ÜRK irfanının birinci teme- li, kaybetmek ü- zere bulunduğu- muz öz kök.. Osmanlı İmpara- torluğunun kuru- luşundan o Tanzi- mata anzi- mat sonrasına kadar gelen devre içindeki yüksek irfan verimleri... Bir ân duralım: Hiçbir inkılâb şekli tanımıyoruz ki, herhangi bir topluluğun mücerred his ve fikir kıymetlerini temsil edici irfan cevherine: karşı harekete geçmiş olsun... Herşeyden evvel bu gerçeği kavramak zorunda değil miyiz? Rus (kültür) ü Komünizmadan, İtalyan (kül- tür)ü Faşizmadan, Alman (Kültür) ü Nazizmadan, Fransız (kültürü Bü yük İhtilâlden başlamaz. Tamamiyle aksine, bu inkılâblar, gerilerde (kül tür) diyebilecekleri ne bulmuşlarsa, kadife zeminler üstünde ve altın mah- fazalar içinde himaye etmişler ve ye- ini Me de ona eklemiye bak- Bizse köke, onun ruhuna doğru bir a Kğ ihtiyacına düşmemiş bulunuy mi on gerçek mütehassıs bulup eski devrenin yüksek irfan mahsullerini, bir itfaiye otomobili hı- ziyle bugüne taşıtmak zorundayız. asıl ve neyi mi taşıtmak? (Osmanlıcadan Türkçeye) ismiyle geniş bir tercüme faaliyeti açıp, tarih, edebiyat, şiir, Tasavvuf, usul ve il- miyle geçmiş zamana aid bütün zirve örnekleri, günümüzün diline ve üslü- buna maletm ekl. irkaç çalerök birer misal halin- de, bir Aşık Paşa'yı, bir Evliya Çe- lebi'yi, bir Fu- neticede bunlardan hiçbirine malik olmayışını, hangi mâzeret izah edecektir? Babadan kalma irfana bağlı ok mak veya olmamak değil, fakat sahib olmak şart... Tarih, o irfana sahib ol- maksızın onun fethettiği topraklar üze- rinde mülkiyet iddia eden millete güler. k* İkincisi Şark temelil.. Arabı, İranı ve öbür Doğu medeniyetleriyle Şark temelil.. Yine bir ân duralım: Şahsiyetini Doğu, Doğuyu da ken- di şahsiyet teknesinde bir zamanlar yuğuran büyük Türk milleti, bir gün Batı dünyasına, o dünyanın dış ke- mallerine ermiş ve bütün sırlarını yut- muş olarak Doğu üstünlüğünü hay- kırmak zorundadır. Olmak, ya bu ol- maktır; ya hiçbir şey olmamak... Dâ- vaların dâvasını, tek bir cümle için- de görmek istiyene başka bir şey söylenemez. Doğuyu, başta Arap, sonra Fars, daha sonra Hind ve en sonra Çin olmak üzere bütün şaheserleriyle dili- mize geçirmiye mecburuz. İşte Garbla Şark arasındaki büyük nefs muhase- besini sik ve Kendi Dİ mip-bütün-saftal ye ce tanımak için tek yoll.. e Hüzünle kaydedeyim ki, usule bağ- lı bütün kıymetler Batıda olduğu gi- bi, Doğunun zâhiri anahtarları da biz- den fazla onlarda... Bugün bir (Muhid- dini Arabi)yi, bir (İmamı Gazali)yi, bir — (Sadijyi, bir (Hayyam)ı, mak için bile oraya başvurmak lâzım... disini tanımak için bile Garbe muh- taç olmak, kendi yüzünü seyretmek i- çin bile seri malı Ki aynalarına iftikar besleme Ve üçüncü temel: Tanzimattanberi kademe kademe inkişaf eden 'ıslahcılık temayüllerimiz Garbe sarktığı halde, Garb nasıl kav- Batı tefekkür si mcisi : ARININ YİNE TÜRK İRFANI Necip Fazıl KISAKÜREK Kendi ken- X gösges ranır ve hazmedi- lir; hiçbir devirde -kavranabilmiş sanma! Bizim ( için Garb, bütün mev- cudu ortaya dö- külerek, benimsi- yeceğimiz tarafiy- le dâvamızın, benimsemiyeceğimiz tara- file de-aksidâvamızın hedefi ve haki- kati olacaktı. Benim, (ben) kalarak (0) nu ve başkalarını anlıyabilmemin yolu buydu. Bugünkü dünyanın efendisi Garb, bir azametli kütüphanedir. Nerede bu kütüphane? (Mişel Zevako) ve (Alek- sandr Düma)dan başka, içimize top- yekün girebilmiş Garblı şahsiyet kim- dir? Şehir Tiyatrosunun tek fert elin- deki sahne gayreti olmasa (Şekspir)i tanıyabilecek miydik? “sna Siyede Gazh fikirciliğginin ane Nertuy Sİ Yunan iel sülüs” ve '&debiyatı, nerede Roma, nerede (Rönesans) sonrası yeni zaman fikir've san'at nerede dern)ler, nere- de müsbet İ- limler, fenler, ideolocyalar?.. Garbı, kafa ve ruh maktâlarına nüfuz edemeden sadece dış âletleriyle benimseyici bir telâkki, sahibinin kü- lahiyle bastonunu ele geçirip ayna karşısında ona benzediğine inanan maymun seviyesini nasıl aşsın?.. Bir asırdır herkesin, bilerek veya bilmi- yerek diline peresenk ettiği (Garb, Garb, Garb), bütün bâtıl ve gerçe- giyle, işte bu kafa 've ruh maktâlarına nüfuz etme işidir. Biz bu nüfuz etme işinde maymun seviyesindeyiz! H. M. KAFALIOĞLU MİLAS PAL EA) İlk çağ felsefesi, İyonya filozoflarından Milâslı (Tales) ile başlar. İyonya'lı filozoflar ayni zamanda tabiat âlimidirler. Milâddan evvel Yedinci asra kadar çık tebi aa bugünkü mânada birer fizikçi etşinas da sayılabilirler. Bunların ilki li Tales) bilhassa varlığın . (Talesjin felsefesi, âdeta, fizik bakımdan tefsiri müm- ir (Mitoloji) dir. Çünkü, filozofa göre, madde ve bütün eşya durmadan değişmekte- dir. Fakat bu değişme bütün maddede bulu- nan berşeye muktedir bir kudret sayesinde meydana gelmektedir. Bu kudret maddenin ii o her kısmında var olduğuna göre bütün varlık kudretlerle, yani onca Tanrılarla dolu idi. (Tales) in, suyu maddenin aslı ve eev- heri olarak ileri sürmesinde, Yunan (Mitoloji) sinin büyük bir tesiri olduğu kadar, suyun, yani denizin babi hayatındaki ehem- miyetinin de büyük bir ı vardır. Esasen Yunanlılarda suyun, eh ve hayatın cevhe- ri olduğuna dair yerleşmiş bir inanış mevcut- tu, İki büyük Yunan şairi (Omeros) ve (Hezi- odes), şiirlerinde, hayatı ve varlığı su Tanrısı (Tetis) in devam ettirdiğini ileri sürüyorlardı. (Tales), (Sokrates) ile nihayet bulan dış hindeki filozo' evvelki felsefenin (karakter) ini kaş eden olduğuru da belirtmek gere u 4