i f iğ ” rından biri görür MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALİ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur. Tefrika No. 6 Meşrutiyetten son ra veliahd Reşad efendi dairesine taarruz rivayeti e Sultan Reşad sarayda emektarlara karşı tâ gençliğindenberi samimi bir İzperbutiyet hissederdi.., | Büyük biraderi Abdülfsinidde böy- | Je duygular hiç de kuvvetii değildi. Ab- dülhamid ikinci sultan Mahmud za- manından kalıp babasina amcasına hizmet etmiş olan emektarlardan Hü. | seyin beyi H. 1296 da Bursaya nef- yeylemişti, > O zaman veliahd olan Reşad efendi böyle üç padişaha hizmet'etmiş bir | emektarı tesliye etmeği insaniyetper- verlik muktezasından görmüş ve Hü- seyin beye şumektubu göndermişti: Saadetlâ Hüseyin beye Bermuktezayı şive kader bu defa serzedei zuhur olan vukuatı mükedde- reden dolayı ne derecede miteessif ve müteessir olduğum azadei kaydı iş'ar- dır, Ekseriya bigünah olan kimselerin hakkında icra olunan muamele gay» ri lâyika şer'an ve aklen caiz değil ise de âdati meriye hükmüne girmiş. Yok- $a emektaranı kadimden birhata vaki Olmiyacağı lenin malâmudur. İn- Şallah yakını zaman içinde birçok mü- kâfatı celilei samadaniyeye.majl ola- rak bissıhhati velafiye avdet buyu- rulması eftafi ilâhiyeden müsterham- dir. 21 Rebiyülahir 1296 Reşad Abdülhamidin istibdadı kuvvet bu- Yunca Reşad efendi değil dairesi hari- cinden böyle saray emektarlarını, ken- di adamalarını bile tazyiklerden, men- falara gö: ş Abdülhamidin kalblere saldığı dehşet | karşısında mizacındaki hillm ve sükün | ile her türlü tazibe, ezaya katlanmış- tı, . Tahsin paşanın Yıldız hatıratında yazdığına göre: ği (Bir gün Fransa sefareti baş tercü- manı Rouet mabeyin baş kâtibi Tah- sin paşaya gelerek Dolmabahçe sara- yında veliahd Reşad efendi dairesin. den iki kadının gördükleri fena mua- | meleden dolayı lediklerini bildi: N Saraylardaki kadınların sefaretha- nelere kaçmaları, orada Kendilerine İl himaye aramaları Abdülhamid için pek çirki nuzır görünen bir misal teşkil ediy u. Veliahddan şikâyeti mulazammın Olsa bile Abdülhamidin buna ziyadesi. le canı sıkıldı, Bendegândan ihtiyar ve emin birisi sefare! lerek iki kadın temin olu! haneden çıkarıldı. İrade rafları verildi ve Bursaya gönderik di. Bursa valisine bunlara birer koca bu- lunması ve her birine biter ev dahi sa- | tn alınması emrolundu. Mesele bu su- retle kapandı.) Biz başka bir yerde kaydına tesadüf edemediğimiz bu iseyi -Abdülha- mid ile veliahdının münasebetleri şek- | rek» ihtiyat ile telâkki ede. Meşrutiyetin ilânından beş ay kadar *Sorira bir am veliahd Reşad efen- dinin ikametgâhma hırsız girdiği şa- yi olmuştu. Bu haberi ilk defa hükümetle mu- halif Serbesti gazetesi ortaya almış- tı. Maksad da hükümet veliahdı ko- rumüyor ve aleyhinde bülunuyor di- ye cemiyeti halk nazarından düşür- mekti, Hâdise güya şöyle cereyan et- mişti: Bir gece meçhul bir şahıs Reşad efendinin harem dairesi pencerelerini karıştırır; bundan harem halkı endi- şe içinde kalır ise de bir-«flkri ihtira. ze mebni» - bu tubir Tanin sahibi Hü. seyin Cahid beye beyanatı sırasında bizzat Reşad efendi tarafından kulla- nılmıştır - hükümete haber verilmez. 15 kânunuevvel 1908 gecesi veliahd oğulları Necmeddin ve Hilmi efendi. lerle bir odada oturdukları sırada de- niz cihetinden mahirane kullanılan bir ip merdivenle gene meçhul şahıs hâreme girmek ister; vellahdın oğulla- ; aknazca, siyah sakallı olduğu fa len biri hemen ağaçlık arasında kaybolur, Bu binada bodrum katı pencerele- “rinin parmaklığına basarak ilk kata | duğunu, Mustafanın halayıkların fer. İ yen beri olduğum gibi hakki âlisinde İ habise gibi hanedanı saltanat ve efra- kadar tırmanmak kabil idi, Böyle Ip merdiven kullamımasına müna verile. mez; ayak izlerinden de birşey anlaşıla. maz. | İşin matbuata aksetmesi üzerine ba-| zı gazeteler bütecasirin tüfekçilerden Ürgüplü Mustafa isminde biri oldu- | ğunu ve işin zendustluk yolunda ya. | pılmış bir teşebbüsten ibaret bulun- yadı üzerine kaçtığını yazmışlardı. Halbuki sahil cihetinde nöbette bu- Tunan nefer o gece dairede halayıklar tarafından bir feryad değil, kahkaha- | lardan başka birşey duymamış, hariç» ten hiç kimsenin geldiğini görmemiş- ti. Veliahdın haremine hariçten böyle bir el uzanması şaylası mebusan mec- lisinde hükümetten bir istizahı celbet- ti. Hükümet veliahd dairesine-taarruz vukuu teeyyüd etmediğini meclise bil. dirdi, Ortada velinhd dairesine bu taar- ruzun güya şehzade Yusuf İzzeddin efendi tarafından tertip ettirildiği yo- lunda rivayetler de deveran ediyordu. İsminin böyle bir işe karıştırılma- sından canı sikılan Yusuf İzzeddin efendi sadrazam Kâmil paşaya gön- derdiği bir mektupta bu dedikodudan şikâyet etmiş ve kendisinin bu işte hiç bir suretle dahli ve sun'u olmadığını göstermek maksadile mektubunun bir suretini veliahd Reşad efendiye tevdi eylem Yusuf İzzeddin efendinin mektu. bunda bu meseleye şöyle temas edili- yordu (... Ancak geçenlerde veliahd haz- retlerine karşı vukua geldiği rivayet olunan hareket hez'ında bazı mahal. lere ilsuk ve gazelelerle dahi ilân olu- han yafla işin rengini değiştirmiştir. Beni tanıyanlarca dahi malâm ol- duğu üzere mezkür hezeyannameda meslek ve mişvarım hakında serdolu- nan İsnadattan elminetübillâh külli. | müstemir ve lâyetegâyyir olan hür- met ve muhabbeti fevkalâdemden mü- şarünleyh hazretleri dahi tamamen emin olduklarından merbutiyeti ka- viyyel kalbiyemize asla halel gelmi- yeceği derkârdır. Şurasını dahi zatı âlli asafaneleri- Re ihtar ederim ki bazı eşhasın ervah dı millet arasında imali hiyel ve desa- yis edecekleri... Ve saadeti devlet ve milletin ancak ve ancak vilak ve itti- had ile husule geleceği meczumum olduğundan hüsnüamizişi temin ede. cek esbaba ne derecelerde-rlayet etti. ğimi hanedanımdan bazı zevatın şe hadetlerile isbata hazır ve muktedi. rim) (1). Şu da bir başka nağmedir: Cemile sultan tarafından kardeşine geçmiş olsun demek üzere mensupla rından Fazlı beyi gönderir ve teessür- lerini bildirir. Reşad efendi Fazlı beyi bir köşeye çekerek şu sözleri söyler: — Hemşireye söyleyiniz. Hiç merak etmesin! Biz biraderi -Abdülhamidi. İz'aç için böyle bir şey tertip etmiş idik. (2) Acaba bu söz de Reşad efendinin baş- ka bir tertibi mi idi? Reşad efendi ha- reminde âşikane bir vaka cereyanı- nı kapatmak mu istiyordu? Saray muhitinde en saf görünenler için bile böyle entrikalarla zihin yor. mak nasıl bir zevk teşkil ederse bu muhitin hâdiselerini vuzuhsuz, müp- hemiyet ve mesturiyet içinde bırak- mak da öyle bir anane idi! Velihad dairesinde her halde birşey. ler cereyan etmişti ki bundan sonra bu daireden altı kişi çıkarıldı. Hattâ bunlardan hizmetinde devam etmek isteyen Vedad bey Zaptiye nazırına veliahdın önüne çıkarak arabasını çe- vireceğini söylemesi üzerine tevkif edildi. Sanra sadaretce bir gümrük me- muriyetile İstanbuldan çıkarıldı. Me- sele bununla tamamile kapandı. (Arkası var) (1) Nesli Osmani 1325, (2) Fazlı beyin bana iadesi 183 Kes. T.A.G işim. 19195 Kes, TAP SiTom. 0468 Kes ANKARA RADYOSU Perşembe 23/3/939 TÜRKİYE SAATİLE 1230: Program, 1245: Türk müziği -PI, 13: Memleket saat ayarı, ajans, meteofo- loji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Karışık program) 1840: Program, 1335: Müzik (Dans plâkları). 19: Konuşma (Ziraat saati), 19,15: Türk müziği (Pasl heyeti) Tahsin Karakuş, Hakki Derman, Eşref Kadri, Basri Üfler, Hasan Gür, Hamdi “Tokay, 20: Ajans, meteoroloji haberleri, ziraat borsası (flat), 20,15: Türk müziği: Ça- lanlar: Vesihe, Kemal Niyazi Seyhun, Eş- ref Kadri, Cevdet Çağla. Okuyanlar: Mü- zeyyen Senar, Mahmud Karındaş, 1 - Hi- caz peşrevi, 2 - Şükrünün - Hlenx şar- kısı - Sevdamı dilim anlatamaz, 3 - Sa- deddin Kaynağın - Hicaz şarkisi - Hazan ie geçti, 4 - İshak Varon - Hüseyni şar- kı - Baygın suların, $ - Cevdet Çağla - Viyola taksimi, 8 - Sadeddin Kaynak - Muhayyer şarki - Ben yıllaren yanmışım, 7 - Halk türküsü - İki karpuz bir koltuğa sığmaz. 8 - Yesari Asımın - Hüzzam şar. kısı - Ömrüm seni sevmekle nihayet bula- Ktır, 9 - Yesari Asimin - Hüzzam şar- kisı - Yine kalbim taşar öğalr bu geo, 10 - Hayrinin - Hüzzam şarkısı - Ölürsem yamktır sana kanmadan, 2): Memelket sat ayarı, 21: Konuşma, 21,18: Euham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (fat), 21,25: Neşeli plâklar - R., 2130: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın) 1 - Sehmaistiek - Kupldan ve Pasişo beş kısımlık aşk hikâyesi. 1 - Yaklaşma, 2 - Aşk valsi, 3 - Başbaşa, 4 - Gezinti, 5 - Kavgacılık ve barışma, 2 - Lindnef « Bagatelle (şaka) fantezi, 3 - Pachernegg - Vas Triste (Hazin vals), 4 - Küneke - Ledi Hamilton operetinden potpuri, 5 - Winkler - Kemanın aşk şatkisı, 6 - Bect- hoven - Menuctto sol majör, 7 - Aubert » Göbekliler resmi geçidi, ; 2230: Müzik (Operalar - Pİ), 23: Müzik (Cazband - PL), 23,45 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program. .BULMACAMIZ ğa: 1 — Geri verme - Uzak. 3 — Bir sebze. 3 — Mevcud - Bindirme. 4 — iptida - Çadırcı, 5 — Zar! edatı - Lâhza - Tembih edatı, 6 — İki harf - Susamlı çörek. 7 — Baki kantocu artistlerden biri - Tersi “isirn olur. 8 — Daireler — Suriyede bir şehir, 9 — Ceylân - Bir çalgı. 10 — Bir çiçek - Un elendiği zaman ar- tan madde, Yukardan aşağı: 1 — Bir cins şeker - Ağacın kolu. 2 — Akıtma - Şah. 3 — Derin - #ibise çantası 4 — Meful edatlarından - Üzüm ağacı. 8 — Yama - Yirminin yarısı - Tersi pislik demektir. 6 — Raci - Harsız. 7 — Bir erkek ismi - Tersi kasabın sat- tığıdır, 8 — Adet - Sodaya benzer buruştu- rucu bir madde. 9 — Meyvaların anası « Çevirme, 1) — Kımıldamak. . Geçen bulmacamızın balli Soldan sağa: 1 — Harita, Mal, 2 — Alabinmek,3 — Beşiktaş, 4 — Elektrik, 5 — Ri, İade, 6 — Alsetme, 7 — Terk, May, 8 — Aşk, Seza, 9 — Fecaat, Koğ, 10 — Olimpos, Tı, Yukarıdan ayağı: 1 — Haber, Tifo, 2 — Abeliye, EL 3 — Raşal, Raci, 4 — İbik, Akşam, 5 — Tiktik, Kap, 8 — Antrasi, To, 7 — Malde, 8 — Meşketmek, 9 — Ak, Mazot, 10 — Tereyağı, Abone ücretleri Türkiye Ecnebi 1400 kuruş — 2700 kuruş W » W 5 00 » 80 » 159 » —- » BENELİK 8 AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK Posta Htihadina dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3800, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Sefer 2 — Kasim 136 8. İmsuk Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı B. 955 1135 556 924 1200 131 Va. 418 5591221 1548 184 1955 İdarehane; Babsâli civarı Acımusluk sokak No. 13 TARİHİ Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ INA ROMAN Tefrika No. 89 Çoban incilere yan gözle bakarak tekrar: “Mabud sizi ve bizi korusun!,, dedi — Bana yeğenini vermek istiyor- du. Halbuki ben evliydim ve üç ç0- cuğum vardı. Başka bir kadın alma» mağa antiçmiştim, — Kıral bunu bilmiyor muydu? Yeğenini neden sana teklif etti? Baş- ka bekâr bir erkek bulamadı mı? Çoban gülerek sözüne devam etti: — Benim çocuklarım, Sung top- raklarında doğan çocukların en sağ- Jamı, ve en güzel idi. (Ha -'TI) bana yeğenini vermekle kendi neslini 1s- Jah etmek, hanedanına gürbüz Ç0- cuklar ilâve etmek istiyordu. — Fena bir fikir değilmiş. Kendi neslini (o sağlamlaştırmış olurdun. Keşki kıralın yeğenini reddetmesey- din! — Karma bir kere: - Senin üstü- ne başka bir kadın almıyacağım. - diye söz vermiştim. Kıralın yeğenini alamazdım. — Peki amma, üç çocuğunun ke- silmesine nasıl tahammül ettin? — O çocukları doğuran ana önlar gibi bir çok çocuk daha dünyaya ge- tirebilirdi. Karım bana sordu: «Ço- cuklarından mi vazgeçersin, yoksa benden mi?» Ben: «Seni terk ede- mem... Sen varken, kısa zamanda ben gene çocuk sahibi olabilirim; de. dim, Kıral gözümün önünde çocuk- larımı cellâda verdi ve boyunlarını vurdurdu. — Ondan sonra çocuğun oldu mu? — Hayır. Çünkü, karım hastalan- dı ve çocuklarımın arkâsından öldü. Samo kaşlarını çalarak, çobana: — Aptal herif! - diye bağırdı - in- şan, bir kadın için. üç çocuğunu fe- da edebilir mi? Kıralın yeğenini al- saydın, hem karını ve çocuklarını kaybetmemiş, hem de nesline yardım etmiş olurdun! — İyi amma, karıma verdiğim sö- zü unutuyorsunuz! Biz Sunglar ba- şımızı veririz, verdiğimiz sözü geri al- mAyız. — Samo ihtiyarın omuzuna elini vurdu: — Sen çok doğru-sözlü bir adama benziyorsun, baba! Haydi, bana şu kıralın İncilerinden haber ver. Bizim bildiğimiz İnciler suda erimez. (Ha - Ti) onları, hazineslie birlikte buraya atmış. Kıralın hazinesini bulduk, çı- kardık. Fakat, kızının incileri bulun- muyor. Çoban, (Ha -'Ti) nin hazinesi ele geçtiğini duyunca şaşırdı: — Eyvah! Yurdumuza gökten fe- lâket gelecek. Ve Samonun ellerine sarıldı; — Söylediğiniz gerçekse, onları tek- rar nehre alıp bir kurban kesiniz! Yoksa, hepiniz (Tsin) e kurban gi- dersiniz! — Niçin? Bu hazinenin Moğollar eline düştüğünden memnun değil misin? Çoban gözlerini açtı: — Hayır. Onlar, hiç kimsenin eli- ne düşmemelidir. (Ha - Ti) bu mü. cevherleri suya atarken, ellerini göğe açarak yalvardı: «Bundan Sonra, Sung hazinesi kimin eline geçerse, ey ulu mabud, sen onların başına dünyanın en büyük felâketlerini yağ- dır!» — Sung köylüleri bu hazineyi - o zamandanberi - nehirden çıkarmağa teşebbüs etmediler mi? — Köylüler böyle bir felâketle kar- şılaşmaktan korkarlar. Nehrin kena- rma bile yaklaşmazlar. — Bu hazineyi biz çıkardık. Eğer mabud, (Ha - Tİ) nin sözünü işittiy- se, bizim başımıza bin bir felâket ge- lecek demek... Öyle mi? Çoban bir adım geriye çekilerek: — Taptığınız mabudlar sizi koru- sun. Diye söylendi. Tam bu sırada nehir kenarında bir çığlık koptu. — Bulduk, buldu... İnel gerdanlığı da bulduk. Sözleri Samonun kulağına erişti, İhtiyar çoban titredi. Moğol komutanı sevinçle sahile koştu: — Kim buldu incileri?. Dalgıçlardan biri sudan çıkarak Samoya doğru koşuyordu. Dalgıçın elinde sallanan ineller ilk bakışta Samonun gözüne çarpmıştı. Atsu çadırdan fırladı: — Samo dünyanın en talihli ada- mıdır. Su içindeki hazineler, toprak altındaki defineler onun ayağına gelir. Samo gerçekten sevinmişti. İnci dizisini eline alarak birer birer göz- den geçirdi ve Atsuya döndü: — Ben ömrümde bu kadar büyük taneli inci görmemiştim. Hele gel de Şunları - suda eridiğini iddia eden çobana gösterelim, dedi, Sevinçle çobanın yanıma yaklaştı. lar. Çoban incilere yan gözle bakarak, tekrar; — Mabud sizi ve bizi korusun... Diye mırıldandı. Atsu kurnaz bir zabitti, Çobanın kulağına eğildi: — Bu inciler yabancıların elin geçmeseydi de Sung prensinin eline geçseydi, mabudun gazabından g& ne korkacak nuydın? — Hayır, O zaman mabuda şükür ederdim. Çünkü, bu inciler, doksan dokuz kadının gözyaşından hasıl ok muştu. Ve o kadınların hepside Sung topraklarının mabud tarafın- dan ebediyen muhafazası için, mâ buda kurban verilmişti. Kendi soyu- nun sönmesini kim İster; Samo elindeki incileri uzattı: — Al bunları, sen sakla! Karaku- ruma dönünce bana verirsin! Ve çobana yaklaştı: — Sen akılı bir adama benziyor- sun, baba! Şimdiye kadar bana Sung masallarından bahsettin. Biraz da ciddi şeylerden, prensin hayatından bahsedelim. O şimdi nerededir? — Kendi memelketinde oturuyor. — Moğollara neden teslim olmuyo? da ikide birde ortalığı karıştırıyor? — Kendi arzusile hangi prens sal tanatını terk etmiştir? Moğol ordula- nan bir ucu Rusyada, öbür ucu da Tunada diyorlar. Üç başlı canavar gibi, bir ucu da Çine sarktı, Kosko- ca Çin toprakları yetmiyormuş gibi, Sung eyaletine de göz diktiniz. Biri cik prensimizin de size teslim olma- sını ve bu suretle soyumuzun söndü. rülmesini ne hakla istiyorsunuz? Bizi kendi topraklarımızda neden rahaf bırakmıyorsunuz? Samo birdenbire şaşırdı. İhtiyar çoban, nehirden kıralın incileri çık- tıktan sonra, başka türlü konuşma» ğa başlamıştı. Çobana Atsu cevap verdi: — Sizin prensleriniz, Sungları 80- yuyor ve canmın istediğine hürriyet veriyor, istemediğini tavuk gibi as- arıyordu. Cengiz han 'Çine gelince, ilkönce Sunglarla karşılaştı. Moğol ordusu, bu zulüm ve istibdada niha- yet vermek, esir Sungları zulümden kurtarmak istemişti, Siz esarete alış- mış; zulmü; işkenceyi, her gün ek- mek arar gibi, kendi ayağınızla ara- yan insanlarsınız! Çinde kurulan Mo- ğol idaresine giren milletlerin nasil bir refah ve huzur içinde yaşadıkla» rn görmüyor musunuz? Çoban başını kaldırdı: — Sungların son prensini ele gö çirmeğe ve onun saltanatını yıkmağa çalışıyorsanız, bu zahmet ve gayre- tinizin boşa gideceğinden emin olu- nuz! Sungların mabudu: «Sung mil leti - ölmiyecektir!» dedi Mabudlar yalan söylemez. Ve geriye çekilerek ilâve etti; — Haydi, yolunuz açık olsun. Fa. kat, biraz ileride, ne yazık ki, alınla rnız kayadan kayaya çarpacak ve ordunuz (Sung mabudu) nun gaza- bından kurtulamıyacaki!... Moğol ordusu (Sung) prensini kovalarken. . Moğollar (Ha - 'Ti) nin hazinesini nehirden çıkardıktan sonra asi pren- si yakalamak üzere (Tsin) nehrinde ayrıldılar, Yola düzüldüler, Atsuya