Gİ Bulut Dinlemek istemiyorum. Yani efendi, me- rakımı. sardı. Oğluyla; ahbaplık üm şimdi. Yani efendinin oğluyla a gün ya sürdü, ya sürmedi. Kendine gör sevimli tarafları Ma delikanlı ile kanki: mak beni fena halde yordu. Kadınların bal- em pokerden, danstan, filimden ben de konuşurum. Arada bir kim konuşmaz? Her baktım ki artistlerden birini fena halde tak- lit ediyor. (Klârk Keybl) beyle Amerikada, hadi konuşulur diyelim; fakat İstanbulda ne ya ur adamla yahu ? Delikanlı ile mdi, yalnız gülüşüyoruz. Bir kadeh sonra ani efendinin hayatını ikram etti, bögeiii benim yüzümden haşladı : — Aman, bey seri ve makam — tık merak tali başlamı; Hiç mediniz, şar idiniz di ir küçük nezle, bizi bir hafta ya- tırdı, ayd — Geçmiş olsun, efendim. Bir zaman, kendinin de nasıl nezleye yakalandığını, ozamanlar denize girmeden edemediği için bu nezleyi bir türlü geçire- de posta müvezziiyle uzun bir ahbeplipe ne- ticesi | İmdi artık “posta müvezziinden biraz uzunca bahsetmek zamanı geldi sanırım. Ev- a â iki kişi arasında gizlenen bir şey, bir evden çıkması gerekmeyen hâdise öğrenmekten baş- ka birşey değildir. Posta müvezzii iyi midir, kötü müdür ? İster iyi, ister kötü olsun, bana ne ? Bana ne olm sit tarafı posta müvezziinden hem pek hoşlandiğım, arada da beni fena halde mom Öyle yerde insanın üç adım arkasına otururki, bir cümle konuşmanıza imkân yoktur. Herkesin yanında bağıra ba- ğira “konuşmayacak pek bir şeyim yoktur. «Herif cümlenden iki kelime alır, yirmi keli- me ekler, bir hikâye uydurabilir, dikkat et1..» Diyorum. z Hakikatte böyle bir şey de oldu: Ahmet isminde bir arkadaşımız vardır. Yazlık için 5 p — Gs posta müve! bir yerde, ondan üç adım ötede, aralarında söylemişler : — Katinanın evindeki dl se gece denize e Bize de girin dedi a a müvezzii üç kelime eğilğyi «Ka- tina, Mi dün gece...» Şöyle anlatmış * — Aman, berber! Şu satalım bir ka- ziyiver, bakalım. Bak sana ne anlatacağım. o Yakariki evfekdb oturan Ahmet, yok mu? Dün gece meşhur çukulatacının kızı Katina- kiyi atmış sandala, Heybeliadaya geçmişler. Oradan bir arabaya atlamışlar; ver elini Çamlimanı! Ben onları kayıkla giderken şu burundan seyrettim. Biraz sonra bir de bak- tım; Heybelinin turu yolundâ fenerli bir araba gidiyor. Vallahi arabayi gözlerimle gördüm. Arabacı onları Abbaspaşada bekli- hh 1... Ne de tatlı olur, ha barba! Evvelsi gün yağmur da yağmıştı. Çamlar da kokar mı mis gibi sana! Katinakinin saçları da kimbilir ne lâvantası kokar. A: nın beyni ei be barba! Ahmet efendi de fena çocuk, değil ha! O ne gözler! Sirım gibi delikanlı! Bari m Katinakinin bir yerini incitmeseydi sta müvezzii böyle ği işte. Badi bir anlatma ve uydurma kabiliyeti var- il e benim gibi mari ör nasip olma- bir muhayyele kudretine delâlet eder. Bütün bunlar niçin P alama ben şöyle tahlil ettim Zahirde küçük menfaatlar : Kahve, çay, gazoz, sakal tıraşı, birtek raki, bir salkım üzüm ve saire... gibi şeylere büyük sırlar ifşa ederse de, bana kalirsa, insanların sl bu küçücük / şe; unu şuradan anladım: Çok « dan ma I birisine bir şey ısmar- lamak, enini bile ir kahve içmek nasip ol an, Türkçeyi bile iyi bilmeyen Za- firiye, gi da Zafiri gibi sessiz, dedikodu- dan hoşlanmayan bileteilikten mütekait Zey- oi İner e de böyle şeyler anlattığını gör Posta müveaziinin, öğrendiklerini “söyle k, gizli şeyleri öğrenmek merakı, kendine göre, bulunduğu Pond iyice anlamak, ona göre «Konyayı bina etmek». arzusudur. bu haline ben de çok defalar kız- dım. Birçok kirli çamaşırları ortaya çıkardığı 04 ROMAN Sait Faik gibi birçok temiz çamaşırları da kirlettiği oluyor. Bir adam hakkında söyleyeceği şey- ler, hiçbir zaman masum hakikatler ii Değildir ama, ne yaparsın? Bunlardan o m. dür. Böylece, kendi kendine yalanla io dan: yaptığı evlerle yaşayacak odur. va osta müvezziinin şu a hakkında söy diğini bu adam i ger söylediğiyle birbirinelk ağ rıştırır, unutur erim. Herkes de sonunda benim gibi yapn İn e inanmamak arasında bocalar muharrir alym saklamış deği- lim. — çeri den ağ geçiyor. Açıktan açığa yazı yaza- biliyo: bes posta müvezziinin bana fay- dası dokundu! «Çam altlarında oturur, mektuplar ya- AT. iy kime yazıyor ? Ne yazıyor ?» mış olduğum bir yazıdan öyle mâna- lar dürüm ki utandım. Bir defasında da az vezziini çok u Böylece kabul edelim. İziiği, fenalığı hakkındaki kararı umumi e e aç İyez faydası dokunduğu için de kötülemiyel Bir saka. Beni denize giderken ya- kaladı : ak, dedi, se adam! (...) Gazete- sine — gönderiyo: EÇ 3 Güeisi tahrir müdürlü- güne — bir za Müvezziin de bakmadan : özgöze sonra geldik. Öyle tuhaf ba- kıştık ki ikimizin de içinden aynı kötü, say- gısız arzu, ayni zamanda mı geçti bilmem. seo 8 önüme baktım : a, diye . elişi belki bir ir "bir kari mektu Yine göz göze geldik. Bu ânda hangi- mizin suçlu, hangimizin suç ortağı olduğunu, imin kimi teşvik ettiğini hiç bir yargıç bu- yacak, Sr yırttık. Okumak için acele et- medik. Önce gidip bir zarf aldık. Üstüne (. . . ) gazetesi yazı kapaği ğe diye yazdık. Son- © deniz kenarın. ra da ıssız bir kayanin dibine gömeldik. Zarfın içindeki dörde katlanmış bir kâ- gıtta şu i Muhterem efendim, müsabakanıza iştirâk et- Size, Da mek üzere şa naçiz hikâyemi gönderi, enirseniz neşrini rica eder, saygılarımı. sunarım. İkiye katlanmış başka kâğıtlarda da şu hikâye : , — Arkası var —