darağacında bir adam sallandırır, seyrine dalardım; günahı hocaların boynuna Bakışları beni ER dn; liman e yapar yapar, yine birini sallandırırdım... Bun- ların içinde bigünahları ol. duğu gibi, kanlı katiller de bulunurdu. Bunu, seh- pada yüzlerinin aldığı du- rumdan anlardım... Göğüslerinde, neden asıl- dıklarını bildiren kararna- meyi bir gün olsun yeni harflerle yazmış değilim. Orada daima eski harfler- le, ne olduğunu benim de okuyama- dığım bir şeyler vardır. Zamanla bu asma itiyat haline geldi. işi bende bir Adam asmadan duramaz oldum; bundan âdeta derin bir zevk de duyuyordum. Astıkları- mın hemen hepsi erkekti. Bir gün karış dışarıya sarkan dili omuzuna düşen başı beni bazen zalimliğe götü- rür, bazen merhamete sü- rüklerdi. Elleri arkasından bağlı olduğu o halde ve: yağlı ipin boynuna geçirildiği ânı düşündükçe benim çek- tiğim işkenceyi belki dar- ağacında can veren ancak duyardı. Bütün bunlardan kurtu- labilmek için derslerde eli- me kalem almamağa ve buna mukabil elimde ka- lem hissini verebilecek bir tebeşir çubuğu bulundur- mağa karar verdim. Evvelâ ilk derste, beyaz bir kartona tebeşirle ders veren hocanın duruşunu tesbit ettim. Sonra sildim. Tebeşiri elimde daima oy- natıyordüm. Ders bitimin- de kartona biraz yandan bakınca düşünen bir adam gördüm; üzerinde biraz da- ha durdum. Resim iyice belirsin diye tebeşir izleri üzerinden bir kalemle yü- rüdüm ve birkaç ders mü- temadiyen bu resimle uğ- raştım, durdum... esim, her gün yeni Bu rı g unsurlarla dolarak, her tef- * rikası ayrı bir cilve getiren roman gibi, yepyeni bir ter- kibe doğru gitmeğe başladı. Resimde, bir sürü kafacık; onları çizen. irade benim olmayarak... En (karakte- ristik) leri, kadın başları... Hiçbir timarhane tarlasın- da bulunmayacak soydan cinnet çiçekleri halinde ka- facıklar... Bunları, eninde sonunda darağacına çek- memek, idam mahkümlu- ğundan kurtarmak için, güya değişik seciyeler et- rafında gezdirmiştim. Doğ- ru; güyal,. Bir de ne ba- kayım ?... Kafaların hepsi birden, belli başlı bir hâdi- se karşısında, resimde gö- rünmeyen bir hâdise kar- şısında, tek ve belli başlı bir hâdisenin tek tesiri al- tında müşterek bir çehre ve ruh sahibidirler. Bu hâ- dise, belirsiz bir idam seh- pasında, meçhul mahkü- mun halidir. Ve dünyada hiç bir değişik manzara tedbiri, çocuk beynimi o- yan bu vehmin çizgileri dı. şına çıkamaz. Gözlerimi yumdum; ve görünmez bir darağacında asılı hocamla, onu görün- mez darağaçlarında dinle- yen arkadaşlarımı görme- mek istedim. Elimi, elçi boyun ba- gıma doğru- götürdüğüm zaman, orada yağlı bir ip buldum. vi Bir hayat ki, kadrosunu dolduran en tabii ve basit hareketlere kadar, ruhlara gizli bir darağacı fidanı dikiyor; imdat!.. e! tek Tanrıcılığını Ksenofanes) in (monoteizm) ini, yâni fe sahasında (monist) Baff tefekkür zinciri (Parmenides) H.M. Kafalıoğlu edecektir. Eğer varlığa istihale ediyorsa de- ğişmiyor demektir; onun yokluğu tiğini farzetmek on tirmek kadar im kümeli Bunun $ için varlık istihale et- Yölekt tan meydana ge- bir kadın asmayı denedim; hem be- ceremedim, hem de darağacına yakı- şamadı gitti. Çabucak karaladım ve o günün gecesi Sultanahmet meydanın- da güzel bir kadının, boynunu yağlı bir ipe uzatışın rüyada gördüm. Uyandım, uyuyamadım... Uykusuz kal- dığım geceler bunun içindir... Beni gündüz rahat bırakmayan bu hal geceleri de düşü baş- ladı. Öyle bir ân geldi ki bıktım, nef- ret eltim; fakat bir türlü bırakama- dım... Nerede bir çizgiye rastlasam darağacı olur; ne zaman bir insan resmi görsem sehpada sallanırdı. Neden asıldığını bildiren, fakat benim meçhülüm olan kararnamenin iliştirildiği, uzun ve beyaz gömleğinin altından sarkan, kılları dik dik, ba- caklarından, moraran tırnaklarından « gözlerimi ayırmak bana azap verirdi. Yerinden fırlamış açık kalan gözleri, kilitlenen sarı dişleri arasından bir 12 yi E bir sistemin zemini haline koyan mem ee dir. Onun hareket noktası şudur: Madem Tanrıda değişme yoktur ve o herşeydir; şu halde bizim değişme dediğimiz şey bir zeva- e a ya yar vehimden başka bir şey ola- mn esasını teşkil eden bu kazi- “ind delillendirmek maksadiyle, (Parmenides), bugüne kadar gelen Yunanlılardaki felsefe düşüncesinin anıtı olan bir ei > Bu iirin ilk kısmı hakikate ayrılmıştır. Filozof, şiirinin bu kısmında, hakemi kelâma da- anan bir (diyalektik) le değişme, me tahdit fikirlerinin akıl bakımından mütena- kız şeyler olduklarını isbat eder. arlık fikrinden hareket eden (Parme- nides), olan şeyin olduğu şey haline gelemi- yeceğini ve bu şekilde var olmaktan kalamı- lıktan çıkmıştır, yahut yokluktan... şekilde kendi kendinden çıkmıştır, kendi ken- dini meydana getirmiştir ki, böylece yeni bir şey olmaması, ezeli ve ebedi olması demektir, İkinci hal, yâni yokluktan çıkma hali, bir şe- yin hiçten meydana gelebileceğine inanmak olduğundan abestir. Aynı sebeplerden > var olan değişemez ve yok olamaz. Çünk ölüm onu ya varlık, ya yokluk haline irca 200 ezeli ve ebedidir. (Parmenides), varlığı bu şekilde değiş- mez ve hareketsiz kabul etmekle, oluşu inkâr etmektedir. Varlık, sürekli ve bölünmez bir bütündür. Varlıkla varlık arasında fasılalar yoktur. Fakat, şiirinin ikinci kısmında, ancak görünüşten ibaret şeylerden bahseden filozof, lerin, gece, anası, ışık prensibi babasıdır. Âlem en küçük parçalarına kadar kendisini birlerini takip ederler. Bunların hepsini kap- layan en sonuncu küre katı, soğuk ve karan- ktır, Hareketi kabul etmiyerek tabiatı mey- dana getiren şeyi vehim sahasına atan (Par- menides), (metafizik) den, bir istidlâl (meta- etti A AR akar Tİ ger taraftan gerçekle makul arasına koy- duğu bu şıdlıkla ruheu olmaksızın Eflatuncu ve (idealizm)'in belli başlı müjdecisi sayılabilir.