ostum; ben bazı mef- humlara âdeta acırım. Sahte borç senedile malı mülkü haczedilip sokakta bırakılmış soylu bir insanâ acır gibi... (Mistik) mefhu- mu da bunlardan... Garplı bir mâna ailesin- den gelen (Mistik) mefhu- munun bizzat Avrupada çektiği yanlış anlaşılma çi- lesi, bir zamanlar, bir Fran- sız muharririne ne ağır şeyler: söyletmişti. Fransa- da bile kolaylıkla anlaşıla- Mayan Francısoa-bir. keli. menin gerisindeki mefhum, bu diyarda ne hale gelir, hesap et! Şu (Mistik) mefhumu, ne esrarlı bir otomobildir ki, kimse onu kullanmaktan âciz olduğunu itiraf etmek- sizin, herkes içine atlıyor, var kuvvetile gaza basıyor ; ve hiçbir işaret memuru görmemiş kargaşalıklar caddesinde, mâna tenezzü- hüne çıkıyor : — Filân adam (Mistik), falan değil; filân görüş (Mistik) olamaz; falan te- lâkki (Mistik) dir. Bizde, (Mistik) delâleti üzerinde düşülen müşte- rek hata, onun din softalığı mânasında alınmasıdır. (Mis- tik), aslında dinlerden çık- ma bir mefhum olduğu halde, felsefenin elinde mü- şahhas mevzuundan ayırt edilmiş, herhangi bir mev- zua tatbiki kabil, hususi bir düşünce ve duygu' tarzı olarak sistemleştirilmiştir. Allaha inanan ve inanma- yan iki adam, felsefe ölçü- sile, ayni zamanda (Mistik) olabilir. Adamına göre, ina- nan (Mistik) değildir de, inanmayan (Mistik) dir. Me- selâ, büyük ve dindar şair Mehmet Akif, (Mistik) de- gil; fakat küçük ve dinsiz şair Ahmet Kutsi (Mistik) dir. Namütenahi derin ve sey- yaliyetli bir tarif seciyesi olan (Mistik) görüşü, ilmi bir öz halinde tarife çalı- şayım; dinle dostum : HERHANGİ BİR ŞEYİ, BİR MADDEYİ, BİR HA- DİSEYİ, ONU SARAN AK- Lİ KANUNLAR DIŞINDA e İk rt DİRİ ai e A fr (MİSTİK) Necip Fazıl KISAKÜREK TEFSİR ETMEK, ONLAR- DA BİRER İÇYÜZ ARA- MAK, DELÂLETLERİNDE GİZLİ BİR MÜESSİR SIRRI BULMAK ; İŞTE (MİSTİK) GÖRÜŞ... Bu bakımdan, dinin sa- dece akli pilânında kalanlar, aslâ (Mistik) değildir. Zira onlar, düpedüz bir hakika- tin, düpedüz tebliğcileri vaziyetindedir. Herhangi bir dinsiz de, senin tâbirinle mistika mefhumunun anası olan din çerçevesinin dışın- da, herhangi bir madde veya hadiseyi, o madde ve hadisenin mâverâsına ait bir tefsir tarzına bağlayınca (Mistik) olur. Kaydetmeğe bile değmez- ki, en gerçek (Mistik), top yekün kâinatın mâverâsına at mihrak hakikat olan ilâhi mânanın müncezibidir. Fransız filozofu (Bergson), din ve ahlâkın iki kaynağı isimli eserinde, yaratıcı kud- retin yalnız (Mistik) görüş- ten fışkırdığını belirtir. Zira (Mistik) görüş, maddeyi aşmak, eşya ve hadiselerin gizli kaynağına ulaşmak hamlesidir. Demek ki, mücerret mâ- nada (Mistik), şu veya bu mevzua bağlı olmak gibi bir katiyet ve muayyeni- yetten uzak, içine herşeyi ve her mevzuu alabilecek bir görüş ve duyuş tarzı... Onun içindirki, bir yerde (Mistik) bir tefekkür ve tahassüs edası görür gör- mez, hemen sormalıdır : — Bu mücerret (Mistik)- teki müşahhas hedef ve gaye nedir? O'da size cevap verir: — Dini, yahut içtimai, veya milli, hayır sadece insani; yahut da hepsini bir- LEVHA Sonsuz bir bahar rüyası yaşıyor dünya; Yeşil ümitler saçıyor bahçelerde her fidan. Allah'a, Allah'a bakan zamanın halkasından, Karanlıklar koşuyor en büyük aydınlığa. Toprak, sema ve insan, alabildiğine aziz; Güneşli sabahların türküsü dudaklarda. Ve her akşam, her sabah, bu izbe sokaklarda, Alabildiğine güzel bir aşka hasretliyiz. Kenan HARUN (9k 8 den içine alan bir mistika... Dostum, benim dostum!.. İşin hazin tarafı, bazı fi- kir tulumbacılarının, (Mis- tik)le fodlacı yobazı ayni şey zannetmesidir. Ha, dur, sana şu (Mistik) tefekkür ve tahassüs tar- zının günümüzdeki kıymet derecesine ait birkaç lâf edeyim : Artık ayan beyan bir vâkıa olmaya başlamıştır ki, günümüzün genç adam ör- nekleri, tamamile ruhçu ve bütün hedeflerile materya- lizmaya zıt bir inanma ih- tiyacile çayır çayır yanmak- tadır. Bunu binbir alâmet- ten anlıyoruz. Bu hal, senin için, yâni dünyayı ruhçu zaviyeden görenler için, misilsiz bir beşaret habe- ridir. Genç adam, dünya kıyametinin içinde ve doğ- mak üzere bulunan dünya- nın eşiğinde, ilk (Kozmos) çizgilerini müjdeleyen ka- fasını, ruhçu ve milliyet- çi mistikanın elmastraşıyla yontmaya başladı. Üzerin- de hiçbir zaman ve mekân- da tam ve hâlis bir mura- kabe kurulamayan ve ciha- nın dört bucağından gel- me tesirlere karşı canevi açıkta bırakılan genç adam, bugün, içindeki hâlisler küt- lesile, ezbersiz ve yapma- cıksız, rehbersiz ve delilsiz, kendi kendisine kıymetler muhasebesini neticelendir- miş, safını bulmuş ve yo- lunu seçmiş görünüyor. Bir zamanlar Babiâli cad- desinin gaflet karanlığında, kaldırım fareleri gibi koşu- şan fikir müstahzaratçısı şairlerle (broşür) cüler, bu müdafaasız genci nasıl is- tismara kalktılar, hatırla- malıyız. Artık paydos! Bu zaferin sahipleri, daha dün hokkabaz düdükleri içinde sesleri boğulmak is- tenen ve (Bay Mistik) diye anılan birkaç kalem sahi- bidir. Güneşin doğuşu ile batışı arasındaki 12 saatlik devreye hiçbir zaman razı olmıyan (Bay Mistik), öz- lediği istikbale Kavuşmak üzeredir. Ke ekin £ J z