— Yal.. Sen ne sanıyor- sun ? Ben seni de, kendimi de olduğumuz gibi göste- recek, herkese ilân edecek delice cesarete sahip bir adamım! Evet, delice... Sen de bilirsin ki, aklı başında | “ hiç kimse, velev kendine deli süsü vererek, benim söyliyeceklerimi tekrara ce- saret edemez Biliyorum. Şu ânda kar- şımda yoksun. Hiçkimse yok. Ve ben, her vakitki gibi kendikendime © konuşuyo- rum. Meğer mümeyyiz vas- fım buymuş! Yalnız bu de- fa yüksekçe konuşuyorum, yani yüksek sesle... Evet, ben, belki muvaze- nesi tam bir insan değilim. Kabul... Yalnız dürüst bir insanım. Beni bu hallere getiren şey de zaten o dü- rüstlük endişesi oldu. Şu satırları okuyan kimseleri aldatmağa ne hakkım var” -meselâ ?,. Binaenaleyh doğ- ruyu söyliyeceğim : Mevzuu “bahşolan, bir aşk ve kadın hâdisesi değil... Bendeniz bir samimiyet . velâ bende uyandı. lan el hastasi, samimilik budala- sıyım. Bu yüzden bir çok- Terini gözünde aptal ye- rini aldım. Tabii eskiden... Ne mesut devirlermiş o za- manlar,.. Yalnız, af buyurun, ön- ceden, zihninizde uyanan bir şüpheyi izale etmek is- terim. Zira, bu halimi far- keder etmez o şüphe ev- Benim ağzımdan bu satırları ya- zan muharriri şahit tutarım. Sandığınız ve sandıkları gibi bir adam değilim ben... Sıhhatli ve sağlam bir in- sanım. Emin olun böyle... Yalnız samimi olmak, öyle davranmak, olduğum gibi görünmek endişesi beni bi- raz değiştirdi. Bir şeyin bu derece üstüne düşmek, za- rar vereceğini bile bile bir fikirle, imkânsız bir hali gerçekleştirmekle uğraşmak bana da evvelâ pek tabii bir şey gibi görünmedi. O zaman, ailemin tekmil tari- hini yokladım, İnceden in- ceye araştırdım. Tam iki sene sürdü bu... Ne ana tarafında, ne baba tarafın- da, ne bir firengi vakası var, ne erken bunama, ne diger buhranlar, ne de nü- munelik bir, (alkolik) lik... O halde ben, nasıl olurda tek bir fikre, herşeyi ihmal ettirecek kadar sarılabilir- dim ? Hayır; bende samimilik şeklinde teperek kendini belirten herhangi bir ihti- bas da yoktu, Malüm efen- dim; bunun şuuru, idrakine mânidir ama, tahkikatı ya- pan ben değildim ki... İşinin ehli bir hekim ahbabım, farkında olmadığım zaman- larda, yine farketmediğim vasıtalarla beni yoklıyarak Lâboratuvar (o reçetelerine karşı koymuş olmak için şu malümatı da ilâve ede- : Mesleğim öğretmen- liktir. Hasbelmeslek çok kitap okurum. Bir zihin ha- zımsızlığı akla gelebilir. Lâ- kin, bütün (psihiyatri) ede- biyatında, mümasil hallere - refakat eden sair arazlar bende yok. Hulâsa, kendikendine teş- his koyamamış bir adamım. Böyle kendi durumumla uğraşırken bize yeni bir memur tayin ettiler. Melek yüzlü, hanım hanımcık bir kız. Yani SEN.. Sen bize geleli beni samimilik endi- şemden ayırdın. Ben o fer- di davayı hallettikten son- ra siraya koyduğum birta- kım cemiyet meselelerine el atacak, beni büyüten, okutah, yetiştiren ve besli- yen cemiyete karşı vazife- mi yapmak üzere bizzat onun hakkındaki tasavvur- larımı ne yolda fiile koya- bileceğimi düşünecektim. Vakıtmı kaldıki? Sen geldin! Gelemez olaydın | Bir tek fikir etrafında top- lanan zihin gayretlerim bu gelişle tarümar oldu. (Mal- larme) nin «Görünüş» isimli şiirindeki gibi, şöyle bir görünmen yetti. Hayır; ben kadınsız ter- biye görmüş bir sınıfın ve- v2 ya ka ba sofuların evlâdı lerle düşüp kalktım... Sana kalırsa arkadaş olmalıymı- şız. Ama niçin yahu? Ne diye arkadaş olalım? Ar- kadaş dediğin de nedir ki? Birbirine yabancı iki fert... Muayyen şartlarla bir dış münasebete giren iki ayrı insan... Bense, sende kendi- me âit parçalar buluyor- dum. Senin o tecrübesizlik- ten, yabancılıktan gelen hayretli, tereddütlü, tutuk hallerin beni çileden çıkar- mağa yetiyordu. Seni tanı- dıkça, tanımak istedikçe ne kadar sade, temiz, dü- lenmedin? Beni sevmiyor- dun, değil mi? Doğrusu da buydu zaten... Bunu öğrendiğim günün hazin hatırasını, o hatıra- daki acılığın ancak bana malüm şiddetini, ölümümle beraber gömeceğim. Seni Salâhattinle O konuşurken görmüştüm. Allahım; seven bir insandaki sezme kabili- yeti başka hangi mahlükta vardır? Senin Salâhattin'e söz söylerken tesbit ettiğim bir iki ânın bana en belâ- gatli bir aşk ilânından da- ha sarih göründü. Ey seni. Ey senl.. Ey uğrunda her ân yalanla, riya ile, ikiyüz- lülük maskesi takınarak sa- mimilik cehdimi anlamıyan insanlarla mücadelemi bı- rakıp onları bile affetmiye hazır olduğum senl.. Son- radan seni Mehmetle, Hüs- nüyle, Aytürk'le konuşur- ken, dansederken, öpüşür- ken gördüm. Evet, onları nasıl büyülediğini, . etini, kanını, gözlerinin en mah- mur mânasını verdiğini, ki- raladığını gördüm. Gözet- I Benim nazarımda artık sevdiğim, hayran ol- duğum, bir samimilik buh- ranının hamlesiyle en mah- rem duygularımı, fikirlerimi kendisine açtığım kız değil- din. O zaman benim sözle- rime gülen sen, şimdi, na- zarımda bir cemiyet ahlâkı meselesiydin. Etin ve mad- den, onun bununla âşıkdaş- mü İİİ. sü öl e