© Şark, izafi kıt'a bölümüyle, İslâm, Brehmen, (Budist) ve Mecusi vahitlerine ayrıldığına, bir bütün halinde ar- bın din ve irfan vahdetine sahip olmadığına, kendisi, kıt'a manzarası bakımından topyekün irca edebileceği teki lik esaslarından mahrum bulund. duğuna göre, aynı kıt'a top- luluğu noktasından kendi nefsi üzerinde hususi bir nazar sahibi değildir. © Bütün başka ve ayrı kutuplariyle Şarkın, İslâm kad- rosundaki zaaftan sonra Garba bakışındaki beraberlik, öz nefsini bilmek, anlamak ve ölçülendirmekten gelen asli bir vahdetten değil; tek ve yekpare bir düşman karşısın- > düşülen yılgınlık ve mahkümluk duygusu birliğinden doğma: © Sarkı, dağınık kıt'a manzarasiyle ele alan, onun, ken- di kendisine doğru v: kendi kendisini çerçeveleyici emi bir bakışa sahip olmadığını, bazı bakışların lee arası mevzii ve enfüsi duygu ve düşünce tarzlarından ibaret ol- duğunu ğin aynı Şark'ı, hem kıt'a hasisliğini taşırı- cı, kem de ona galip renk ve hüviyetini aşılayıcı gerçek kutup e ele alanda, yine onun, kendi efsine ve bütün dünyaya karşı tek ve som bir bakış getirdiğini teslim eder. Or sahaya gerçek renk ve hüviyetini aşılayacak mü- essir, ister o sahayı, ister her köşe ve bucağı nefsine irca itmek üzere, o saha üzerinde ilk defa, hamle, hareket ve (aksiyon) a kalkmış olan dâva değil midir? İşte bu riyazi hakikat ifadesiyle, ne Brehmenlik, ne (Budist) lik, ne de Mecusilik Şarkta (aksiyon)cu bir döva temsil etmediğine > Şarka, kıt'a hasisliği dışında, kâinat çapında v2 bütün man ve mekân boyunda bir dâva yolu ile galip renk ve hüviyetini getiren, sadece İslâmlıktır. 1001 Çe nçeveder ziye doğru bütün bir tari © Doğunüm Doğuya bakışı © rr milyar Brehmen, on milyar (Budist) ve yüz mil- yar Mecusi, iç âlemlerinin dış âlem üzerindeki hamle, ha- reket, dâva ve irca hakkı bakımından; ye dışıyla alâkasız tek bir adamdan ibaret... Fakat e halis bir Müslüman, aynı içtimai irca ve inkılâp sf olar ken- disini, yer yüzünün bütün nüfusu kadar kalabalık görür. Bunu anlayınca, Şarka, Şark sınırları üstünde, gerçek renk ve hüviyetini getiren gerçek kutbun kim olduğunu da anlarız. G Öyleyse Şarkın kendisine bakışı, bütün dünya ve kâi- nata bakışına eş, mevzii ve zümrevi ruh haletlerinin üs- tünde, İslâmi ideolocya manzumesinin içinden tüter. G Bi Bakış, Araplarda Dört Büyük iğ” sonra Emevi ve Abbasi devletleri ve daha sonra. Tür erde Kanuni Sultan Süleymana kadar, bütün madde v a ölçüleriyle, hâkim ve rakipsiz bir nefs Kn billârlaştırır. 8 Aynı bakış, (Rönesans) ın DE İslâm kadrosun- daki zaafla beraber, kendi g daha tam bir madde ve Biri ad yan, b daha kendi kendisini, kışır ve kabuk ezberciliği üstünde tefsire davranamayan, sadece Garp heyülâsı karşısında apışıp kalan bir küçüklük ve yetersizlik ukdesine mıhlanır kalır. : © İste.bu sefil ukde yüzünden, birkaç asırdır, hususiyle yüzyıldır Şarkta peydahlanan satıh inkılâpçıları, züppe ve papağan dış yüz canbazları; Şarkın kendi kendisine, Garbın Şarka bakışından da daha hakaretli gözlerle ba- kışını temsil eden beyinsiz ve ii varislerini ihtar etmektedir. İdeolocya Orgüsü — BUYUK DOĞU. Necip Fazıl KISAKÜREK BU YARINDAN KONUŞALIMI 41 derecelik hararetle, bir asliyet ve şahsiyet humması çekeceğimiz bir yarım... Ma h hükmü olarak, öz tohumumuzun ve ruh cevherimizin terkitihi, bir daha çözülmemecesine kıvamlâştıracağımız bir yarın... Kendimizi sınır dışlarında, a bir kemmiyet pilânında, kurt sürüleri çerçevesinde değil; sınır içlerinde, derin bir Bozgiyi pilânmdâ, nizamlı ve nisbetli bir cemiyet kadrosunda arayıp bulacağımız bir yarın... li İman zimattan beri muhasebe ede ede bitiremediğimiz, yani bir türlü muhasebe edemediğimiz Masal söylüyorsun, iğ U Garp âlemini, dibine kadar kazıyıp iç yüzünü meydana çıkaracağımız bir yarın. si. “darp Si tın e nala yi ani e belki ma mi Kina, Dinmez içimdeki! sancı. r, Kaf. Şimşek şimşek e Masal söylüyorsun, yi Anlaşılmaz bulutlar. Bulutlardan ötede, Ötenin ötesinde Tek başına Allah var. pd İskender Fikret AKDORA dün yasının bize ruhta hiçbir örnek göstermediğini, sadece maddede muhteşem bir müspet: bil- giler manzumesinden ibaret olduğunu anlayıp «elveda ey silindir şapkalı maymunluk!» diyece- gimiz bir yarın... Her şeyden evvel, topumuzu, tüfeğimizi, tankımızı, tayyaremizi, vapuru- muzu, radyomuzu, kendi öz elimizle yapacak ve bu işi çok basit görecek marifetçiğe erişe- ceğimiz bir yarın... Dünya görüşümüzü Mf lif örgüleştirecek Türk münevverine, ve hassasi- yet mayamızı zerre zerre yuğuracak Türk san 'atkârına, limonluklardan ılık bir iklim kura- cağımız bir yarin... Ani aynağımıza bağlı bütün bir ahlâk telâkkisini, mektepte, ailede, anahtarının ruh, ruh anahtarının da din emrinde olduğu hakikatini, altın mahyalâr halinde kafalara çekeceğimiz bir yarın... Ve 1839'dan beri, inkılâp, inşa, yenilik, ilerilik adına ne, yapılmışsa; gerçek inkrlâp, inşa, yenilik veileriliği bir tabaka daha örten ve bir fersah dâha karartan kolay ve ucuz harcamalardan başka birşey olmadığını dank e şuurlara çarpaca- gımız bir yarım.. - Bu yarından konuşalım !.. e