AKŞAM AŞK VE MACERA NUVELİ Esrar içinde bir kadın... Arkadaşımız Vehbi anlatıyordu: ... Hayalımda yalnız bir kadın sev- im. Onunla beş sene gayet mesud tür hayat yaşadım, Bugünkü şöhre- timi ona medyunum, Zira kendisile beraberken çalışınak bana pek kolay geliyor; mevcudiyeti ilham veriyordu. İlk rasladığım dâkikadan itibaren onu son derece benimsemiştim. San- ki dünya kurulalıdanberi benimdi. Aradığım güzellik, ahlâk, tamamen onda mevcuddu, Beraber yaşadığım ve seviştiğimiz bir sırada öldü... Fa- kat, ne zaman onu düşünsem İçim- den müthiş bir öfke kabatır, Güzel endamı, vücudünün munta- sam çizgileri, siyah kadifeye benzi- yen iri gözleri hayalimde tecessüm “tikçe, hemen içimden bir ses: «— Senden nefret ediyorum! diye bağırır. ismi Kâmileydi. Kendisine bir ah- bab evinde raslamıştım. «Rıza beyin haremi; diye bana prezante etmiş- lerdi. Kaptan olan kocasından dul kaldığını söylüyorlardı. Çok seyahat etmiş bir kadına benzerdi. Muhavere asnasında: «— Ben Misin «— Atinaday- ken...> diye hikâ- yeler anlatırdı, Maamafih bu sözlerden başka her hali onun sef« İstanbultuydu. Hoş konuşuyor ve zarif giyiniyordu. Kendisini sevdiği Mi anladığım ene Gan itibaren ev« lenmeği teklif et- fim. Araya vasıta koydum. İzdivaca asla taraftar olma &ığını bildirdi. Öyle üzüldüm ki artık onu görme meğo karar ver.” dim. Perişan biz haldeydim. Unute .mak için seyahate çıkmağa hazırlan» dım. O sabah sandık- larımı, bavulları- mı yerleştirirken kapım çalındı ve Kâmilenin içeri girdiğini hayretle gördüm, Tatlı sesile: — Neye gidiyorsunuz? Beni sevi- yorsunuz da onun için mi? - dedi. - Ben de sizi seviyorum. Sonra sesi titreyerek ilâve etti: — Yalnız... Şey... Zannettiğiniz gibi dul değilim... Ben evliyim... Ve uzun uzun hikâyesini anlatma ğa başladı: Adeta bir aşk ve izlarab romanıydı bu... Erkek sevmiş, evlenmişler... Fa- kat ayyaşmış... İçtiği zaman karısını dövermiş... Üç sene hu kavgalı haya» ta sürdükten sonra kadın dayanamı- yarak kaçmış... Kocası onu bir türlü » boşamıyormuş, Gurur duyarak konuşmasına bakı- Isa gayet kibar bir ailenin kızı ol duğu muhakkaktı. Fakat bu izdiva- cı yüzünden akrabaları da onu red- detmişler... Amcası «F» tekkesi şeyhiymiş, Bir hemşiresi yüksek siyasi mevki tutan kir zatın zevcesiymiş. Yazları Suadi- ye tarafında oturuyormuş... Kocası bütün servetini mahvetmiş. Fakat EKâmile genç kızken aldığı tahsil ve terbiye sayesinde hayatını kazanı- yormuş. Kibar evlere piyano dersi vererek geçiniyormuş... Hikâyesi hazindi, Tekerrürle, hissi bir ev tuttum. Orada beraber yaşa» | mağa başladık. Ona bakmak, onu | dinlemekle hiç çalışmadan seneleri- mi geçirebilirdim, Fakat o, tenbelli- | gimin önüne geçerek beni işime yol- ladı. Kendi de derslere devam edece- ğini söyledi. Ruhi gururunu alkışlamaklan baş- ka bir şey yapamadım. Bana yük ol mak istemiyordu. Hiç olmazsa tuva- letini, cep harçlığını kazanmağı arzu ediyordu. Gündüzleri ayrılır, her ikimiz de işimize gider; akşamları küçücük evimizde birleşirdik. Ne seviüiçle, ne sabırsızlıkla o saatleri beklerdim. He- le Kâmileyi kendimden evvel eve dön- müş bulunca saadetime payan ol- mazdı. İstanbul içinde ev ev dolaştığı gün- lerin akşamı ekseriya demet demet nadide çiçekler getirir, vazoları süs- lerdi. Kendisine bir hediye vermk istesem benden daha çok kazandı- gını söyliyerek kabul etmezdi, Filhakika da gayet iyi giyiniyordu. Elbiseleri çok basit olmakla beraber, iyi bir tersinin elinden çıkmıştı; -- Ah sana ne hediyeler almak istiyorum... " . — Hayır, hayır!... Ben senden fazla kazanıyorum... Tuvaletimi, cep harçlığımı tedarik edebiliyorum... Senden hiç birşey istemem!... — Mesleğim hiç fena değili - di- yordu. - Bütün zengin &llo kızları beni çok seviyorlar, bens cidden hür- met ediyorlar. Ve ara sıra bir bilezik, bir yüzük göstererek: — Bak verdikleri hediyeler... * derdi, Bu iş zamanlarından maada biribi- | rimizden hiç ayrılmazdık, Yalnız pa- zarları Suadiye tarafında oturan hen şiresini görmeğe giderdi. Onu Kadr köyüne kadar teşyi ederdim. Akşam- ları şen ve mütebessim geri dönerdi, Bazan güzel havalarda Modada randevu verirdik ve deniz kenarında bir gazinoda oturur, yahud sandalla gezerdik. O bana o gün ziyaret ettiği hömşi- resinin çocuklarından bahseder; ve onun böyle, aileden uzak kalması için mi hüzünle kaplardı. Bir kat daha kendisine şefkat ve muhabbet göste» rirdim, Ah, yarabbi! O zamanlar ne mesud- dum. Kâmileye tamamen itimad eder, hiç bir şeyden şüphelenmezdim, Ufak bir kabahati vardı, O da git- tiği evlerin her birinde müthiş intri- kalar, garib romanlar tevehhüm ef» tahlillerle anlattığı için iki gün sürdü. mesiydi. Bunları bana uzun uzun taf- Halbuki ben, âlemi unutup yalnız onunla yaşamak isterdim, Sade bir kere ufak bir şüpheye düştüm... Da- ha doğrusu bir hissi kablelvukudu bu... Bir pazar akşamı, itiyadı hilâfına, eva gelmedi. Çok üzüldüm. Ne yapa- cağımı bilmiyordum. Suadiyeye gi- dip sormak? Onu da yapamıyordum. Zira kendisini ablasına karşı güç mevkiye sokmak istemiyordum. Uykusuz geçen o gecenin sabahi, ne olursa olsun, Suadiyeye gitmek kararını verdiğim sırada, şaşkın ve perişan bir halde geldi. Ablası hastalanmış. Yanında kal mağa mecbur olmuş. Fazia Jâflarla uzun uzun izahatlara girişti, O haf- tanın içinde iki üç kere gece yalısına Sundiyeye gitti, Hastalık bitince ge- ne evimizin muntazam hayatı başlar dı. Maalesef bir müddet sonra oda hastalandı. Bir akşam, verdiği ders- lerden dönerken yağmura tutulmuş; ıslanmış... Ateşler içinde yaldı, Şiddetli bir zatürreye yakalan. muşta, Hastalık günden güne arttı. Doktor ümidin! kesti. Çıldırma derecesinde iztirap duy- dum. Ve sonra, artık kendimi düşün- miyerek, onun son anlarını tatlılık- la yaşamasını istedim. Sevdigi ve gü rur duyduğu ailesini bulacak; onla- rı hastanın ümidsiz yatlığı yatağının etrafına toplıyacaktım. Kendisine bir şey söylemeden, Su- #ölyedeki hemşiresine bir cevaplı telgraf çektim. Sonra amcası sabık şeyhin evine koştum, akşamın müna- sebetsiz bir saatindeydi, Sanırım şeyh sofrada yemek yiyordu. Beni hayretle karşıladı. — Efendim!... - dedim. - Bütün kinlerin silinmesi lâzım gelen anlar vardır, İhtiyarm temiz ifadeli yüzü tanc- cüple bana doğru çevrildi, Devam ettim: — Biraderzadeniz Kâmile hanım ölmek üzeredir, — Biraderzadem mi? Tuhaf şey... Yanlışlığınız olsa gerek... Benim hiç biraderzadem yok. — Rica ederim efendim... Bu aile kinlerini artık unutun... Hani şu kaptan Rıza beyin hareminden size bahsediyorum. — Vallahi evlâdım... Ben ne Riza beyi, ne de haremini tanırım... Yan- Tışlığınız olsa gerek... Ve beni yavaşça, adetâ bir deliyi yahud dolandırıcıyı başından savar gibi yavaşça kapıdan dışarı çıkarttı. Her halde o halim pek garip, pek korkunçtu, Zira bu beklemediğim | cevap beni fena halde hayrete düşür- müştü. Müthiş birdarbeydi bu... Demek Kâmile bana boyuna yalan söylemiş. Fakat niçin?... > Birdenbire içime, hakikati daha fazla öğrenmek havesi geldi. Dalma bahsettiği bir zengin tüccarın evine * gittim. Kapıyı çaldım. Karşıma çi- kan adama: — Rıza beyin haremi... »— Burasi değil... — Biliyorum, fakat o hanım bura» daki küçük hanıma piyano dersi ve- riyor da... — Hayır efendim... Burada ne kü- çük hanım var, ne de piyano... O da kapıyı yüzüme kapattı. Artık fazla araştırmağı mahal yoktu. Her yerden ayni cevapları alar cağıma emindim, Eve döndüğüm zaman Suadiyeden de şöyle bir cevap gelmişti: «Rıza beyin zevcesi isminde kimse- yi tınımam, Zaten gevcemin hemşi- resi yoktur.» Bu en son darbe oldu, Demek beş seneden beri her sözü yalan, her hali sahte imiş, Çılgınca bir kıskançlık beni kap- adı. Ölmek üzere olan kadının oda» sına, hiç birşey düşünmeksizin, deli gibi girdim. Sualler yağdırıyordum. — Her pazar Suadiyeye niçin gidi- yordun?.,. Bülün gün ders vermek bahanesile nerelerde sürtüyordun?... Ablanın hasta olduğunu söyliyerek geceleri kimlerde kaldın?... Haydi, cevap ver... 3 van m hir hakika! 23 Mart 1939 Siyasi hayatımızda ilk defa tatbik edilen bir usul (Baş tarafı 1 inci sahifede) | 8ir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Ça- nâkkale, Çankırı, Denizli, Edirne, Es kişehir, İstanbul, İzmir, İsparta, Kas- tamonu, Kayseri, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Maraş, Samsun olmak üzere 28 vilâ- yetimizde ikinci müntehiplerle bir is- tişare toplantısı yapılmıştır. Bu is- tişare neticesi Parti genel sekreterli- ği vasıtasile Genbaşkura ve değişmez genel başkan Milli Şef İsmet İnönüne sunulacaktır. İştirak yüzde nisbeti Ankara 22 (A.A) — Bütün yurtta 15 mart 939 çarşamba günü başlıyan ikinei müntehip intihabı 21 mart 939 akşamı her tarafta sona ermiş ve bü- tün vatandaşlar reylerini ittifakla Cümhuriyet Halk Partisinin göster- diği namzedlere vermişlerdir. 62 vilâyetin ikinci müntehip ye- künu 40.979 dur, Vilâyetlerde 22 ya- şından yukarı olan ve birinci münte- hip olmak kanuni sıfatını haiz vatan- daşların en çok yüzde 95 ve en az yüz“ de 64 olmak üzere ikinci müntehip seçimine İştirak nisbeti haddi vasati- si yüzde 'T7.8 dir. Yurdun birçok yer- lerinde şiddetli bir kışın hüküm sür- mesine rağmen, istihsal edilen netice | büyük Türk milleti, Cümhuriyet Halk! Partisi ve hükümeti için iftihara de- ğer bir netice olmuştur. Şehrimizdeki toplanti Şehrimizde bulunan müntehibi sa» niler, dün sabah sat dokuz buçukta Tepebaşında Kışlık tiyatroda ve Asri sinemada toplanmışlardır. Tepebaşı tiyatrosunda Vali ve Belediye Reisi ve Parti İstanbul başkanı Dr. B. Lütfi Kırdar ile Parti merkezi namına Dİ- yarbakır mebusu B. İbrahim Tali Öngören, Asri sinemada da Vali mu- avini B, Hüdai Karataban ile Sıvas mebusu B. Şemseddin Günaltay ha zır bulunmuşlardır, Tiyatro ve sine- ma salonlarına müntehibi sanilerden başka kimse kabul edilmemiştir. 'Top- lantı açıldıktan sonra Parti sekre- terliğinden gelen kapalı zarf açılmış ve Parti genel başkan vekili Dr. Re- fik Saydam ve Parti genol sekreteri Dr, Fikri Tuzerin imzalarını taşıyan ve İstanbul ikinci müntehiplerine hi- taben yazılmış şu beyanname okun- muştur. Partinin beyannamesi Partimizin sayın ikinci müntehipleri, Bilirsiniz ki Cümhuriyel Halk Partisi mevzuatına güre, Partiyi ilgilendiren b tün işler için lüzum gördüğü kararları almak, Büyük Millet Meelisi âzalıkları 50- çimini idare etmek ve Partinin o mebus namzedlerini kararlaşlırmak hak ve Sa- lâhiyeti Parti Riyaset divanına ve nam- zedleri ilân salâhiyeti de münhasıran Par- tinin değişmen genel başkanma alttir. Gene bu mevzuata göre, Parti Kiyaset di- yanının vereceği kararlara bütün Parti üyeleri kayıtsız ve şartsız olarak itaate mecburdur. Partimizin ananesi de böyle- dir. Ancak, Partimizin değişmez genel Mi Hi Şef İsmet İnönü, Türk milletinin siyasi hayatında halkçı bir idarenin bütüm yük- sek ve ileri tekâmüllerini tahakkuk eltir- meyi ve devlet idaresi üzerinde milletin mürakabesini on mütekâmil bir hale ge- tirmeyi millet hizmetinde takip edecekle- ri siyasetin ilk ve ana düsturu olarak ele almışlar ve mili hâkimiyeti hakiki ve yegâne mümessili olan “Türkiye Büyük Millet Meelisinin lam bir millet hülüsası kudret ve manzarasile millet hururuna çıkması lüzumunu her fırsatta ilân ve ifa- de buyurmuşlardır. İşte bu maksadladır ki, genbaşkur Tür- kiye Büyük Millet Meclisinin bu intihap devresi için Parlinin mebus namzedlerini tesbit ve ilân etmeden önce memleketin bir çok kısımlarında Partili ikinel mün- tehiplerle temas etmeyi ve müntehiplerle Riyaset un, görüşlerini karşılaştır. mak üzere doğrudan doğruya İkinci mün- tehiplerle bir istişare yapmayı kararlaştı mıştır. Aülletin siyasi hayatında ilk defa tat- bik edilen bu usul, genbaşkurun bütün Partililere olan muhabbet ve itimadınn bir iadesi olmakla beraber, bundan b Sule gelecek bir neticenin de bütün mille- timizee Partimiz mensuplarının siyasi rüşd ve olgunluklarına bir misal telâkki edileceğini de dikkatle göz önünde bulun- durmalıyız. Bu sebeple istişare reylerimizi kullanırken her türlü şahsi ve rojiyonalist hislerden uzak kalmayı ve reylerimizin sadece kalb ve kafalarımızın mahsulü ol- masına, dikkat etmeği kudsi ve milli bir vazife olarak telâkki etmemiz gereklidir. Bunun içindir Ki, neticenin siyasi rüşdünü ve olgunluğunu isbat etmiş bir Partili zümrenin mahsulü olacağına şimdiden itimad etmekteyiz. Bu istişarenin bangi Muvatfakıyok diler, sevgi muza sunarız. ve saygıları- C.H. P. Başkan Vekili Dr. Refik Saydm G. H. P. Genel sekreteri Dr. Pikri Tüzer 141 namzed arasında 34 zat seçildi Bu beyanname okunduktan sonra ta- limatname izah edilmiştir. Tallmatname- ye göre, İstanbuldan namzed gösterilmek üzere Parti Genel #ekrelerliğine müraca- at eden İ4i zat arasında müntehibi sani- lerin temayüllerini anlamak üzere serbes- çe reylerini bildirmeleri arru edildiğinden müntehibi senilerin ellerine 141 ismi muhe tevi olan matbu birer cedvel verilmiştir. İstanbuldan on yedi mebus çıkacağına göre, müntehibi saniler bir misli fazlasile yani listedeki isimler arasında 34 zatın ismini bırakmak ve diğerleri silmek sure- tile rey vermişlerdir. Listenin başında beşinci Büyük Mille Meclisinde mebus olan zevatın isimleri bulunmaktadır. Bundan sora İstanbuldan namzed gösterilmek Üzere mürscaat eden diğer zevatın isimleri gelmektedir. 4800 müracaattan 600 ü tefrik edildi Haber aldığımıza göre, şimdiye kadar Parti merkezine müracaat eden dört bin sekiz yüz kişi arasında Partioe 600 kişi tef- rik edilmiş ve bunlar hakkında efkâr umumiyeyi yoklamak üzere yirmi sekiz vis lâyette böyle bir yoklama yapılması mu- vafık görülmüştür. Reylerin neticesi Parti genel sekreterliğine bildirildi Dün gerek Tepebaşı tiyatrosunda, gerek Asri sinemada verilen reyler öğleden son- rü Parti merkezinde tasnif edilmeğe baş- lanmıştır. Taznifin neticesi dün akşam Parti İstanbul başkanlığı tarafından Par- tl Genel sekreterliğine bildirilmiştir. Mebus seçimi pazar günü yapılacak Dün gerek vilâyet ve gerek Parti baş- kanlığına yapilan tebliğata göre, mebus İ intihabı 26 mart pazar günü sabah saat sekizde başlıyacak ve sant on ikiye kadar bitecektir. Öğleden sonra reylerin $asnifi yapılacak te intihap neticesi o gün geç vakit bitecektir. Birçok vilâyetlerimizde müretteb nde- din bir misli mamzed gösterileceği mu- hakkak addedilmektedir. İzmitte İzmit 22 (Telefonla) — İkinci münte- hiplerin buğün Halkevinde yaptıkları top- lantıda bulunmak üzere buraya gelen me- buz B. Rasih Kaplan, Içtimadan sonra An- karaya gitmiştir. Denizbank umum müdürü tekrar Ankaraya çağrıldı Denizbank umum müdürü B. Yu- suf Ziya Erzin, Denizbank işleri üze- rinde izahat vermesi için Ankaraya çağırılmıştır. Umum müdür bugün- lerde Ankaraya gidecektir. Bankada kurulan komisyonlar bir taraftan tedkiklere devam etmekte- dirler. Almanyadan gelen tesellüm heyeti âzasından mühendis B. Rahmi ile arkadaşı B, Fahri de Ankaradaki temaslarını bitirmiş ve Hamburgdaki vazifelerine avdet etmek üzere şehri- mize gelmişlerdir. A EY EE arıyordum, Fakat o, sessiz, kaldı. Öfkeyle titreyerek devam ettim: — Eer yerleri dolaştım... Kimseye ders verdiğin yokmuş... Seni tanımı yorlar bile... O halde bu paraları, bu elbiseleri, bu hediyeleri nereden bu- Tuyordun? Dehşet verici bir hüzünle yüzüms baktı... Ve işte o kadar... Filhakika o esnada ona acımam, rahat ölmesini temin etmem lâzım. dı, Fakat kendisini öyle sevmiştim ki, kıskançlık merhametime galebe çar yordu. — Beş seneden beri aldattın, Her ün & bana yalan söyledin. YAkayıd het Sen hayatımın her safhasını biliyor. dun. Halbuki ben senin hiç bir şeyi- ni bilmiyordum... Hattâ kim oldu- ğünu dahi... Belki «Kâmiles ismi de senin değlidir... Yalancı! Yalancı!... Öleceksin... ve ben seni arkandan ns adla anacağımı bilemiyorum... Söy- le... Kimsin?,.. Nereden geldin?... Hayatıma neden karıştın?... Söyle... Söyle... Bir şey söyle... Cevap veri... Bütün gayretim boşa çıktı, Bana cevap verecek yörde, başını duvar& doğru çevirdi, Son nefesinde sırrını ortaya vurmak korkusile gözlerini bis le benden sakladı. İşte, böylece öldü, Hakikati gizi Nakleden: (VA « N&J |