SİYAH PELERİNLİ ADAM Pıyes : ŞAİR — Meselâ?.. BUR — Şehrin en parasız insanı olan siz, bütün şehri satın alabilecek bir araya karşılık, ne gibi fedakârlıklarda bulunabilirsiniz? ŞAİR — (Elinde mum, ayağa kalkar, dar- madağınık saçlarını eliyle düzeltir) Daha açık, apaçık konuşalım!.. Artık kaç kılı- ğa girersen gir, istediğin kalıba bürün, beni kandıramazsın !.. Sensin; değil mi, Allahın -koğulmuşu?.. Şimdi de kambur bir yahudi biçiminde karşıma çıkıyorsun!.. Yâni ne demekmiş bu halin?.. KAMBUR — Siz ne farzederseniz ediniz; uzun boylu konuşmaya aklım ermez be- nim... Söz, bence basit iş vası- z birkaç hendese şekli çizmeyi bilirim; şairler gibi, mâna- z resimler yapmayı düpedüz pazarlık etmeğe geldim; mal is- teyeceğim ve fiyat vereceğim... Razı mı- sınız, değil misiniz, siz yalnız onu söyle- nl,, ŞAİR — (Elindeki mumu kamburun yüzüne uzatır) Bu gülünç nezaket de nereden çıktı?.. Bu dakikaya kadar senlibenli ko- nuşmıyor muyduk? AMBUR — Sualime cevap verir misi- niz?.. Ben fiat veriyor ve karşılığında mal istiyorum! (/ki elini birden önlüğünün cebine sokup dolu avuçlar halinde çıkarır ve şairin dolusu elmas!.. Bakın, ne parıldayış, ne parıldayış!.. Her birinin içinde binlerce ateş böcegi yanıyor... AİR — (Gözleri kamburun ellerinde) Yine onun elleri! Şeytanın, kadının elleri! Her yeri değişiyor da slim pa KAMBUR — Eller lar takmadır. me 4 ölün ölüme kesik... Siz elmaslara bakın, elmaslara!.. ŞA AİR — Dünyanın en züğürt,adamı diye tarif ettiğin benden, bu elmaslara karşılık ne İstiyorsun? KAMBUR — Ruhunuzu!!! — Ruhumu bit pazarına çıkarsam, boyaları kazınmış bir çocuk lâzımlığı ka- dar para veren olmâz KAMBUR — Bense ona, İma önü satın alacak ... vermeğe hazır ŞAİR — Niçin??? e — (Elmasları cebine ai Meslek sırrıl.. Size ait değil... Veri musunuz, vermiyor musunuz?.. ŞAİR — Ruhum, benim, bir gömlek mi ki çıkarıp da vereyim AMBUR — Onu vermek, gömleğinizi çıkarıp vermekten daha kolay... İçine bir gömlek gibi büründüğünüz imanları istiyo- rum! Bedelleri mukabilinde ŞAİR — Bedelleri mi var onların? KAMBUR — Her şeyin bedeli var. Her gün, aptalca sayıklamalarınızı 24 saat de- vam ettirmekte biricik âmil, bir okka buğdayın bedeli var da, sayıklamalarınızın mı bedeli olmıyacak?.. Dünyada yegâne gerçek insan ölçüsü, paradır. İnsan oğlu- nun, tuttuğu, gördüğü, işittiği, kokladığı, tattığı; ve duyduğu, evet o sizin ru diğiniz şeyle duyduğu nekadar değer var- sa, hepsinin biribiri içinde nisbetini, kıyasi vahidini canlandıran muhteşem ölçü.. AİR — (Elinde mum/iki büklüm dil miş) Kahro İblis... MBUR — (Yılan büklümleri içinde) Dur, n ahmak dilinle anlatayım!.. Para bildiğin kirli ve yağlı kâğıtlar değildir. Ne de güneş gözlü, ay benizli madenler... Bunlar onun alemleri... O, para, hepsinin üstünde, gizli ve mücerret bir nisbet, bir “Per 1 eşi gözü önüne yayar) Buyurunuz! İki avuç “Yazan: ölçü... İşte senin boş yere aradığın mut- lak vücut!.. e — in gi ai senin! KAMB —Od .. Tanımıyorum!.. Biz paraya iri o ai parçası ki, üstünde nazırın imzası, dalkavuğun püsesi, mezarcının çamuru, orospunun podrası, sarrafın ütüsü, casusun buruşuğu, İma- mın nefesi; ırgadın teri, milletin a dilenelnin ei şehidin kanı, serhoş tükürüğü, katilin tırmığı, mübaşirin pm biribirine karışmıştır. O olmadan, gel de, müstebide devletini, ihtilâlciye aletini, ba- baya şefkatini, çocuğa itaatini, hâkime heybetini, yalancıya şehadetini, fedakâra hizmetini, müraiye nefretini, âlime hik- metini, hastaya illetini, reise heyetini, bedbahta uzletini tercüme ettir! Arka- din cenneti, muhtacın z kuvveti, moruğun şehveti, vekilin talâkati, ölünün vasiyeti, vatanın emaneti, ke- lâmın sefaleti, günahın kefareti, dünyanın hakikati hep o... İşte, her çatının, maddi ve anevi her çatının içini dolduran ve her menfezinden tüten cin, büyük cin, para!.. (Devam ediyor) İnsanlar ve hadiseler : Mevlüt nedir? İskender Fikret AKDORA 21 şubat 1944 tarihli e da Falih ir yazıya DOĞU, nun “Hadiselerin Muha- sebesi,, sütunlarında verilen cevabı her- halde okudunuz. Bahis mevzuu, “Romanya Fakat hadisenin ruhu, “BÜYÜK D nun cemiyet ve ahlâk anlayışını çerçeve- leyen merkezin: ta kendisi olduğu için, aşağılık demagocya oyunları ile millet çapında bir davayı körletmeğe yeltenen 6: (Sayın) m. Rıfkı Atay'a lâyık olduğu ce vi bizzat mecmua verdi. e Kısakürek'in ayni sayıda Min re okuduğumuz “Demagocya za- naatı,, başlıklı yazısında; (Paskal) ın dili e muharririn eşsiz üslübu ile getirilen “Sahte pencere, misâli, artık bizim o mevzua tekrar My haklı göste- recek kadar beliğdi: Yalnız burada, a içimizi halan müşahhas cephesine dokunmayı vaz bildik: Mevlüt nedir ? Bu suali ortaya koyarken kendi kendi- mizden utanıyoruz. Bir Atinalı göstereme- yiz ki “Odise nedir ?,, , “İlyadayı kim yaz- dı?,, suali karşısında tüyleri diken diken TA olmasın | Tek İngiliz yoktur ki, “Mâkbet,,- den, “Hamlet, den şüphe edilmesine da- Yade “Faost,,lar, “İlâhi komedya,,- “Şehname,,ler, toprak gibi milli, be- az kadar dünya çapındadır. Sahnelerimizde bir yp z (Mol- yer) temsil edilirken onlara anlığı- mızı, en büyük puntolarla e al rında heykelleştiriyoruz. Fakat bir “İnönü zaferi, kadar milli, Süleyman Çelebi'nin sınır dışı ün salmış muazzam eserini “Ro- manya radyosunda okudular, dediğimiz için yüzümüze “Tarikat oyuncuları, dam- gası vuruluyor; taşa tutuluyoruz. Efendiler; kendimize gelelim! Mevlüt bizim öz malımızdır. Onda milletimizin; (Devamı 16 ncı sayfada)