'SKAMBİIL falcısı matma- zel (Todori) nin e aynalı odasında, bana hiç yabancı gelmiyen (kozmo- “ polit) eşyalar arasında bir tanesi vardı ki, pek hoşu- ma giderdi. Bana yabancı gelmiyen diyorum ama, bu eşyaları, ömrümde ne bir kadının odasında, ne de dostlarımdan bir Rumun evinde görmüş değilim. Neden bana yabancı olma- dıklarını anlıyorum: Ben, bu eşyaları ya bir romanın içinde! okudum; - hem de bir Fransız romanının diye- ceğim geliyor - yahut da bir paskalya akşamı, bir Rum mahallesinden geçer- ken gördüğüm ihtiyar bir (lövanten) matmazelin aca- yip kıyafetinden, evini ve odasını düşündüğüm zaman yal ettim. ya bir roman sayfa- sından aşırılmış, yahut da ihtiyar bir matmazelin ar- kasından hayal edilmiş eş- yalar arasında bir tanesi, pek hoşuma giderdi, de- miştim, Bu bir duvar halısı örn Ben duvar halısı diyo- bunların her halde bir ismi olsa gerek... Bilmiyorum; tarif edeyim : Bunlar yanyana dört köşe şeklinde iki parçadan iba- ret, kadife tesiri veren, yastık yüzü büyüklüğünde iki parçaydı. Her ikisinin üzerinde de bir sakallı in- san resmi vardı. Resimle- rin eye EN og ismi okunuyo, Biraz a bin üç yüz on dört Rumi tarihinde, Beyoğlunda Fransız kon- soloshanesinde . verilmiş meskeli bir balonun iki hatırası da, renklerini at- miş, fakat hâlâ o gecenin, bir on yedilik lâtif Rum kızının muhayyilesinde mu- hafaza edilmiş zevki, tadı, güzel hatırası halinde ay- nanın ıslak, buharlı, mavi yüzünden insâna bakıyordu. Aynanın üstünde matma- zel (Todori) nin «1314» den biraz sonra çıkarttığı çok lâtif bir fotoğrafisi;de, hangi “paşazadenin - canını yaktığını söyliyecek gibi olan kıvrık, canlı, değdiği teni, şehvetten çok sefalete sokan dudaklariyle insanı 12 Falcı MATMAZEL TODORİ Sait Faik hâlâ bir hovardalık gecesi- nin ameli sürükler gibiydi. Matmazel (Todori): — Ben böyle idim! Der de başka bir şey söylemez. Zaten söyliyecek başka bir şeyde yoktur. Anlatacak birçok şeyleri vardır ama, söyliyecek (oyalnız o <Ben böyle idimbi kalmıştır. Beri Ayi Kain inan- alnız kendi fo- ire değil, bu (Dreyfüs) resimlerine bakan bir baş- r halısı şahittir. Bir maske ile bir konsol da: — Doğrudur, öyle idil Derler. Ondan öte, karyola, yas- tıklar, dar sedirler susar durur. Matmazel a ya) ya niçin matmazel (To- dori) dediklerini tamamı tamamına bilmiyorum. Son erir oi b all idi; belki a Daki (Todori)- ye fal baktırmak için değil asının bu bir eski za- man (kurtizan) 1 le. ha- vası için giderdim. Fala bakmadan evvel pencere- den etrafı bir kolaçan eder, sonra geçinecek bu san'at- tan başka bir şey olmadı- ğını, dünyada onun kadar fakir insan bulunmadığını, dört lira kirayı ay başların- düğünü anlatır, dururdu. .Bir ara ev; sahibinden şikâ- yet ederdi. Damı bir türlü aktarmıyor, «çık evimden: diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çıkmak ister- 1, ama nereye gidebilirdi? On beş senedir bu oda- da oturuyordu. Tam on beş senedir, Böyle bir yağ- murlu günde taşınmıştı. (Todori) den ayrıldıktan sonra doğruca buraya ta- şınmıştı. Tellâk Hüseyin de- dikleri bir külhanbeyi, karşı odada otururdu. O zaman (Aspasya) elli yaşında idi. Hüseyin, yirmi beş... Tel- lâk Hüseyin bazan serhoş olur, kapıya yaslanır, kapı rezeleri sökülür; bu gıcır gıcır öten karyolada, gelir, matmazel (Todori) nin ya-. nına uzanırdı. Matmazel (Todori) sesini sam Tellâk Hüseyin ağlardı. Sabahlara kadar ağlardı. Leğenin içine korkunç, buz gibi, berrak bir su düşer- di. O balolar görmüş eşya ürperirdi. Aynadan, mavi bulanık aynadan, kara bı- yıklı, güzel bir a hayali geçer gibi olurd Maskenin mia bir Fransız (kont) unu <Adicu re Je #deri- “ e duyar gibi olur- <Yenişehir» in kokoreç- ler kızaran meyhanesinden sokağa, kalın, kavgacı -ha- eN yaletler karışırdı. Kediler, “köpekler, yağmur, çamur, küçük, öpülmüş kızlar bir fenerin aydınlığından bir- denbire kabaran bir sokağa dalar Uzakta, e dita bir adam bıçaklanırdı. Yağ- murda ıslanmış *bir kadının sarı öndüleli saçları, bana, karanlık, müngallı, bir le- gen ibrik, bir karyoladan ü. Matmazel (Todori)- nin falını duymadan soka- ğı seyre dalardım. Ona neredeyse «Fransız kontu bıyıkları bembeyaz, siyah muşambasından Oo yağmur aka aka geliyor» diye ba- ğırmak isterdim O tekrar ağlamaya başlardı. — Çıkaramaz beni; beni evden ll değil mi? Diye yalvarır — Seni Hürmyiğ kimse çıkaramaz. Kanun var mat- mazel, korkmal Falına devam eder, ce- vap vermezdi : — Şimdilik nikâh e. müyor, ma seni çok s yor bu kızl.. Bu Ee bir anası var, fena karı! Seni hem seviyor, hem sevmi- yor, nasıl iş bu? Burası anlaşılmıyor pek. Bir baş- ka delikanlı av Güzel (palikarya) sı... iyi adam değil bu... Ke ondan korkuyor. Döşek bu hafta düşmüyor. Kızım Yor- giya, sen seviyor bu bey- efendi, yoksa sevmiyor? Bana söyliyeceksin?.. — Kopsi beyefendi! Sonra birdenbire hatırlar: — Beni buradan-kimse çı- karamaz demiştin, değilmi? — Tabii, kimse çıkarâ- maz Hakikaten de mal sahi- binin bütün uğraşmasına rağmen, onu odasından kim- se çıkaramadı. Yalnız bir öğle üstü «Vângelistra> ki- lisesinin çanı bir beş daki- ka, ölüm çanı çaldı. Dün- yanın en hoş köpeği Alek- sandranın «Flora»sı uludu. İhtiyar bir Rum karısı haç çıkard — Fakirin çanı az çalar, ölen muhakkak çok fakir!.. Dedi. Falcı matmazel (Todori) ölmüştü.