A : | 00 A lg raRıjli dIYA BAŞIBOŞLAR ECE... Saat on. Dolmabahçe- den Beşiktaşa gidiyorum. Ka- ranlık ve ıssız caddeyi aydınlatmıya «çalışan fenerlerden birinin ziyası al- tında, üstleri başları param parça beş çocuk... Dikkatleri, çerçeveledik- leri dairenin içine teksif edilmiş... Bu çocuklar gazete müvezziidirler. İçle- rinden bir tanesi, zaman zaman, ba- şını kaldırıp etrafı gözlüyor. Meşgul oldukları işin mahiyetini anlamak için yanlarına sokuluyorum. Hepsi de, başları iğik, yere serilmiş bir mecmuanın üstünde oyna döndünün müstehzi raksını seyredip kendilerinden geçmiş bir halde yine fırdöndünün kendilerine verdiği im- kânları gayrı şuuri bir şekilde tek- rarlamakla meşgul. — Birer koyunuz | — İki ko; — İki koy! — Hepsini al! Bu son üç hece hırs, kin, sevinç besteli -naraların hülâsası. Ve oyun böylece para şakırtısı, küfür, hiyle içinde uzayıp gidiyor. Biraz sonra içlerinden etrafı .kollayan biri «polis» kelimesini fısıldıyor. biri ertesi akşam buluşmak üzere muhtelif istikametlere doğru uzak- laşıyor. Bu çocuklar, her türlü kon- trolden âzâde, ölmemek için gündü- zün : kazandıkları parayı gece ku- marda kaybetmekte hiçbir zarar ve endişe duymıyan çocuk kumarbaz- lardır. / İçlerinde en büyüğü, koltuğunda gazeteler olduğu halde bir kahvenin önünde durdu. Yanına yaklaştım. İçeri girip birer çay içmeyi teklif ettim. Soğuktan sararmış yüzü bu teklifin elliyi kırıştı, ezildi, kı- zardı ve «peki ağabey> diyerek içeri daldı. Sönmüş olduğu halde harare- tini el'an muhafaza eden bir sobanın yanındaki masaya oturduk. Şaşkın nazarlariyle hem çayını içiyor, hem Mübin SİYRET de kendisine verdiğim sigarayı tel- lendiriyor! — Adın nedir dostum ? ildiğin «gibi, “ağabey. Gün- düzleri gazete satıp akşamları da si- gara, mazot parası çıkarmağa ça- lışıyoruz . — Mazot da nedir ? — İmam suyu ağabey. — Ne diyorsun ? yaparsin; o da olmasa insan sıkıntısından patlıyacak | — Peki, anan, baban bunlara müsaade ediyor mu — Hangi ana baba ağabey, be- nim morukların biri meyhanede sa- bahlar, öbürü, de el kapısında çalışır. Sigarasını iki lilik arasın- da söndürüp, adam sen de der gibi bir tavırla beni süzdü. — Kardeşlerin var mı? — İki tane — Onlar ne iş yaparlar? — Tombulteyze satarlar. — Kazandığın paraları böyle harcıyacağına, kardeşlerine yardım etsen olmaz mi u son sualim, onu epey du- raklattı; acı acı içini çekti; sonra birdenbire kararını verdi : v — Anam babam düşünsün |.. Karşılıklı sustuk... Tipimi seyre- diyorum. Ne güzel, ne saffetli gözleri var... Fakat bu gözler, yüzünün mad- di ve manevi kiri içinde henüz ka- rarmamış iki nokta... Evet, tipimin genç yüzündeki hatlarda, ruhi yır- tıklıktan da gelen ve bir türlü göz- leriyle kaynaşamıyan müthiş bir kir- lilik... Hiçbir dağda, hiçbir yabani ot, bu tip kadar başıboşluk” ifade edemezdi. Ayrılmak istedi: — Eyvallah ağabey | — Dur, şu birkaç kuruşu al! Bir başıboş sökakta uyurken... — Ya sen nerede yatıyorsun? erede olursa... Bazen arsada, bazen de bir. hanın içinde... — Günde kaç kuruş kazanıs orsun? Belli elm ea bir buçuk, iki vali çıkardığımız günler olur. O zaman toplanır fırdöndü. oynarız. iç kaybetmez e betmez olur m ağa Geye Sga aldığımızı İni e yarn. nra ?. onra kendimizden küçüğü oldu m yok ru "yakasına alırız. ptığın “hareketi döğru BüLİŞEE iisdl n? a5 Eline onun tâbiriyle bir (kayme) uzattım; yani İ liracık,.. Hayretle yü- züme bakıp görülmemiş . bir hızla parayı çekti ve karanlıklarda kay- boldu, Gördüğüm son levha: Tipim» yirmi otuz adım: ileride bir arkadaşına rastlamış, avaz avaz bağırıyor : — Var mısın bir (kayme) sinel.. — Gel, ulan,sana bir atom bom. bası patlatayım da gör ittiler; asri irfanın hepsine" Ve malik olarak, uzaklaştılar. ML slm