KIZIL ÇOCUĞA MEKTUP KAS yaşındasın? On sekiz var yok. Dünkü çocuk. Duydum ki Mark- sist olmuşsun. Gülmedim. Mark- sizm'in yüz sene- denberi uğradığı tenkitlerden habe- rin olmadığını bil- diğim halde gülmedim. Marks'ın için- de doğduğu Hegel düşüncesinin me- tafizik bünyesinden, onun aksülâ- mellerinden ve her ikisini de çok- tan aşılmış bir halde bırakan bu ünkü dünya tefekkürünün istika- metlerinden de haberin olmadığını bildiğim halde gülmedim. Hattâ Marksizm'in berber çırakları için hazırladığı ilmihali ezber etmiş ol- maktan fazla bilgin olmadığını bil- diğim halde gülmedim. Çünkü senin senden — yaş büyük ağabeylerin de böyled Gisibi ki seni ortaokul sıra- larında yakalandığın fikrin rengiyle kızartan şey sefalettir, kara sefalet. Tıpkı senin gibi, mahrumluğun ce- henneminde, gençliğinin sayısız is- tekleri ve özleyişleri yanıp kül ol- muş bir yetim sıfatiyle şunu da bi- liyorum ki, sen, kendine değil, ken- din gibilerin teşkil ettiği dünya ek- seriyetinin, içinde çabaladığı sefil varlık şartına isyan ettiğin için Marksist'sin. Bu öfkeni bütün şefka- timle kucaklarım. Söyle banal Konuşalım. Ne isti- yorsun ? İçtimai adalet. Ben de bunu istiyoru! Ve ilim halinde yazılı Şii İnsanın insanı sömürmemesini, imti- yazlı burjuva sınıfının, emrinde ça- lıştırdığı yığının alın terini gözya- şına çeviren alçakça istismar siste- minin yıkılmasını istiyorsun. Ben de bunu istiyorum. Siyasi A EFİAm evvel iktisa- di müsav Ben dn bunu istiyorum. Fakat nasıl müsavat? Evvelâ bunu yi n istiyorsun ki, istihsalin ne- ticesi PR kazanç, ona emeği ge- çenlerin hepsi arasında müsavi pay- laşılsın; kâr ücretten fazla olmasın. Daha doğrusu ne kâr, ne ücret; çalışmanın bütün çalışanlara vere- bileceği refah seviyeleri müsavi ol- sun. Senin Marksizm'den anlayabil- 234 .dünyanın proleter diğinin hulâsası, aşağı yukarı, budur. Öyle ise istiyorsun ki, çalışanın istihsaldeki rolü, kabiliyet derecesi ve aldığı randıman ne olursa olsun, elde ettiği refah derecesi, daha üs- tün veya daha aşağı bir liyakatin kazancından farklı olmasın. Yani liyakat derecesini 8 farzedebilece- ğimiz bir adam 10 kazanıyorsa, liya- kat derecesini 2 farzedebileceğimiz bir adam da 10 kazansın. Dikkat et! Burada sen, kazanç- lar arasında bir müsavat kurmağa bedel, liyakatlar arasındaki müsa- vatsızlıkta liyakat sahibi aleyhine haksız bir nisbet çıkarıyorsun. Bu nisbet, hem hasretini çektiğin mü- savat prensibine, hem adalete, hem de tam hakkını vermediğin için ce- saretini ve doğurma hamlesini kırdı- ğın liyakatlinin daha fena çalışma- küm olması yüzünden, art- masını özlediğin istihsalin gelişme şartlarına aykırıdır. Gerçi bu günkü dünyanın kapi- talist nizamında da, liyakatler ara- sındaki müsavatsızlıkta çok defa liyakatli aleyhine kurulmuş haksız bir nisbet vardır: Cahil ve şapşal bir celep milyon kazanır, fikir ada- mı ve sam'atkâr, nesiller yetiştiren öğretmen ihtiyaç bataklığında ça- balar. Çünkü, üstelik bir de, kazanç- lar arasında müsavatsızlık vardır. Burada beraberiz. Fakat bu günkü dünyanın ka- pitalist nizamı gibi senin yarınki nizamı da liya- katlere tam hakkını veremiyecek, ahır süpüren uşakla büyük bir ta- biat kuvveti keşfeden âlimi ayni refah seviyesi içinde buluşturarak, kapitalist nizamın haksız müsavat- sızlığı kadar haksız bir müsavat tesis edecektir. r de benim özlediğim müsa- vata bak! Çok daha sade: Liyakat derecesini 8 farzettiğimiz adamın refah seviyesini 8, liyakat derecesi- ni 3 farzettiğimiz adamın refah se- viyesini 3 derecede tesbit eden bir müsavat , İki şey soracaksın : 1 — Sekizle üç nasıl müsavi olur ? Hani müsavat? 2 — Liyakat ve refah derecele- ri bu kadar riyazi kesinlikle nasıl ölçülür ? Birinciye cevabım : Sekizin seki- ze ve üçün üçe nisbetleri müsavidir. İşte ve en gerçek müsavat: Herke- se lâyık olduğu kadarını vermek. İkinciye cevabım: Ölçüler şüp- he yok ki takribidir. Mutlakın müm- kün olmadığı bir dünyada nisbi bir adaletin en fazlasından başka bir şey istiyemeyiz. Liyakatle refahın birbirine aşa- ğı yukarı müsavi olmasından daha yüksek ve mümkün bir müsavat ta- savvuruna imkân olmadığını sanıyo- Mümkünse bana bildir. Konuş- mağa devam edelim. Gördün ki, bü- yük nazariyelere girmedim. İstersen ona da hazırım ve içinde yüzdüğün, fakat seni henüz boğmadığını um- duğum hatalı görüşüne rağmen, gözlerinle beraber, seni peşinde çır- pındıran yüksek adalet duygusunu da öperek cevabını beklerim. Peyami Safa Adesenin göziyle her hafta bir iş ve hedef: diyor ki «Halkevlerimizin tertiplediği konferansların, güzel sinden ne kadar fakir olduğuna, hatip konuşurken dinleyicilerin kemmel bina dışı, ruh cephe: şu laubali ve havai edasından anlayınız /» (Büyük Doğu) fotoğrafcısı. salon, enfes koltuklar, mü-