1 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

1 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 Mert 1938 * "Bir köyde 35 radyo | Radyoya rağbet arttı, radyo satan mağazalar çoğalıyor Avrupa ve Amerika spikerlerinin kazançları - radyodabir şikâyetv ve İml bürosu ihdasılâzım Galatadan tramvayla Beyoğluna , çıkarken iki taraftaki dükkânlara hiç dikkat ettiniz mi?... Karaköyden başlıyarak Şişhane karakoluna ka- dar uzayan cadde, sağlı sollu, radyo satan mağazalarla dolmuştur. Bir çok hanların kapılarında da muhte- lif markada Fadyoların sâtıldığını gösteren lâvhalar var... Radyo satışı yalnız buraya mün- hasır değildir. İstanbul tarafında Sultanhamamında ve Sirkecide bir çok müğazalar râdyo ticarethanesi halini almıştır. Senelerdenberi gra- mofon veya saat satan mağazaların camekânlarında çeşit çeşit radyolar güze çarpıyor. Bu bolluk, memlekette radyoya bü- yük“ bir rağbet olduğunu gösteri- yor. PFilhakika bir müddettenberi İstanbulda hangi sokaktan geçseniz evlerden radyo sesi geldiğini duyar- sınız. Bir çok kahveler, gazinolar radyo almışlardır. Fakat radyo İs- tanbuldan ziyade Anadoluda ve Trak- yada aranıyor. Tutulan istatistikler muhtelif vilâyet ve kaza merkezle- rinde abonelerin süratle çoğaldığını göstermektedir. Yalnız Trakyada küçük bir kasaba olan Çerkesköyün- de 35 radyo olduğunu haber aldık ki mühim bir rakamdır. Anadoluda radyoya gösterilen rağ- betin başlıca sebebi eğlence vasıtala- rının az olması ve son zamanlarda radyo programlarında Türk musiki- sine daha fazla yer verilmesidir. An- karada yapılmakta olan yeni radyo istasyonu bittikten ve neşriyata baş- ladıktan sonra radyoya rağbetin bir kat daha artacağı şüphesizdir. Geçenlerde Akşam'da Londra rad- yosuna dair bir yazı çıkmıştı. Bu ya- mda Londra radyosunun bütçesi se nede 100 milyon liraya yaklaştığığ- dan, radyoda binlerce insan çalıştı- andan, yüzlerce spiker obulundu- Kundan bahsediliyordu. Bizim şimdiki radyo İstasyonları- mız biraz derme çatmadır. Hakiki mânasile . bir radyo istasyonuna an- cak Ankarada istasyonun inşaatı bittikten sonra kavuşacağız. Bundan sonrada İstanbulda bir radyo İs- tasyonu yapılacağı şüphesizdir. Şimdiki halde İstanbul vadyosu Beyoğlunda (o İstiklâl (o caddesinde Ambasadör gazinosunun bulunduğu binanın birinci katındadır. Neşriyat yapılan yer cadde üzerimdeki büyük salondadır. Sokaktan geçerken dik- kat etmişseniz binanin birinci ka- tının pencerelerinin sımsıkı kapalı olduğunu, arkasında halılar bulun- duğunu görürsünüz. Filhakika dr şarıdaki gürültünün içeriye aksetme- mesi için bir çok tedbirler alın- muştır. Maamafih bütün bu tedbirle- Te rağmen bazan radyoda yabancı bir sesin de içitildiği vakidir. bul radyosunun kadrosu kü- çüktür. Bir müdür, İki spiker, bir orkestra heyeti... akşamları konser ve- ren sanalkârların başka yerlerde İş- leri vardır * “ Radyoda en mühim olan S$piker- Miktir. Spikerlik o kadar mühimdir ki Amerikada usta, spikerler haftada 1,000 - 1,500 dolar almaktadırlar. Ya- Mİ aşağı yukarı sinema yıldızlarının kazancı... Fransada usta bir spiker ayda beş altı bin frank kazanır ki 250 - 300 lira demektir. Bir Pransız spiker ge- çende bir gazeteciye şu sözleri söyle miştir: «— Bir gün çalışırız, bir gün ça. ışmayız. Çalıştığımız günler de fa- ala ile iş görürüz. Bir günde çalış ma saatimiz dördü geçmez» Ayda 15 gün ve bu günlerde de an- cak dörder saat çalışmak fena bir gey değil... Fakat buna bakarak spi- kerliği o kadar kolay bir iş zannet- meyin. Spiker olmak için bir çok Tatlı sesile meşhur Bükreş radyosu baş spikeri madam Popa evsaf aranır. Bunların başında iyi sesli ve kültür sahibi olmak gelir, Avrupada ve Amerikada bütün spi- kerler $lt tahsil görmüşlerdir. Bu sa» yede her meseleyi kolayca kavra- makta ve yanlış yapmamaktadırlar, Amerikada spikerlerde bunlardan başka sürati intikal aranır. Yani ne- zik bir vaziyette kalınca derhal bir karar vererek falsoya mheydan ver- memek. Usta bir aktör sahnede beklen- 8pikerler de beklenmiyen bir vaziyet. karşısında dinliyenleri oyalamağı bi- lir. Meselâ: «Şimdi falan artist fa- lan parçayı söyliyecektir» dedikten sonra bir de bakar ki artist ortadan kaybolmuş. Artist gelinceye kadar mikrofonu boş bırakmak olmaz. Spi- ker derhal bekliyenlere zarifane bir kaç söz söyliyebilmelidir. Ses güzelliğinin ehem- miyeti çok büyüktür. Hele kadın spikerlerde tatlı ses birinci derecede lerine âşık olanlar bile vardır. Bun- Jar hangi istasyonun spikerini beğe- niyorlarsa sırf onun dinlemek için o istasyonu açarlar, Bu mevzu üzerinde maruf bir zatla aramızda geçen bir konuşmayı &- Tası nakledeyim: Bu zat âdeta bir ah çekerek dedi ki: — Ben bir zamanlar ( .. ) rad yosunun havadis verme saatlerini kaçırmazdım, Sözünü kestim: — Fakat sizin için ( ... anlamaz, derler? — Ben de zaten bilirim iddiasın- da değilim. Zannediyor musunuz ki, ben o istasyonu havadise meraklı ol- duğum için bulurum? Maksadım bu değil, spikerin - tatlı sesini duyabil- ) dilinden mek. Amma ne çare ki, felek yâret- medi, — Ne oldu? — Bir akşam yemekten sonra ber- mutad sigaramı yaktım. Koltuğa şöy- İo bir yarı uzandım. Bizim bayan dan gizli kapaklı işim yoktur. O'da bunu bildiği için huysuzluk yapmaz. Âşık olduğum sesi radyoda kendisi bulur, o gece de radyoyu karım ka- rıştırdı. ( ... ) istasyonunu buldu. Her akşam tatlı tatlı söyliyen o canım $es yerine, genizden konuşan bir adamın zurnaya benziyen seslle karşılaşmıyalım mı? Kan kocâ, ap- tal aptal birbirimizin yüzüne bak- tık. Belki öbürü çıkagelir, diye bek- ledik, Ne gezer. günler geçti ve biz de artık ümidimizi kestik, Eş, dost benim meraklı olduğumu. bilirler; neden sonra, Avrupa mecmualarını takip eden bu dostlarımdan birin- den öğrendim ki, bizim spiker evlen- miş! Gördün mü vefasızı? Bu güzelim sesin Sahibi, bunca za- mandır dudak dudağa geldiği mikro- fonuna bir: «Allaha ısmarladık» bile demeden uçtu, gitti.» * “ Kadın spiker mi, erkek spiker mi? diye bir anket açılsa acaba hangi taraf ağır basar? Avrupa istasyonla- rı biri kadın diğeri erkek olmak üze- re ekseriya çift spiker bulunduruyor ve nöbetle çalıştırıyorlar. Fakal 24 saat ara ile değil, beş dakika fasıla ile. Meselâ havadisleri okuyan kadın spikerden sonra erkek spiker vazife alıyor, bazan bunun aksi oluyor ve böylece ikişer, beşer dakika ara ile her iki spiker de konuşuyorlar. Spikerliğe verilen ehemmiyeti gös- termek için şunu kaydedeceğim: Ma- carlar bundan iki sene kadar evvel kadın ve erkek iki spiker almak üze- re bir müsabaka açmışlar ve binler- ce talipten, telefonla mükâlemeye elverişli iki tatlı sesi güçlükle seçe- bilmişlerdi. tatlı konuşur. Spiker bayan Nedime de kültür sahibi ve iyi konuşan - bir pikerdir, Radyomuzda mühim bir noksan vardır; Şikâyet - servisi olaması... Böyle bir büro açılması muhakkak çok büyük alâka uyandıracaktır. Av- rupa radyolarinm hepsinde böyle servisler var. Hattâ şikâyet dinlen- dikten başka programlar hakkında halkın fikri sorulur. İstanbul rTadyo- sunda böyle bir büro açılacak olur. sa muhakkak en evvel şöyle bir mek- tupla karşılaşacaktır: « (.) Günü öğle neşriyatınızdakl (C.) plâk cazır, cuzur ölüyordu. Çala- cağmız plâkların yeni olmasını ku- laklarımıın süküneti namina rica ederim.» Necmi Mehmed Zilhicce 4 İmesk Güney Öğ İkindi Ayem Yaş -. 1040 1348 628 938 1200 139 458 034 13271537 280p 1831 Şişli Halkevin Halkevinde Mekteplerde disiplin hakkında bir toplantı Birçok terbiyeciler fikirlerini anlattılar münakaşaya devam edilecektir Mekteplerde disiplin ve ceza mev- Zuu üzerinde pazar günü Şişli Halk- evinde münakaşalı bir toplantı yapıl- dı. Toplantrda birçok muellimler, ter- biye işlerile uğraşanlar bulundular. B. elim Sırrı Tarcan'ın riyaset et- tiği toplantıda ilk önce profesör B. Mustafa Şekibin mütalâası soruldu. B, Şekip evvelâ arkadaşlarını dinle mek arzusunda bulunduğunu söyle- mesi üzerine ilk tedrisat müfettişlerin- den B. Mansur söz aldı ve fikrini şöyle hülâsa etti: —Gazetelerimizden bazılarının mek- teplerde disiplinsizliğin son haddini bulduğunu ileri sürmeleri üzerine bu gün burada bizi toplamağa sevkeden mesele ortaya atılmış oldu. Mektepler- de ceza ihdas edilmesi isteniyordu. Biz bunu «dayak» olarak tefsir ettik ve hâlâ da böyle düşünüyoruz. AArkadaşlarımızdan biri de radyod& bu mevzu üzerinde verdiği bir konfe- rTansta ceza baremi yapıyor. 160 ih- tardan sonra tardı muvakkat lâzım- dır, diyor. Şu halde çocuk 159 ihtarla her türlü yaramazlıkları yapabilir! Binaenaleyh bundan falde elde edile- ceğini zannetmiyorum. Disiplinsizlik niçin meydana geli- yor? Evvelâ bunu mütalâa etmek lâ- zım. Bence disiplinsizlik addettiğimiz Şeyler birer zaruretlerden ileri geliyor. Çocuğun doktora, devamlı tedaviye muhtaç olmasını (anormal talebeden bahsediyor) bu meyanda söyliyebili- rim. Bunun haricinde bir de cemiyet meseleleri, hırsızlık ve saire vardır. Davamız mekteplerde ceza ile halle- dilmez. Eğer bu mümkün olsaydı meh- 'pusların azalması lâzım gelirdi. Yani Bunun faidesin! diş cemiyette de gör- müyoruz. Mekteplerde inzibat; ye- zinde ve yolunda bir sal ve sıh- hi oyunlarla kendiliğinden halolur, mesele kalmaz. Nitekim bunların iyi tanzim olunduğu mekteplerimizde in- zibat diye bir mesele ile karşılaşmaya lüzum kalmıyor. Fakat maalesef mek- teplerimizin ekserisinde bina vaziyet- leri ve daha birçok sebeplerle yukarı- da saydıklarım yapılamıyor. "Türkçeye tercüme edilen bir kitap- ta okudum. Muallim talebeye «Dayak» mevzuu üzerinde serbes tahrir vazife- si vermiş. Çocuklar dayaktan duyduk- ları maddi ve manevi acıları anlatıyor- lar. Biri bir tabak kırdığı için baba- sından dayak yemesi üzerine iki ta- bak daha kırdığını, bir diğeri mektep- te muallimden yediği tokadın acısını paydosta bir arkadaşının yüzünden | çıkardığını, yani tokad yemek acısını, tokat atmak gevkile telif ettiğini ne acı bir lisanla anlatıyorlar, Hele cemaat önünde dayak ne ka- dar fena şeydir. Çocuğun haysiyeti kalmıyor. Böyle çocuktan da birşey bekliyemeyiz. Fakat acaba mektep- lerde hiç bir ceza sistemi lâzım değil midir? Biz de hâlen mevcud şöyle bir sistem var: ihtar, teseil, veliye ihbar. Bunun haricinde bir ceza sistemi mev- cud değildir: Bunlar da lâyiknle, tamâ- men tatbik edilemyior. Bence mualli- min çocuğa kaşlarını çatması kâfidir.» Ceza ve mükâfat lâzımdır 44 üncü ilk mektep başmuallimi B. İhsan söz alarak ezcümle dedi ki: — Mekteplerde iyi aileye mensup çocuklar bulunmakla beraber, ailesin- den iyi terbiye almamış, şimartılmış veya ihmal edilmiş, herhangi bir se- beple terbiye olmamış çocuklar da yardır. Bu iki zümreye ayni terbiye sistemini nasıl tatbik edersiniz? Ben- ce buna imklin yoktur. Birincilere kaş çatmak kâfidir amma, dayakla büyü- müş, kötü sözler ezberlemiş ve niha- yet izzeti nefis denilen şey kendisinde kalmamış olan bir çocuğa kaş kaldır- manın faidesi olur mu? Şu sözlerimle dayak taraftarı oldu- Zum zannedilmesin. Fakat herhalde bir terbiye sistemine ihtiyaç vardır. Bir ceza ve müküfat lâzımdır. Mektepleri- mizde belli başlı bir ceza yoktur: Kuru" sıkı bir korkutmadan ibarettir, Yalnıs ceza değil, mükâfata da ihtiyaç vardır. Vekâlet bir anket açmalıdır. Herke$ bu anket mucibince bir rapor hazırla yıp vekâlete göndermelidir. Bu rapor tedkik edilmeli ve bir neticeye bağlan« malıdır, Tecrübeli bir çok arkadaşlar rımız var, Bunların fikirlerinden çok istifade edilebilir kanaatindeyim.» Ana mektebi açmak lâzımdır Eski Maarif müdürü kıymetli maa» rifçilerimizden B. Saffet fikrini şöyle anlattı: — Mevzuumuz ilkmekteplere inhi- * sar etmemeli, orta ve liselere de teş mil olunmalıdır. Her devrede ayrı bir * terbiye sistemi Tüzumdır. Ben ilkmek- teplerde telkinin büyük £ faldesini gördüm. Terbiye ana kucağında baş” lar. İstanbulun 400 ana mektebine ih»” tiyacı vardır. Bunun bizde olmamasi noksandır, Bir de kesafet meselesi mühimdir. Komşu Bulgaristanda bile bir sınıfta 30 dan fazla çocuk bulundurulmaz. Bu hususta kanun çıkmıştır, 70-80 ço” cuk bir mürribinin eline tevdi edilir» se tabii bir netice alınmaz. Saniyen, ilkmektep muallimine kıymet verme- yen memleketlerde terbiyeden bahset mek lüzumsuzdur, Ayni zamanda mü- allimleri iyi yetiştirmeli, mektepten çıktıktan sonra da staj devrelerinde onlarla meşgul olunmalıdır. Staj dev- resi kısa olmamalıdır, Bizdeki 12 bin ilkmektep muallimini Avrupa ile ki- yas edersek ancak 3000 kadarının hak“ kilç muallim olduğunu görürüz. Diğere leri henüz staj devresinde sayılırlar. Talebenin terbiyesinden bahsediyo- ruz. Öğretmenler bunların terbiyele- rile uğraşmak şöyle dursun müzake- reye bile yakit bulamıyorlar, Bir taraf- tan da muallimler sık sık değişiyor. B. Zeki Cemalin mütaleasi Alman mektebi muğllimlerinden gözeteci B. Zeki Cemal söz alarak Al man meklebinde tatbik edilmekte olan Alman terbiye sistemini anlattı: — On dört senelik tecrübeme isti- naden bildiklerimi al; Ceza da muallimin rolü büyüktür, Sınıfa girdiği dakikadan itibaren muallim talebe ile çok cidât olmalıdır. Tatebeyi serbes bırakmak doğru değildir. Al man mektebinde talebeye tavır ve hak reket, sai ve gayret, dikkatsizlik ve in“ tizamsızlıktan ceza verilir. 'Tavır v6 hareketten verilen tekdir cezasının tekerrürü mektepte hâdise olur. Mu allimler içtima ederler, çocuğun hale“ ti ruhiyesi üzerinde müzakere ederler: Bir taraftan da keyfiyet çocuğun ba“ basıma bildirilir, tekerrüründe tardedk leceği bildirilir ve tekerrüründe tarde* dilir, B. Saffet üstadımızın temas ettik“ leri sınıf mevcudu meselesi de mühinW dir. Kalabalık sınıfların adedini azalir. malıdır.» Mekteblerde dayak Haydarpaşa lisesi muallimlerindeni B. Kenan da fikrini şöyle hülâsa ettis — Bir arkadaş anket - yapılmasını * teklif ediyor. Anket yapılmıştı, Pakaf okunmadı galiba!, Bir netice çıkmadır ği için emeklerime acıyorum. Altı es€“ ricedid kâğıdı yazmış, sonra da dakti” lo ettirmiştim, Fikrimce mekteplerde disiplin şart“ tır, Disiplin olmayan yerlerde hem tâ“, Jebe, hem de muallim . Yas pılacak iş otoritelere aittir, Bize eski salâhiyetler verilse mesele kalma, ben biraz dayağa taraftarım, Talebe nin birine bir tokat atmıştım. Mah“ kemeye düştüm. Halbuki bence tokat, dayak demek değildir. Tokat dayağı. ihbamnamesidir. Ben dayağı iyi bilirim. Hafızlığ& çalışirken yemiştim. Zaten öyle olma saydı 6000 küsur ayeti ezberlememd imkân yoktu.» Serbes münakaşalara devam edi cektir, |. MO Şi a SbDUMON -—ş— AA “ew a ..az

Bu sayıdan diğer sayfalar: