we <iğyddö Bulus Her akşa Pa Kenan Fakat Haliç aşıklarına bien otur mari şimdi yanıma Yorgiya oturuyor. “Bili orum, yalan- cıktan ama olsun |. Yülmeiktağ ışıklar yakı- yorum.» Ahmet bey yine melâle düştü. Bir of çekti, « amanlar Yorgiya sokak sokak, ben meyhane, pastahane dolaşırdık. Ne:kor- kunç pastahaneler vardı şu Beyoğlunda. — KORKUNÇ BİR PASTAHANE — Sıcak öğle şir e âdeta yine dondurmalardan serinlemi i bir havası bulunan bu pastahaneye ilen. etleri avukat, doktor, mütekait sefir, şair, muharrir, kalan- tor tüccar, iş adamı girdiğini tera genç, ca saçlarının altında, bitkin, buruşmüş yüzle- riyle, çok günler görmüş, çok geceler geçir» miş insanlar | Camekânlarında şu yukarıki ; adamları teşhir eden bu büyük pastahane, hemen he- men hiçbir fahişenin bulunmadığı bu saatler- de, hepsinin hayatı birer hikâye olan bu yarı st insanlarla dolduğu zaman, bir kö- rup, kelimelerden Meşrutiyetlere, Dbiküliri kadar gitmek mümkündür. Akşa- mın saat dokuzuna doğru pek tenhalaşan bu pastahanede artık meçhul birkaç insan var- dır. Bunlar, bana öyle gelir ki, vâktiyle ver- dikleri bir Grandevu)ya 9 gün vi ye m Tadi dnlediiğtar da, nl sonra in vu) yu vereni «şöyle bir bakayım, belki rde Pa) der gibi dünü, sonra da hepsi gitmiş olur. Saatde on biri yea Bu aralık pastahaneden bir yarım saat kadar ERİSİM ımdır. Yarım saa büyük bir kalabalık peyda olmuştur. Şimdi artık bir masaya oturup etrafı dinleyebilir. siniz. Korkunç bir uğultu vardır. Yakın ma- sayı dinler, kalkar, öteki masaya geçersiniz. Kimkime, dumdumadır. te bir masa, iki erkek, iki güzel ka- dın... Bağıra bağıra konuştuklarını duyabilir- siniz : — Tüpeüstüne gideriz canım! Biraz masraflı olur ama hem rahat, hem çalgılıdır. Diyarbakırlı erkek — Bize neye patlı- yacak bu? — Canım sende mi ona üzüleceksin ? — Yok, benim için değil! (Yanındaki hemşerisini gösterip, kadının kulağına &âde- arak:) Ama bu yenidir. İlk akşamdan Sonra korkar dört gün buradayım. Bir beşyüzlük de bugün bozdurdum. Seninle onu yerim anam — a Melâhata üstündeki (emprime) yi sen aşa — Sana da alırız ciğerim — Bana bu akşam ne vereceksin ? beni ri şu para lâkırdısını canım! n bırakayım, bayım ? Ben yirmi beşten yat gitmem ha — Yooi o kadar veremem. o Onbeş ai nbeşe şuradan şuraya adım atmam. Na şu karşıki züppe de o kadar verdi ama gitmedim. — Ama da nazlı imişsin ha! Peki, peki! Merdli .. Me Haydi kalk! kadaşım da o kadar alacak ha! Sonra Te etmiyelim de... ki dedik — Üs peşin verin hel e şimdi cıvıttın. Bu kadarıda faz- la, Metelik bile vermeyiz. — Siz bilirsiniz! sadan kalkarlarken arkala- rından GAM bağırdığını bütün pas- tahane duya diğiniz pastaları da bize yüklet- meyin wi Pas e keser, gülüşür. Kadın de "gibi acı, güler — Bunlar da erkek hi Biraz ileride Milâslı olduğunu söyleyen, kıravatı çarpık bir adamla, arkadaşı Gümül- muhaciri Adapazarlı manifatura taciri, iki kadına e ederler. Kadınlar masaya gelir, Bir tanesi — Evvelâ iki dondurma. Uyuşamazsak paraları verirsiniz ha: Gördün a demin. e şey mi olur? Biz öyle adam mıyız ? Tabii canım! — Taksi zaten dışarıda, haydi gidelim ! Çıkar giderler.. Dört kişi pastahaneden çıkmıştır. Bir başka gurup onlar çıkarken itişe kakışa içeriye girer. Bir masada e şaşı bir kadın, iki çirkin arkadaşiyle oturuyor. Yanlarında çok genç, çok güzel bir kız... Kızı kimselere ver- miyorlar. Beraber eğleneceğiz diye tuttur- muşlar. Şık bir genç içeriye giriyor. Bir Üniversiteli. Genç kıza işaret ediyor. Genç kı un. Ama ötekiler itiraz ediyor: — iğ yok! Sakın yüz verme! Suratında, ozikdigi kötü gecelerin şişi, dişleri gri korkunç kanlı gözlü bir adam içeriye girdi. Dört kadından şaşısı : — İşte, dedi, ağa diye buna derler. Halinden belli çapkının ! te Şiş yüzlü adam, geçerken, kolunu çarptı: — de bizi abla ! mn öyle yz kolay düşeceğe ben- Daye delikeni ıl bırak numaraları! Delikanlı- lık kaldı mı ser 93 ROMAN Sait Faik 16 — Sen daha o yirmi yaşındakilere çok taş çıkartırsın! Otursana hemşerim !.. — Oturmasına oturalım ama bizim bir ! — O çoktan di olacak. Bizde gide- iii ei Belki de gideceğimiz yer- ır, — Orası neresi, uzak mı? — Kapıda taksi dolu hemşerim! Sen onu cebine sor! Şimdiki zamanda uzak yakın kaldı mı , ya? adam genç kıza gözlerini dik. miştir — Bu da gelecek mi — Nasıl da seçersin ii) — Şimdi moruk olduk, değil mi? Daha gözlerimiz seçiyor, abla — Ka va ka. Hele bir kahve içeyim... Ulan iy era bir kahve yap- sınlar. eki pasakamu... Peki İsmail bi ber Ama biraz çabuk içeceksiniz, olmaz mı Ka A otomobiller bekllriii “Sisal İN nolara gidiyorlar. cekler. Orada bütün gece içe- Ben de bilirim burayı... Geçenlerde bir akşam oradaydım. Dört köşe bir salon... Tahta masalar, tahta iskemleler. Üç taraf camekân... Duvarda büyük le vhalar... Bir ta- r, kapısının üstünde bir meydan, bir İatanbl e bir fayton, bir feraceli, kırmızı şem- bir — Rus. Yeşil yeşil ağaçlar... varda durmuş bir saat... Tan saat üçte özüni Belki de bir genç kızın mah- ya sevmek hissini kaybettiği sâat bu saa — iş seki böyle şey içtin mi ulan ? cümbüşünü alıp geldi. Göğsünün ünün şekli, güzel bir külhanbey gençlikten bahsediyor. Griler giymiş, mahçup, çekingen, ayaklarında potusuet ayakkabılar, saçı itina ile taralı bir şoför... Şampanya içi- yor... Garson çiçek bozuğu, ağzının sağ yanı şişmiş, sanki suratına her akşam bir yumruk yiyor herif, Yukarıkı lâf ona söyleniyor, garsona : — Sağlığında böyle şey içtin mi? Leonun kucağında v cümbüş parlaklığını biraz kaybetmiş. Her tarafını şu cümle kap- lamış: Cümbüş mucidi dde lâbidin... Elli vr öteki harpten kalma bir adam bağırı <a tahtelbahir, bize de mi torpil? Bir ses: — e âdileşti, cıvıdı | Şoför bir cıgara daha yakıyor. Kenarda bir mutfak, şimdi kapısı açılınca gözüme çarptı. — Bu karı senin değil mi Leon ? (Arkası var) Le kılları,