boylu, tıknazca, saçları kırlaşmış, yü- zü ıstırab buruşukluklariyle mühürlü bir adam girdi. Mahçup bir eda ve tavırla ilerledi. O görünüşteki bir insandan beklen- miyen gayet tatlı ve o derece Anadolluya has bir şive : — Selâmüaleyküm, Büyük Doğu'cular ! Se ibi iade ettik. Yer gösterdik. O, bu arada kendini takdim etti : şık Dursun Cevlâni!.. İ ae kapısı vuruldu. İçeri, or- Birkaş gün sonra Âşık Dursun Cevlâni'- nin otelindeyim imdik ve upuzun bir merdiven... Ya Cenevizliler veya Adalılardan yadigâr bir yerüstü zindanı... Bir acüzenin tozu dumana o » » . 3 o. 5 © f kadar, Mae za talimatname» sün bir (afiş nl adar tarif, İstanb ii Sk Kara- köy Gatüdeki herhangi bir otel için fazla bile. e verdiği adrese göre herhalde bu- rada oturmalı... Yıkadığı ellerini pantolonunun arkasina silen ve göğsünde sallanan altın kösteğinden otelin (1) sahibi olduğu anlaşılan bir adamla karşılaşıyorum. Evvelâ beni, yukarıdan aşa- ğıya süzüyor ve sonra isteksiz isteksiz : — Ne istiyorsun ? Diyor. — Ti Dursun.. Dememe kili, Âşıkı karşımda bu- luyorum. — bi me bulduk demiyelim de, seni sıh- hatta rai maşaallah diyeyim. O bir şey anlamıyor ama anlamışlıktan geliyor. Ben hem onu rencide etmemek, hem de pek heybetli ve gazaplı nazarlarla beni süzen otel sahibini kızdırmamak için (durum)u idare ediyoru — Âşık, sabah kahvelerini denize karşı içsek !,. Rıhtım boyunda güzel bir kahve var, hem rl alır, bem konuşuruz Ve beraberce (Grand Otel) den çıkıyor bir mena yerleşiyoruz. Âşık anlatıyor: yar köyündenim. 45 yaşında giy öldü. Eski ea iaiğeri, Allah rah. t eylesin, şairdi; ama sazsız şair... 7-8 saymayı Mektebe giderken bir saz şairi gördüm. Birden nneme yalvardım, olan Yusuf Dayının sazını bir heves ZAİM bende... İSTANBULDA BİR ÂŞIK Nejat MUHSİNOĞLU esir düştüm. Türlü meşakkat ve eziyetler içinde bizi Tiflise götürdüler. Öyle hunhar davrandılar ki, Sarıkamıştan 40 kişi olarak çıkan kafilemizden, Tiflise ancak 4 kişi girdi. Nihayet bizim ordu Tiflise gelince esaretten kurtuldum. Kurtuldum ama, bir de köye gele- kıtır kıtır kesmişler. > bu acı üzerine aldım ba- şımı, b gurbet Aşıkın” li yaşarmıştı. Bir ân durdu ve melül Öne yüzüme baktı, et âşık, nereleri dolaştın, başk k kiri ik since mi? O içini çekti ve devam etti : — Dolaşmaz olaydım; içimin - yangin sönmeden, bir alev daha beni yakavtakmış meğe! ağızman civarlarında elde , rus Âşık Dursun Cevlânt Artık mes'uttum. Sazımla karıma ve çocukla. rıma türküler, maniler düzüyor, rahat yaşıyor- duk. Ne yapalım ki, «Lâlezar» bir gün yaylada âni olarak ölüverdi. Bu sefer iyice bir yan- gına düşmüştüm. Artık hiçbir, şey beni te- selli edemezdi. Fakat kalacaklardı. lendim. Gel gelelim karım kaba ruhlu bir kadın olduğu ve esasen onu dul olarak aldığım için biçbir zaman kaynaşamadık. Böylece çocuklarımı Emer yerleşti tirdikten sonra, harmı ayında köyümü ve karımı terkettim. Dağla. ra, yollara düştüm. — Peki İstanbula v. ve ay gi — İstanbula konse; doldurmak için geldim ama... bu işinl... Jai mütereddit yüzüme bakıyor. ık, çekinme, dertlerini de, ran “güçlük ve muameleleri de an tayım (beyim halkevlerinin 10 uncu yıldönümünde Tinlikkeiz gittimdi. EA iri muvaffakiyet üzerine bana (bon- rvis) ler verdiler, beni takdir ettiler. İyi, hiç ben d e pilâ Evveliyatı var ğim muamele beni üzüyor. Hele Eminönü Halkevinde... — Evvelâ şu uğradığın yerleri bir say bakalım, Âşık! — Sayı . Evvelâ Erzuruma geldim, halkevinde beta eli İyi Mev yar dımda bulundular. Keza Erzincan Halke de öyle... Oradan eşya tireniyle Dimiğize gi- mer tirenler e Yetişen mak a tireni bizi Sıvasa ranın Halke bu sin sazla ki. Yıldızeli m de de konserler verdikten sonra Tokada gel- dim. Tokad Halkevi Reisi yüzüme akin saz şairi Feryadi ei Hakkı “ile ölçüş- ı Samsuna, oradan a an bu zat «kon nedir ?» diye sormaz mı n e .. Halkevlerini böyle insanlar idare ederse ne olur, bilmem ateş su n söndü. Müteessi ve bitkin çıktım, Halkev — Peki şimdi ne yapıyorsun, ne ile ge- çiniyorsun ? eşiktaşta Kilise , meydanında bir bakeeye; bağlandım. Her g dı fi as ı değil ama, arımı çok özledim. — (Repertuvar) ında kaç hava var ? Dae > bilinmeyen ettiğim İs- kebir; e şeylerle biz uğra$amayız diyerek beni başından savdı. Devlet Konservatuvarı ise 4-5 sayfalık bir si beşlira veriyor. Böyle giderse, pa- azlık lerden bile kovula. saşktltriemdira acak ve kendi azami isti temin ederken bizi de tatmin edecek h mettir, Hiç olmazsa biraz himaye ee Âşıktan ayrılırken o, arkamdan sesleni. yor : — Şarkılarımın güftelerini, (Büyük Do. ğu) nun Folklor sütununa hediyeye âmadeyim. Ben vi m cevap ve İ — (Büyük Doğu) nun Folklor dâ' sen, bizzat — güftelerinden fazla lâyıksm ire