İP TLARIMIZ. Anadolu Mektupları İkinci mektup pe yolculuğum Karadenizde sona erdi. Samsun... Orayı daima puslu bir hava içinde hatırlamama işte bir sebep dahal.. Yine yağmur yağıyor. Önümde seneler açıldı. Ge- riye, çok geriye dalar gibiyim: Bu- lutlu bir haziran sabahı, denizden bu şehri gördüm. Evvelâ yemyeşil tepe- de beyaz, yayvan, hâkim birkaç bina... Sordum. Memleket hastahane- si dediler. Perde kapandı. Bu sefer hatıralarım, çift beygirli yumuşak şil- teli bir yaylıda canlandı. Çil yüzlü yuvarlak kapısında her sallanışta ayrı ses veren iki su şişesi asılı... Berbat yollardan gittiğimizi; biliyorum; ve ağzımda hiç durmadan merakla tek- rarladığım bir memleket ismi var: Tokat... Hafızamı karıştırıyorum; na- file, artık bir tek şey daha hatırla- mıyoruml!.. ağmurun etrafta birikintiler yaptığı bir öğleden sonra büyük ve rahat bir otobüsle başka bir istika- mete hareket ettim. Burası yüksek dağların birbirine yaslanıp dizildiği sahilden elli kilo- metre içerde, yeşil bir kasabadır. Şimdi parça parça bellenen toprak yerleriyle, yeşil buğday tarlalarının yamaladığı kırlar daha bir ay evvel bembeyazdı. Gece, kenar mahalleleri- ne çakal sürüleri iner, akşamla berâ- ber kurbağaların feryatları kulakları doldurur ve havası daima tütün ko- IHLÂMUR Heybeti dağlara vurmuş ağaçların, Ve gölgesinde yorgunluğu günün. Beyaz perdeleri indirilmiş, Mazi gibi, canım Ihlâmur köşkünün... Riza BEŞER Neclâ MARAŞ kar... Bafra... Otobüs insana ilk ba- kışta medeni bir yer hissini veren geniş bir meydanda durdu. mütemadiyen yağıyor; akşam Dak üzere... Çarşı camiinin minaresinde, kulağıma hiç de yabancı gelmeyen öksürüklü bir ses ezan okuyor. Bir- kaç mütecessis göz adımlarımı takib etti. Yabancı bir simaya, kadınsa mutlak muallime damgası vurulur. Erkekse memur derler. Buna da şü- kür etmek lâzım... Daha eskiden, ya- banlar, garipler gibi adlar, orada kaldığı müddetçe sahibini terketmez- di. Muntazam kaldırımlardan yürüyo- Köy -—R.D. Tahta üstüne oyma rum. Bu hal yağmura, akşama ve yalnızlığa rağmen içime bir huzur veriyor. Karanlık yüzlü bir evin önünde açıldı. yaş- larında pırıl pırıl beyaz dişli, yuvarlak esmer yüzlü bir kız önüme düştü. Merdivenlerden çıktık. Lâmbayı yak- tı. Alima bir iskemle yerleştirdi. Alelâcele saç sobayı yaktı, Sonra 5 heyecanla (yerinden kalkıp elimi sıktı: « Hoş geldin, dedi. > Güldüm, o da güldü. İlk anlaşma mukavelesi tebessümlerle imzalandı. Başımı yorgun hissediyorum. Bü- tün eşyaya yabancıyım. Yerde birkaç geyik postu atılı... Başları, boynuzları üzerinde... Her kalkışta ayağıma do- laşıyor. Köşede üstü acemice düzel- tilmiş bir karyola var. Yorgan da soluk... Aman, ne fena; yarın derhal bunun çaresine bakmalıyım! Yuvarlak bir masa duvara yapışık... Çekmek istedim, ayağı kırıkmış, yuvarlandı. Üstünden bir su Şişesi, bir kupa, tabla vesaire devrildi, Geriledim, bu sefer yerdeki posta takıldım. Düşmek tehlikesil.. Loş odada sesler uzadı; dışardan bir köpek ulaması içeriye doldu.. Ürperdim, gayriihtiyari de- minki parlak yüzlü genç kızı aradım; yok... İlk gecem, oldukça kâbuslu geçti. Yerimi yadırgadım, karışık rüyalar gördüm. Memleketin bütün haşeratı yatağıma dolmuş gibi kaşıntıya uğra- dım. Sonra tam dalacağım sırada sokaktan bir feryat gelmeğe başladı. Heyecandan boğulan bir sesle «Emi: ne hatun!» diye bağırıyordu. Aşağı kattan bir pencere sürüldü. Bu sefer ses: «Gözünün yağını sevem, Emine hatun, Hüseyin ağa pek ağırlaştı, geliverl> diye yalvarmağa başladı. Cevap veren olmadı ama bir ayak gürültüsünün dışarı çıktığını duydum ve artık sabaha kadar uyu- madım. Burası, maddeleri, binaları, mek- tepleriyle asri... Partileri, sinemaları, balolariyle özentili... Dinleri, duygu- rıyla, milliyetleriyle samimi... Hareket- leriyle tabii... Hayatlariyle geri... Bi- lezikleriyle zengin... Çocuklariyle se- fil. Tabiatın bütün cömertlikleriyle donanan memleket, içtimai hayat ba- kımından, yeni ile eskinin arasında bocalamaktadır. Senelerin izleri mad- deye tesir etmiş... Ya ruhlar? Hayır; kadın, daima müteharrik bir çocuk makinesi olmaktan ileri geçememiştir. Olmayacak şeylerle karşılaşmak: için zaman tahdit etmeğe imkân yoktur. Cehaletin cevaz vererek işlettiği gü- nahların seyyiesi betbaht bacalardan tüter, Halkevleri salonlarında bir kısim kalabalığa konferans dinletilirken, ötede, gözönünde kız kaçırırlar, ka- saba meydanında ayı oynatılır. Zevklerin, o görgülerin, gayelerin tezadı bâkir Anadolu cevheri nerede ve ne gün ayıklanacak?.. 15 . BEM ane e