Si a) Sahife 12 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas halkı mahfuzdur Tefrika No, 98 Tahliften sonra gözler nasıl açılırdı? - Meşrutiyete kadar Selânikte kaç kişi tahlif edilmişti? Selânik” heyeti ikmiyesi or 1324 miartinda semilerine göre cemi- yet teşkilâtını her biri beşten ona ka- efendi - mütekald ia tang se- Şilmişti. "Yüzbaşı vekili Süleyman Fehmi efendi rumi mayıs içinde ve merkezi umumi tarafından - Selânikte konso- baskı yerinin altına ; yerleştirilerek muhafaza edilen lâstik mühürünü tesellüm etmişti. Mi Bundan sonra “Bunları hep o mu- hafaza etti. Bu mühür' Osmanli Terakki ve İttihâd Cemiyeti Merkezi şeklinde idi. Merkezi kelimesinden ev- vel açık bırakılan yere her merkezin ismi yazılırdı, Süleyman Fehmi bey bu evrakı hıf- zeder, her içtimaa yanında getirirdi. Esami defterinin şifre miftahı heyeti merkeziye âzasından Müftüzade İh- san Namık beyde dururdu. Heyeti merkeziyenin her içtimaın- da yeni tahlif edilmişlerin rehberler- den gelen isimleri deftere geçirilir ve numaraları verilirdi. Rehberi tarafın- dan tahlif merkezine getirilen zatın sokakta kapanan güzleri nutuk ve ye- minden sonra reisin rehbere; — Aç güzlerinil ©, Diye verdiği emir üzerine açılırdı. Gözleri açılan kimse birdenbire karşı- sında yüzleri siyah peçe ile örtülmüş, vücutleri boğazlarindan aşağı kırmı- Zı birer örtüye bürünmüş üç kişi gö- rünce biraz dehşet içinde kalmamak kabil olamazdı. Heyetin ortasında otu- ran reisin cemiyete hüsnü hizmet ey- lemek lüzumu hakkında irad eylediği- ni yazdığımız kısa nutkundan ve nü- marasının rehberi tarafından kendi- sine bildirileceği tebliğ edildikten son- Ta yeni âza gene relsin emrile reh- ber tarafından gözleri kapanarak tah- Uf merkezi olan evden çıkarılır, dışa- nda biraz dolaştırıldıktan sonra göz- leri açılırdı. Bu sebeble idi ki tahlif merkezleri dalma sapa ve geceleri mürur ve ubu- Tu az yerlerde intihab edilirdi. İlk esami defterinde meşrutiyetin İlârına kadar tahlif edilenlerin isim- leri vardı. Albay Tunçayın yaplığı hesaba gö- Te 10 temmuz güntne kadar Selânik- te tahlif edilenler 515 (beş yüz on beş) | kişidir. Bunlardan 135 | tahliflerin- den sonra muhtelif yerlere dağılmış- lardır, > Bu halda 10 - mta Selâ- hiktâki cemiyet ettağ 380 kişiden iba- Tet olmak lâzım gı nun Çoğu za- bit idi. Ancak son yemin et- miş bir kaç kişinifi isimleri bu defte- re geçmemiş olmak ihtimali de yok değildir. Böyle olsa;bile o güne kadar Selânikle bulunan muhalleflerin 400 VE yüz) adedini bulmadığı muhak- aki 10 Temmuz günü bir kaç tahlif merkezinde dörder, beşer, hattâ onar kişi grup halinde tahlif edilmişti. Bu Surelle o gün cemiyet efradı birden hayli artmıştı, Bu yeni âzalar o gün deftere alınamamış, bunlar için son- ra ayrı bir defter tatulmuştu, Cemiyet ilk teşekkülünde âzasına ona kadar doğru sıra numarası ver- mişti. Sonra o (âzanın adedi çok gö- rülsün) diye yüze atlanmıştı. Yani âzadan birisine 305 numarası veril mise onun hakiki pularası 305 di, Selânik vilâyet heyeti merkeziyesi “hemen dalma topçu yüzbaşısı Rasim efendinin - Ordu köşkünde Abdülha- 'midin muhafızı --evinde -toplanırdı. “Bu öy müfettişi umümt Hüseyin Hi- mi paşanın"olurtduğu Saul sokağı ge- çildikter öönrü bahçe içinde bir katlı münferid kâgir ve bir Fransıza ait bir bina idi; Burası heyeti merkeziye içti- mal için.hakikaten pek uygun bir yer idi, Heyeti merkeziye bazan gece aşırı, bazan sıraya her gece toplanırdı. İç- timalara ya bir evvelki içtimada ya- hud her gün akşam üstü rıhtımda Münih birahanesindeki toplantılarda karar verilir, yatsıya doğru Rasim efendinin evine gidilirdi. Heyeti merkeziyenin Loplanmadığı gecelerde de heyeti merkeziyede âza olmadan evvel tahlif heyetinde bulur- “muş olan Süleyman Fehmi efendi fiezdindeki tahlif örtüleri - üç parça kırmızı kumaş ile üç siyah peçe - ta- kılır, mutad nutuk ve yemin irad edi- lerek tahlif yapılırdı. Bu tahlif heye- tinde ekseriya yüzbaşı Rasim ve Sü- leyman Fehmi efendilerle topçu yüz- başısı Rıza - sonra askerlikten çekil- miş ve merkezi umumideâza iken vefat etmiştir - veya topçu mülâzimi Hamdi efendiler bulunurdu. Serez mutasarnfı Reşid paşa, Selâ- nik Jandarma kumandanı Cavid bey - paşa - Ulah mektebleri müfettişi Besarya efendi bu heyette tahlif edil- mişlerdir. Yamin esnasında iradı tea- mül iktizasından olan nutuk Besarya efendinin anlıyabilmesi için daha ev- vel fransızcaya tercüme- ettirilmiş, tahlif heyetine alınan mülâzim Hu- lüsi efendi - erkânıharb yüzbaşılığın- dan tekad olmuştur - bu fransızca metni kıraat etmişti. Heyeti merkezi- ye her içtimamda bir reis seçer ve öy- lece müzakereye başlardı. Her içtima- da reis değişirdi. Dikkate şayan bir nokta idi ki mti- Zakere ve münakaşelar esnasında ne kadar şiddetli ve sert sözler söylenir- se söylensin müzakere bitince bunlar odada, kalır, Içtimadan çıkılınca unu- tulur, herkes gene eskisi gibi can, ci- ğer olurdu. Böyle sözlere gücenilmez- di. Bu herkesçe kabul olunmuş bir kaide idi. Rasim efendinin evinde toplantılar Şemsi paşanın manastıra memuriyo- İl günlerine kadar devam etmiştir. "Temmuzun üçünden sonrâ geceleri kanun zabitleri, hassaten yüzbaşı İb- rahim ve Ali Zati efendiler - ikisi de 11 - 24 temmuz günü sabahleyin idam edilmişlerdir - tarafından geceleri ya- pılmakta olan taharriyat ve teftişat dolayısile heyeti merkeziye içtimaları- nı gündüzleri sabahlara çevirmiş ve askeri paviyonlar arkasında bulunan erkânıharb binbaşisı Ali Fethi beyin evini toplantı yeri ittihaz eylemiştir. Bugünlerde her sabah burada top- Tanılırdı; iki saat kadar süren müza- kerelerden sonra herkes vazifesi bâşi- na giderdi. Hasan Rıza bey İstanbula celbedil- dikten sonra Ali Fethi bey onun evi- ne nakletmiş olduğu için toplantılar da orada yapılmıştı. Burada bir kaç defa geceleri dahi” toplanıldığı gibi arada Rasim efendinin evine de gi- dildiği olurdu. İttihad ve Terakki cemiyetinin teş- kilâtı hakkında bu kısa malümattan sonra 1908 mayısından itibaren Selâ- nikte cereyan eden ahval ve icraat hakkında da biraz izahat vereceğiz. Bu izahatımız dahi en ziyade o gün- lerde Selânik vilâyet heyeti merkezi- yesi Azasından bulunan süvari yüzba- $i vekili Manastırı Süleyman Fehmi bey - mütekaid albay Tunçay - gibi salâhiyettar bir zatın bana gönderdi. ği meklublara istinad ediyor. İttihad ve Terakki cemiyetinin ta- rihi hakkında albay Tunçay şöyle di- (Terakki ve İttihad veya İttihad ve Terakki cemiyetinin tam tarihi maat- teessüf hiç bir zaman yazılamıyacak- tir. Çünkü onu yaşamış ve yazabile- cek zevat seneden seneye azalmakta- dır, (Arkası var) İstanbul — Öğle neşriyatı; 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13505: Plâkla Türk musikisi, 1330: Muhtelif | plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 17: İnkiib dersi: Üniversiteden naklen Mahmud Esad Boz- kurt tarafından, 1830: Ulusal Ekonimi ve Arllirma Kurumu namına konferuns: Ziraat Bankası müdür muavini Re- şad, 19: Nebil oğlu İsmail Hakkı: İki arkadaşının. refakafile, Türk musikisi ve halit şarkıları, 1930: Konferans: Beyoğ- hu Halkevi namma muharrir Naci Sadul- lah (Hayvan sevgisi), 1955: Borsa ha- berleri, 20: Klâsik Türk musikisi: Oku- yan Nuri Hall, keman. Reşad, kemençe Kemal Niyazi, taribür Dürrü Turan, ka- nuh Vecihe, Tevfik mey, nıitıye Salâhad- din, ut Sedat, 2030: Hava raporu, 2043: Ömer Rıza tarafdan 'arabes sözler, 20,45: Vedin Riza ve arkadaşları tarafın dan Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat-ayarı), 21,15: Tahsin ve arkadaşla- ri tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 2150: ORKESTRA: 1 - Riedinger: Passe temps, Ouverture, 2 - “Taehiikanky: Piaue Dame, 3 - Grek; Valse mşsterleuse, 4 - Sehumann: Abendiled, -5 - Wetzel: Conte indienne, 1245: Ajans haberleri, 23: Plâkla sololar, opera ve operet parça- Yarı, 23,0: Son haberler ve ertösi gü- nün programı, 23.30: SON. Ankara — Öğle reğriyatı: 1230 - 1250: > Akşam neşriyatı, » - 1920: Türk musikisi vo halk şarkıları (Leman ve arkadaşla” ri), 1930 - 1945: Saat ayarı ve arapça neşriyat, 1945 - 20,15; 'Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaş- ları), “20,18 - 2030: DEUM iktisnd ve ta- sarruf mevzuunda konuşma, 2040 - 21: Plâkla dans musikisi, 2i - 2115: Ajans haberleri, 2115 - 2155: Stüdyo orkestra- s: 1 - Lore: Ja spsin #ehwipsamrheln, 2 - Franz. Barcarole, 3 - Kalserin, 4 - Otovanni: Lied der wöhmut, Sing, Sing, Sing Vögeleyn. 21,85 - 22: Yarınki prog- ram ve istiklâl marjı, Avrupa programı Saat 20 de Viyana 20,25 de radyo balosu, üç or- kestranın İştirâkile — Berlin 20,10 da or- kestra konseri — Münih 20,10 da büyük Stuttgart -20,15 de 20 de danslar, “şarkılar, orkestra konseri — Natlonal 2045 de radyo orkestrası — Londra 20 de askeri nruzika ve sonra sü Viyana 21 de radyo balosuna devam — Deutsehlandsender 21 de karaya! o8- lencesi saat bire kadar deram — Berlin Zi de kurnavul eğlencesi 16 kadar de- vam — Breslav karnaval melodileri — Frankfurt 21 de Karnaval konseri — Hamburg 21,10 da gemici dansları — Lelpalg 21 de çeşii konser — Münih 21 de Karnaval öğleneslerine devam — Saar- brücken 21 de kamaval eğlenceleri — | Radio Toulouse 21,185 de filim ve aperet | havaları — Londra 2130da eğlenceli | konser — Hiversum 2155 de karnaval programı — Beromünster 21,15 de, orkestra konseri, Saat 22 de Alman istasyonları 22 de karnaval eğ- | lencelerine devam — Lyon P.T.T. 2230'da | salon muzikası — Paris P. T. 7. 2916 de | «Werthere operası — Radlo Paris 22,15 de | salon muzikası — Strasburg 2230 da | muhtelif opera kısımları — Radio Toulouse 2230 da karnaval eğlencesi — National ? 23'de opera komiklerden parçalar — Ro- | ma 22de senfonik konser — Milâno | 22 de muhtelif opera kısımları — Florans | 7240 da gitara konseri — Lüksemburg 225 de Mistingustt — Varşova 22 de | 'dans havaları — Bükreş 2246 de Rumen | baraları — Prag 22.20 de radyo orkes- trası — Peşte 2235 de çigan muzlkası. Saat 23 de Alman İstasyonları 23 de karnaval oğ- tencelerine 'devüm — Paris P, T. T. 33 de operaya devam — Radio Toulouse 2330 da eğlenceli muzika — Lüksemburg 23 de Karnaval akşamı — Varşova 23 de dansa devam — Soltens 23 de radyo orkestra- sı — Poşte 2339da çiran muzikası. Saat 24 den itibaren Alman istasyonları 24 de karnaval eğ- leneelerine ve dansa devam — Rado Toulouse 24,15 de konser, 135 de gece muzikası — National 2430 da piyano konseri — Londra 24 25 de dans müzi- kası — Roma 2425 de dans muzikası — Lüksemburg 2405 de radyo orkestrast — Peşte 26 de çizan murikasına devam, 2 de cazbant — Frankfurt ve Butigat 1 den $e kadar gece konseri, ? Mart S8R Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı; 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Plükla Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. daşları tarafından Türiç musikisi ve halk şarkıları, 2030: Haya raporu, 20,33; Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2045 Ne- zihe ve ir talmalan Sezilam Türbe kşarkıları, (Saat ayarı), 21,15: İbrahim 1 Mart 1938 KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli Sinan reise dayanılmaz Hepsine katlanmış, fakat bayılmıştı Filip şarap kadehini eline aldı: — Bu kadehi ağzıma götürdüğü zaman, aç fareleri şu «ölümden Yıl mazs ın sırtında gezdireceksiniz! Filip, $inanı * çok iyi tanıyordu. Onun cesaretinden Papaya bile bah- setmişti. Sinan (Kara Mihal) i ya- kaladıktan sonra, Filip ona bu adı vermişti. Zaten o bütün Türk de- nizellerinin ölümden yılmadığını, ateşe atıldığını bilirdi. Bunu deniz üstünde kendi gözlerile kaç kere gör- müştü. Filip: © — Bir insan, ölümden nasl kork- maz? Diye merak ediyordu. Ölüm... Bu, Filipin gözünde bü- yüyen, ona dehşet veren bir fırtına idi, O, bu fırtınaya tutulmaktan çok korkmakla beraber, ölbümle pençele- şen kimseleri uzaktan seyretmeyi, onların iztırabını yakından görmeyi pek severdi. Filipe, yanındaki korsanlar boş ye- re «Korkunç Filipp dememişlerdi! Ona: — Neronun torunu... Diyenler bile vardı. Korkunç Filip elindeki kadehi ya- vaş yavaş ağzına götürdü ve dudak- larına yapıştırdı. Tam. bu sırada cellâdın elinde tuttu- | ğu üç büyük ambar faresi - bunlar kaçmasın diye boyunlarından iple bağlanmıştı - Sinanın sırtında do- laşmağa başladı. Aç fareler, insan kanı içmekten değil, insan eti yemekten bile çekin- miyorlardı. Ambar fareleri her gün gemici- Jerle başbaşa ve koyun koyuna yat- mağa alışık olduklarından, Sinanın sırtında yadırgamadan dolaşıyorlar- Sinan gözlerini açarak bağırdı: — İşte buna kahbelik derler. ba- na mertçe, erkekçe ceza veriniz! Be- ni asınız! Filip kadehi midesine boşalttı. Ve gülmeğe başladı. Cellâdlar fareleri Sinanın sırtında süratle dolaştırıyorlar ve Sinan omuz- larını kaldırdıkça, zavallıyı mütema- diyen yumrukluyorlardı. Sinan, kabına sığamıyan civa gi bi, iplerin içinde bocalıyor, çırpını- yor ve bağırıyordu: — Alçaklar, köpekler, kahbeler... Filip omuzlarını direğe dayamış mütemadiyen gülüyordu. Bir aralık elini uzattı: Ağzından çıkan bu bir kelime, Tijellen'e «Romayı git yak!» diye ba- Eıran Neronun sesinden daha sert, daha korkunçtu. .. Geride duran bir başka cellâd, tel kamçıya sarıldı. İki kere: — Kurraaa,.. Kurraaa... Diye bağırarak, Sinanın ensesinde şaklattı. Sinan ürperdi. dı. Filip gözlerini açarak hayretle Si- nanın yüzüne baktı. ve elile işaret verdi: — Bir daha... Sinan gene sesini çıkarmadı. Filip hayretinden çıldıracaktı. — Bu adamın vücudü demirden mi?! Demek istiyen bir bakışla Sinanı süzüyordu. Azılı korsanın muavini: — «Türk; demirden, kayadan sağ- lamdıri» derlerdi, Çok doğru imiş... dedi, Filip yerinden kalktı. Sinanın ensesini ve çıplak omuzla- rını kemiren fareleri kamçının uci- le yere fırlattı. Ve üçüncü defa olarak: — Bir daha... Diye bağırdı... Fakat, cellâdın vur- masını beklemedi. 'Tel kamçıyı kor. sanın elinden aldı: — Neron hasımlarını üç kamçıda Diyerek, bütün kuvvetile kamçıyı Sinanın omuzlarına vurdu, fakat, bağırma- Deniz Romanı Tefrika No. 155 işkenceler yapıyorlardı. Artık Sinanın sesi çikmıyordu. Taş gibi... demir gibi sessiz ve hür reketsiz duruyordu. Bütün işkenceleri, bütün . acılar yenmiş gibiydi. Fakat bayılmıştı. Hem de hağırmadan, - yılmadan, yalyarmadan bayılmıştal * * Venediklilerin kürek cezaları çok ağırdı. Bacakları zincirlerle bağlı ol duğu halde gece gündüz kürek çek- mek kolay bir iş değildi, Bu ceza yak nız kürek çekmekten ve yıllarca gü“ heş görmiyerek yaşamaktan ibaret kalsaydı, gene tahammül edilebilir. di. Fakat, sabah akşam eski Romali “© gladyatörlerin kullandıkları tel kam- “ çılarla dayak yemek, işkencelerin en ağırı idi Kürek mahkümlarınn Sırtları tel kamçıdan nasırlaşmıştı. Derinin üstündeki çatlaklar çabuk kapansın diye deniz suyuna bir HiÇ karıştırıp mahkümların sırtlarına dö” kerlerdi. Sinan direkte baygın yatarken, iş" kence sırası ambara atılan öteki de- nizcilere gelmişti. Yusufla altı ar kadaşı birbirine iple bağlanmış olâ- rak karanlıkta yatıyordu. Güvertedeki cellâdlar, Sinandan sonra, Filipe yalvardılar: — Ötekileri de bize bırak... Bira$ sırtlarını okşıyalım. Filip şarabını içerek, başını dire” ğe dayadı. — İstediğinizi yapın. fakat, hiç birini öldürmeyin! Onları Papay& götüreceğim. Dedi ve derhal uykuya daldı. Hor- lamağa başladı. Filipin bir kaç adamı vardı Kİ, bunlar geminin içinde onun muha fızlarıydı.. Filip uyurken başı ucun da nöbet beklerlerdi. “ Mühim hâdiseler karşısında Fik pin çabuk uyanabilmesi ve ayılmasi İçin bu adamların her birinde biref Venedik çivisi vardı. Filip bu çivil& ri adamlarına verirken: — Eeni çabuk ayıltmak isterseniğ, bu çivileri yavaş yavaş bacaklarıma Ye kollarıma balirırsınız! Demişti. Venedik çivilerinin ÜÇ tane.sivri uçları vardı, Filip (Kars Mihal) vakasından > sonra - günün birinde ayni âkibele uğramaması için « bu tedbire baş vurmuştu. Fili pin uykusu çok ağırdı, Ancak bu çi vilerie ayılabilirdi. Bilhassa böyle sarhoş olunca... O gece gene sarhoş olmuştu. Korsanlar, gece sabaha kadar, £& mide şenlikler yaparak eğleniyorlaf dı. Denizellik tarihinde, denebilir Kİ, © güne kadar düşmanın yüzünü gü düren böyle bir hâdiseye raslanmi mıştı. Öyle ya.. Sinan gibi genç ve me” hur. bir Türk kâplanmı yakalayıp Papaya hediye etmek, Avrupalıların kim bilir ne kadar hoşuna gidecekti. Filip'in gemisinden kurtulabilecekler mi? Denizin dibinde müthiş bir gin dana benziyen ambarda fısıltılar VA dı, Yusuf, arkadaşlarına soruyordu: — Burada bizden başka bir kims9 var mı? Denizciler ürkek bir sesle: — Hayır. Bizden başka bir kims8” nin varlığını sezmiyoruz, diyorlardı fakat belli olmaz. Eelki bir köşedğ peler konuştuğumuzu dinliyen b yardır. Bir müddet sustular. Yavaş yavâf yerlerde sürünerek ve birbirini SÜ” rükliyerek bu küçük ambarn İ dolaştılar, araştırdılar, Yusuf: — Burada bizden başka kimse yok dedi. Ayaklarımız suya değiyor. G© minin dibindeyiz. Türk denizcilerinden biri şu fik ileri sürdü: — Buradan belki kaçabildiriz. F# kat, ölümü yenebilirsek... — Ne dedin.. kaçabilir miyiz? — Evet. Teknenin dibini delerek” (Arkası