Başlardan papkalar uçuran rüzgârlı akşamlarda evine gitmek adeti değil... Sevdiğin bir başka çeşitten insanlar, büyük sokakların aralıklarında ağız ağıza uyur. Bakarsın ayağın dibinde boyalı, kirli yelkenler yatar. Fil dişi kakmalı aşağılık bir gök yüzü çalkanup Resim: İSTANBUL - Abidin DİNO İSTANBUL İşte kurşun kubbeler şehri İstanbuldasın / Yağmur altında bir adam sallanır durur sehpada... Bir damla mavi gök gölgesi gözlerinin üzerindedir. Karnını taşlara vermiş biri, camilerin “önünde denize ve ağaçlara karşı uzanır. Köprü başında yağlı ekmeklerini camekâne sıralayan ihtiyar satıcı memnun... Geç vakitlerde geçen bütün insanlar onunla selâmla- şırlar. Memurun, serserinin, urur, aşkları hayalleri kendilerine mahsus... Hassatan deliler durup durup küfür etmesini unut- Minarelerine takılan bulutların mazlar. sarhoş olduklarını şairler söylediler. Geceleri el kadar bayraklı gemilerin, kızların uykula- rına girip dolaşdıkları malümunuzdur. İnsana daima güzel şeyler düşündüren yıldızların zil zurnalığı için cigaralar yakılır. Iki köz iki çeşmedir serseriler için İstanbul... Dört yanından Allaha söğe söğe yaşanır. Bir meyva gibidir intihar; sabah, akşam bölüşülür. Rakının adı geçtiği yerde ayağa kalkılır. Yaşamaya ait sualler tanzim edilir, sorulmaz. İki yanından uzamış saçlarile sevdiği kadından, va- tandan, harplerden kaçmış bir takım kimseler geçer. Dünyayı ve insanları görmeğe çıkmışlardır. Elleri arkasında bir adam köprünün ortasında durur, Ben gök yüzünü, parkı, Bu şehir ki, değil, hu 5 nereye baktığı belli olmaz. beyaz sarayları seyrettiğimi söyleyebilirim. #fen düş (İ ğe hazır... N. a BERK Ağır ağır yokuşlar indik. Ziba sokağından geçtik. Küçük kahvelerden, küçü- cük kızlar çıkıyordu. Büyük sesleri 'vardı. Genc, çok genc çırak makülesi bir ta- kım . çocuklar sokaklarda dolaşıyordu. Yeni şehre indik, Karan- lık bir sokak geçtik. Bir aralık başında durduk. Kitaracı garip bir ıslık çaldı. İnsanın bu karanlık sokağın içinde içini ezen, 12 bir dost, bir sevgili, bir uğ- runda ölünecek çağırır gibi, iç ezen, insana üzüntü, şeh- vet, zevk veren bir ıslık. On dakika geçmedi. Ak- şam üstü gördüğüm, o hiç bir şeye benzetemeden yal- nız (genc kız) diye bildi- gim mahlük geldi. Ben ki- taracıya onu görünce mirıl- dandım. — Kurabiye! — Dedik ya, dedi. Son- ra bir şey düşünmüş gibi ekledi ; — İnsan arkadaşının pe- zevenğidir de, değil mi? — Estağfurullah... Arka- daşlık | — Bana iki lira ödünç verebilir misin ? Aldı gitti. Küçük bir eve girdik? — Madam Sofya, diye seslendik. Paytak bacaklı, esmer bir kadın bir odaya bizi tıkadı. Yorgiya siyah kafasını yas- tıga kor komaz uyumuştu. Dokunmadım. o Sabahleyin 9b uyandığı zaman: — Terzide çalışırdım. De- di, anam var, babam evi bırakup kaçmış. Zaten a- namla metres yaşıyorlardı. Onyedi yaşındayım. Önce Bobsitil genele ni- şanlanmışlar. Yine de nişanlı gibi imişler. Her akşam Beyoğluna çı- kıyorum. Fakat Halice karşı ışıklara oturduğum zaman yanıma kimseler oturmuyor. Kimselerle konuşamıyorum. Sait FAİK