31 Mart 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

31 Mart 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pi RÖPORTAJLAR (DERTLİ PINAR) IN DERTLİLERİ es (studyo) sunun sessiz salonunda «Dertli Pınar» filimini -seyrettik- ten sonra, o kadar emekle hazırlanan ve şimdiye kadarki yerli filimlerimize göre en muvaffak örnek sayılabilecek olan bu eser hakkında sanatkârlarının neler düşündüklerini merak ettim. Eseri hakkında müellif ne düşünür ?.. Tab- losunu, ressam, nasıl görür?.. Nihayet bir filimi çevirmiş olan artist, o filimi, tabii bitip tamamlandıktan sonra nasıl telâkki eder?.. <Dertli Pınar», evvelce (/a.) nın birkaç satırla hesabını verdiği bir son Türk filimi, derli toplu, muvazeneli ve ku- surlu bir eserdi. Fiiim münekkidi bunu böyle görüyor, böyle düşünüyordu. Sözü müdafaaya vermeği tercih ede- rek, evvelâ Nezihe Becerikliyi sorguya ektim. Nezihe Becerikli «Kahveci Güzeli»n- den sonra «Dertli Pınar» da ikinci defa olarak baş roldeydi. Bir taraftan kroki) sini çizerken, diger taraftan mauevVi (portre) sini tamamlamak için, evvelâ şahsı üzerinde bazı şeyler sor- um : — Tahsiliniz nedir, Nezihe hanım? Keremin âhını andıran bif'iç çekişi: — Hiç sormayın daha iyi... Ne tuhaf. Her aşk bir firarla başlı- yor. Onun tiyatro aşkı da, mektebi bırakıp kaçmakla başlamış. — Muhsin Ertuğrul, diyordu, ilk defa beni dinledikten sonra sözlerime kulak asmadı ve Kabul etmedi... Son- radan bir ko- layını bulup(ba- lerin) olarak ti- yatroya ogir- dim... — Peki, de- dim, daha son- ra (balet) den serme geçti- â... Size el bir şey sorayım. Zira (kroki) mi ta- Nezihe Becerikli adar sormam lâzım geliyor. Neler okuyorsunuz bakalım ? Zahir GÜVEMLİ — Ah, bakın okumağa bayılırım. — Olabilir. Fakat neleri ?.. — İşte roman, şiir, hoşlandığım şeyleri okuyorum. — Peki mesleki eserler okumaz mı- sınız ? Tiyatro tarihine, tiyatro sana- tına ait filân?.. — Buldukça okurum tabii... Fakat muntazam ve sistemli bir tarz takip edemiyorum ki... Vah vah! (Profil) çizildi. Şimdi biraz da ifadeye dikkat etmek lâzım: — Lütfen karşıya bakın! Gözleriniz mühim... <Dertli Pınar» 1.nasıl buldu- nuz? Tabii siz de seyrettiniz... — Elbette... Vallahi o filimi gayet müşkül şartlar altında çevirdik. Hattâ, filimin çevrildiği günler hayli telâşlıy- dık. Mevsim so- nuna rastlamıştı sonra... — Belli. Birçok sahneler, harici sahneler demek istiyorum, (stud- yo) içinde alın- MIŞ... — Öyle oldu. Hem işin fenası, ilk defa şarkı söylemek mecburiyetinde kaldım bu filimde... Bilmem muvaffak olabildim mi?.. Talât — Bende size onu soracaktım zaten. Kendinizi nasıl buluyorsunuz bu fi- limde — Pek yadırgamadım. Siz?.. — Ummadığım kadar iyi. ölüm sahnesi biraz... — Fena mıydı yâni? Halbuki herkes iyi olduğunu söylüyor. — Söylerler... Bana ölüm hususunda biraz tecrübesizsiniz gibi geldi. Daha Yalnız iyi becerebilirdiniz ölmeği... Tabii hiç ölmediğiniz için olacak... — Mademki öyle buluyorsunuz... Mâamafi (makyaj) lar iyiydi. — Evet. Bilhassa Talâtınki... ellerini unutmuşlar... — Ya... Demek belli olmuyor. Hiç unuturlar mı? Biz ise hep boynundaki çizgilerin belli olacağından korkuyor- duk. Demek farkedilmemiş. — Tabii, ne de olsa, yi tarafa Yalnız 3 (04 dikkat 'edilemiyor... Sizin de başınız çok defa bütün perdeyi kaplıyor, in- sanı havasızlıktan, tenhalıktan boğu- yordu. — Vah vah! Geçmiş olsun öyle ise... Mamafi hakkınız yok değil. Filimde fazla uzun ve tenha sahneler vardı. Meselâ Suavi ile başbaşa bir sahnemiz var. Anlaşılan çok iyi bulmuş olacak- lar. Fakat imkânı olsa çıkartır, kesti- rirdim. — Dursun ağanın kulübesindekini mi ? — Evet... Elimdeki (por- tre) tamamlanmış- tı. Gerçi biraz da- ğınk, o rastgele- konuşmuştuk. Fa- kat «Dertli Pınar» ın dertli yıldızla- rından hiç olmaz- sa birinin kendi eseri karşısındaki durumunu biliyordum artık... gr Suavi Talât ve Suaviyi göremedim. (Prova) dan çıkıp gitmişler. Fakat bir filim şirketi kurduklarını öğrendim. Onlarla da bu mevzuda görüşerek, filimciliği- mizin inkişaf imkânları üzerinde neler düşündüklerini bizzat müteşebbislerin- den sormayı, bir başka muharrire bıra- kıyorum. BULUTLAR Bulut olsam bir sabah, Gergefinde rüyamın. Yeniden doğmuş gibi, Hafızam darmadağın. / Saçlarımda her akşam, Musikisi renklerin. Hülya hülya nakışlar, Eteğinde seherin. Bulut olmak ne güzel, Bulutlardan bir heykel, Uzanmış ufka doğru... Fethederek gökleri, Dağ dağ, deniz deniz; İnsanlardan habersiz, Yeryüzünü gözlemek, İnsanları özlemek... Bulut olmak ne güzel, Bulutlardan bir heykel !.. İskender Fikret AKDORA li Bi

Bu sayıdan diğer sayfalar: