehâmız içinden süz- meliyiz. Oradan, şuradan gelecek usullerin burada işi yoktur. Unsur buralı, tezgâh buralı, usul buralı olacak. Istılah ve kelimelerimi- zi, sadece milli Türk han- resine uymak ve uymı- ya mecbur olmak zaviye- sinden derlemeliyiz. Av- rupa kanunlarının kopya- da anlayanlardan de- yy k ve resmi Türk lügatini de, son iş olarak, türkçe heykelini (tunca dökmek için yapmıya mecburuz. Dilei — TİSİZİNLE BAŞBAŞA - Mithat Güney, İstanbul — 1: Mecmuamızın daha ilk sayısında bildirmiştik ki, eski (Büyük Doğü) larda başlanıp yarım kalan bazı dâvaları tekrar ele alacak ve bunun için eski (Büyük Doğu) dan bazı iktibaslar yapıp bunları yeni devremiz içine sindireceğiz. Böylece, Allah kısmet ederse bu defa varacağımız gerçek ta- mamlık, her hangi bir kıymetin eski (Büyük Doğu)- larda kaybolmasını önlemiş olacak; yeni baştan daha geniş ve daha derin mikyasta tekrarlanacak olan “ba- hisler, bu defa tabii seyrine ve netice yoluna girecek ve eski sayılarımızı da ihata etmiş olacak içindir ki, bu defaki çıkışımızda (1) numara ile inti- şara başladık, çok daha geniş bir okuyucu zümresi bulduk, bunları'da eski (Büyük Doğu) daki bazı esaslı çizgilerden mahrum etmek istemedik ve vaziyeti evvel- den açıkça haber vermiş bulunduk, “Nitekim (İdeolocya Örgüleri) nin birçoğu, eski (Büyük Doğu) dakilerin daha inkişaflı bir tekrarı olduğu gibi, «Tanrıkulu da kim; bu fikri nereden çıkardınız?» sualine karşı bu sayıda çıkan «Onu nasıl tanıdım?» yazısı da eski (Büyük Do- ğu) nun (1) numaralı sayısındandır. Bu tekrarları, bilâ- kis, sevmeniz, tekrarlar biter bitmez de ilerisine dikkat ve merak göstermeniz lâzım değil mi?.. Hem bilmeyen- lere gösteriyor; bilmeyenler için de daha derinleştire- rek tekrar ediyor ve onların (1) numaradan -başlayan mecmualarını. bütünleştiriyor; hem de dâvalarımızın en yeni ve ileri hamlelerini başlangıcından öksüz bırak- mamış bulunuyoruz. 2: Bazı nüshaların katlanmasındaki kötülük, maalesef kâğıt kesimlerinin kötülüğünden ileri- ye geliyor. Yakında bu derdi halledeceğimizi ve mec- muamizı sulh devrinin harikulâde kâğıtlarına basmaya başlayacağımızı sanıyornz. Biraz sabir ve tahammül!.. 3: Biridei cilt sayılarını 1 lira mukabilinde ciltçimize ciltletebilirsiniz, Lütfen getirinl.. 4 : Cemal Hüsnü mese- lesinin bir gün bütün hakikatini Allah gösterir. Mehmet Kızılcadağ, Samsun — Necip Fazıl mektu- bunuzdan o kadar mütehassis oldu ki, onu, hiç de böyle itiyatları olmadığı halde, en kıymetli bir hatıra olarak evine götürdü. Sonsuz bağlılıklar... Fahri Arsoy, Mersin — Size belki bir asır sonra cevap veriyoruz. Fakat bu bir asırlık teehhuru, ihma- limize değil, sizin gibilerin temsil ettiği iş hedefimiz üzerinde korkunç derecede meşgul bulunmamıza hamle din ve bizi -affedin... Mektuplarınızdan, bahtiyarlığımı- zın derecesini târif edemiyecek kadar mütehassis ol- duk, Zira sizi, bu kargaşalık ve rehbersizlik çığırında, ortaya koyduğunuz büyük dâvanın bütün iç ve dış yıkıcıları bakımından, bütün mahrem mıntakaları ve in- celikleri seçecek bir idrak ve irfana malik görüyoruz. Bildirdiğiniz büyük tehlike hedefine yöneleceğimiz za- man yakındır. Bu dâvada iç yıkıcılar, dış yıkıcılardan daha tehlikeli olmakla beraber, hesaplaşma noktasın- dan bir devre ileriye tâlik edilmek mevkiinde kalıyor. lar. Bizimle temastan bıkmamanızı hararetle rica eder ve yazılarınızı bekleriz. Sahib va veremi Necip Fazıl KISAKÜREK Müdürü : . Nizamettin NAZİF Yan ve e tekni işleri müdürü: Fethi KARDEŞ BÜYÜK u D O Ğ Uw Ve So. >. © Cağaloğlu Yıllık abone: 12 lira ği yak, vü fire İLÂN KABUL ETMEZ SELÂMIN RUHU Birçok Hadis, mukaddes emirler halinde, aramızda selâmı ifşa etmemizi bil- dirir ve bu işin'edeb çer- çevelerini gösterir. şte, en sathi tezahür pilânındaki basit şekiller halinde görünen hâdisele- ri böylece asli köklerine irca edebilirsek, herşeyin ruhunu kavrar ve bu ara- da muaşeret edebini de ana temeli üzerine oturt- muş oluruz. Daha evvel selâm hakkında söyledik- lerimiz de, onun ulvi mâ- nasinı köküne irca etti- ğine göre, kimde ve ne şekilde tecelli ederse et- sin, selâm denilen hâdi- senin, iki uygun ve tanı- dık ruh arasında işaret- leşme demek olduğunu anlamalıyız. Dünyanın her yerinde selâmın mânası budur. Bizim selâmımızsa, hem selâmın bütün mefhum, kök ve ruh şuuruna sahip, hem de şekil halinde dün- yanın en zarif selâmı ola- rak İslâm selâmıdır. Bu muhatabının yü- nazariyle bakılarak söy- len bir iki kelimeden iba- rettir: — Selâm size olsun | — Ve selâm size olsun! Sonraları, sağ eli kalb üzerine götürerek, bu ha- rikulâde kelimelere ilâve edilen İslâmi eda ise, bü- tün bir vekar edebi için- de tutulmak şartiyle, sa- dece zarafet bakımından, dünyada bir eşi bulunmaz bir kıymet ve şahsiyet belirtse gerek... Bizim ger- çek selâm şeklimizin, ye- re kadar eğilmeler, yer- den kandilli temennahlar çakmalar, üç dört kere eli çeneye ve oradan 8a- rığa veya fese götürme- ler ve saireyle, asılda hiç bir alâkası yoktur. Neslihan Kıwakürek