1 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

1 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i |; i | i İstikbal harplerinde mühim ii eler düşüyor ii için Sul zaman zamanında da hazırlanmak lâzımdır İstikbalin harbi bir propaganda ve kimyevi maddeler harbi olacaktır. Düşman Umumi Harbde olduğun- an daha ziyade halkın ruh! birliği. hi ve zafer azmini propaganda vasi- fâlarile kırmağa çalışacak, tayyareler Vesaire vasıtasile yapacağı matbu (© kâğıdlar vasıtasile milletin ordusuna karşı duyduğu itimadı sarsmağa Bayret edecektir. Bundan başka s- hal imalâtın ve hayati merkezlerin tahribi suretile sivil halkın endişeye düşürülmesine ve heyecana kapık Kasına çalışılacaktır. * Kimyevi harb cephe gerisinde ka» lan vatandaşlara pek ağır vazifeler Yükliyecektir. Her ne kadar büyük bir #öhre karşı yapılacak bir tayyare hü- Cumunun yapacağı tahribat pek mü- balâğalı bir surette gözönüne getiri- Miyorsa da harb etmeğe alışık olmıyan 8ivİl halkın üzerinde hasıl edeceği ma- Devi tesir büyük olacaktır. Sivil hal kın bu gibi anlarda göstereceği me- İânetin esasların! sulh zamanında kurmalıdır ve halkı o anlara alıştır Mitlidir ki icabında kendisinden bek- lenilen vazifeleri yapabilsin ve alına- Cak tedbirleri alabilsin. Şu halde istikbalin harbi erkekle kadını ayni derecede harb davasına Sokacaktır. Erkeklerin elleri silâh tu- tan kısmı ordudâki vazifesini göre- / cektir. Bu erkekler kütlesi cephede Vatanın hududunu müdafaa ile meş- gul olacaktır. Ordunun motörleştirii- Miş bazı kısımları da tayyare hücum- Yarından hasıl olabilecek neticelerin Ölünce geçmek üzere memleketin Muhtelif kısımlarına yayılacaktır. Bu vaziyet karşısında kadına dü- Şen vazife neden ibarettir? Bazı mem- leketlerin askerlik kanunlarında harb halinde erkekle kadının vatana hiz- metie mükellef olduğunu kaydediyor. Kadının bu mükellefiyeti ne demek- ir? Kadın da erkek gibi teslih mi edilmelidir? Umumi Harbde Rusya d& teşkil edilen kadın taburları ve İs- Pâlıyadaki dahili harbe iştirak eden kadın kıtaları ile yapılan tecrübeler. den müsbet neticeler elde edilemedi, Kadın bütün teşekkülâtı itibarile zor- | Mu harb sanatinde kullanılmağa elve- rişli değildir. Onun için kadınların Mârbde köprüler, tüneller ve saire gi- bi yerleri korumak üzere silâhlandı- Milmaları fikri mânasızdır, O Balde sivil halka karşı düşmanın açacağı harbden en evvel müteessir olan kadını tedafül harbe karşı nasıl Yetiştirebiliriz? Umumi Harbde ka- dinlar yalnız hastabakıcılık gibi iş lerde kullanıldı. Halbuki topyekün harbde bu mahdud vazifeler kendi. İlğinden genişliyor. Kadınların bir Şok sahalarda bütün mânasile erkek- lerin yerine geçmeleri icab ediyor. Bir $ehre karşı büyük bir tayyare hücu- Mu yapıldığı zaman kadın bilfiil ça- Uişmalı, gaz harbine karşı alınacak tedbirleri, gaz maskesinin kullanıl. masını ve ilk tıbbi yardımı yapmayı bilmelidir. Bundan başka kadın bazı teknik sahalarda erkeğin vazifesini görme- Idir. Burada hatıra gelebilenler mü- himmat fabrikaları, gda yetiştiren müesseseler ve buna benzer yerlerdir. "Topyekün harbde işe yarıyabilecek bütün erkekler ya cephede veya cephe gerisinde Obulundurulacakları için harb patlak verdikten pek az sonra her sahada bir işçi eksikliği görüle- cektir. Bu eksikliği dolduracak olan- lar kadınlardır. Onlardan gerek sma imalâtta, gerekse iaşe işlerinde aza- mi surette istifade etmek mümkün olacaktır. Fakat kadından harb zamanında bu vazifeleri yapmasını bekliyebilmek için onu sulh zamanında her şeyden evvel ruhen harbe alıştırmak ve son- Ta dâ harbde göreceği vazifelere ame- Ii ve fenni tarzda yetiştirmek lâzım- dır. Her şeyden evvel ruhen alıştır. maktan bahsediyoruz, çünkü topye- kün harb kahraman bir kadın nesli- nin yetişmiş olmasını icab ettirir. Harbde kadınlara yükletilecek olan vazifelerin müthiş ağırlığı ve tenev- vüü gözönüne getirilecek olursa bu müşkülâtın başarılması için terbiye görmüş bir mukavemet kuvveti lâzım olduğu anlaşılır. Harb halinde kadının ruhi haleti tasavvur edilsin: Kocasından, kardeş- lerinden veya oğullarından ayrılmış, evinde daimi bir endişe içinde yaşı- yor. Gece ve gündüz tayyare hücum- larının tehdidi altında eziliyor, har- vu, Malatya Bvkar müdürlüğü mektep talebelerin öğle yemeği vermek sure '© yardımlarda bulunmuştur. Yukarda Cumhuriyet okulu talebelerinden &rup Evkaf müdürlüğünde vetilen öğle yemeğinde görünmektedir. kadiiira bin fecaatine hiç alışmamış, devletin emrettiği vazifeleri, evvelinden öğre- tilmediği için, yapmak hususunda be- ceriksizlik gösteriyor. bü vaziyette kulağına akseden en heyecanlı şayi- alara derhal inanmakta hiç tereddüd etmiyor. Bu haller öyle ağır yüklerdir ki kadının azim ve sebatını kırar. Onun için kadınlarımız, daha sulh zamanında harbin doğurabileceği her türlü vaziyetlere göre ruhan alıştırıl. malıdırlar, Harb başlangıcında iste- nildiği kadar propaganda yapılsın, bunların hiç birisi sulh zamanında ihmal olunan şeylerin yerine geçemez. Kadınların harbe hazırlanmaları için en birinci vasıta olarak filimlerden bahsolunuyor. Bu filimlerde kadınla- ra harbden doğacak bütün fecaatlerin gösterilmesi İüzumu fleri sürülüyor. Her şeyden evvel bir şehre karşı yapı- lacak hava hücumunun nasıl cereyan edeceği gösterilmelidir, deniliyor. Fi- mde gösterilecek bu fecaatler esna- sında bir kadımın da rol oynaması ve o kadının bütün o fecaatlere kahra- manca göğüs germesi isteniliyor. O suretle ki harb filimlerini görecek olan her kadında şu fikir hâkim ol sun: Şayed bir harb zuhur ederse ben de filimdeki bu kadın gibi kuvvetli ve kahraman olacağım. Japonya son zamanlardaki muvaf- #akıyetlerini ana vatanda yetiştirdiği sert seciyeli, mütehammil ve ruhan kuvvetli kadınlara borçludur. Her kadın, Japon kadını gibi, en yakın akrabasının ve taallükatının cephe- de bulunduğunu bilmekle iftihar et- melidir. O da, vatanın nihai zaferi için doğurduğu oğlunu, dünyada mev» cud.olan bu en mymetli mevcudiyeti, gene vatan Için feda etmekle gurur- lanmalıdır. Vatan için ölmeği anadan öğrenen askerlerden mürekkeb olan Japon ordusu onun için yenilemiyor. Analar, kız kardeşler ve eşler cephede- ki oğullarına, kardeşlerine ve kocala- rma «vatan için öln tarzında mektup- lar yazıyorlar, Kadın yalnız ruhan değil, bedenen de çevikleştirilmelidir. Bunda iki ga- ye vardır: Birisi kadını topyekün har- bin bütün meşakkatlerine karşı ta- hammül edebilecek ve hastalıklara karşı mukavemet gösterebilecek bir hale getirmek, diğeri de her sporcu bilir ki çelikleşen bir vücud her türlü darbedelere karşı cılız bir vücudden da- ha ziyade mukavemetlidir. Bu sebeb- le kadın sporlarında vücudü çevikleş- tirme barekâtile beraber cesareti, ka- tılığı ve metaneti artıran hareketler de kabul edilmelidir. Maksadımız ka- dınların bütün mânasile harb sporu- na alıştırılması değildir. Dağcılık. ki, kürek çekme, bisiklete binme, yüzme ve saire gibi sporlar kâfidir. Bir memleketin bütün kadınlarını ihata edebilecek ve yukarıda yazdığı- muz işleri görebilecek teşkilâtı yalnız devletten beklemek doğru değildir, çünkü mümkün değildir. Bunlar, memlekette kadın teşkilâtının üre- mesi ve bu teşkilâtın bütün kadınları kavraması, kadınlar arasında tenvir, terbiye ve teşvik konferansları vermö- sl sayesinde tatbiki kabil olan Şeyler- dir. İş yalnız bu konferanslara kal- mamalı, devletin yardımile ameli ve fenni tatbikat ta gösterilmelidir. Her kadın hiç olmazsa yaralıya sargıyı saracak ve ilk tabbi yardımı yapabile- cek birhale getirilmelidir. Ondan sonra hava hücumlarına karşı korun- ma usullerini esaslı bir surette öğren- melidir. Bütün ruhi şartlar yerine ge- tirildikten ve teşkilât tamamlandırı!. dıktan sonra fenni terbiyeye geçme- Midir. Maksad şoven fikirli kadınlar yetiş- tirmek ve gelecek harb için propagan- millet için ne mâna ifade ettiği evve- linden anlaşılmış olmalıdır. A, C.D, Yazan ve resimlerini yapan: Cemal Nadir ———— No.15 Elektrik İhsan O sabah iskele memurunun odası- nın önü mahşer gibi idi Keenne Büyük Harb seneleri. ve millet vesi- ka ile erzak alıyor!.. Nerdeyse küçücük baraka kalaba- lığın ortasında eriyip kaybolacak! Kalabalık çem- berinin dışında kalanlar ileriyi görebilmek için biribirlerinin üs- tüne zıplıyorlar!. Bazısı da gözle- herkes şu dakikada bir zürafe yahut bir devekuşu olmadığına pişmani!.. Ne var, ne oluyor, diye ben de s0- kuldüm. Sokuldum değil, renk renk kumaştan yapılmış şişkin, yamalı bir bohçaya benziyen bu insan yığınının Üstüne yeni bir yama gibi yapıştım!.. Küçükken, kıraat kitabında bir hi- kâye okumuştum, biri uzun, biri kısa boylu iki buğday başağının hikâyesil; Uzun boylu ba- şak yanındaki ki- A sa boylu başağa : tepeden bakar ve böbürlenirmiş: — Hey, der- miş, bir benim boyuma, bir de seninkine bak! ölçüşsek acı acı bunu hatırlar ve «Al lah vere de artık uzamasamli» diye dua ederdim, ama boy da tıpkı şöh- ret gibi, servet gibi sınır tanımıyor, bir kere başladı mı, gidiyor!.. Fakat o sabah. iskele meydanında- ki kalabalığın tepesinden rahatça beğ vi burada, bütün hizmetle- rinden bir de kalbur hizmetini gö- rüyor!.. Becerikli insanlarla becerik- sizleri ayırd eden bir kalbur!.. Yeni çıkarılan cesed de kimbilir hangi beceriksizin kalbur altına gi- den nâşı mağfiret nakşıdıri> diye kendi kendime söylenirken kulağıma «Elektrik İhsan» ismi çalındı Birden elektrik çarpmışa döndüm. İhsanla daha dün sabah beraber- dik, Güzel güzel konuştuk. Bana ta- sarladığı işlerden bahsetti, halinde hiç bir tuhaflık yoktu!.. Canına kıydı desem, sebeb ne ola- bilir? Oğlan âşık değildil.. Bir veznedar falan da değildi ki paraları yedi de gitti diyelim!.. Öyle hassas, nane mol- la da değildi ki bir hiç yüzünden bu işi yapmış olsun!.. Yüzmek için de denize girmiş olamaz, çünkü İhsanın yıkandığı günler bayramlar gibi sa- Çaresiz, var kuvveti bazuya verip kalabalığın arasında bir delik açtım. Ve bir burgu gibi sağa sola sapmadan hedefi buldum!.. İskele memurunun odasındaydım. Tek pencereli, loş bir oda. Ortada yere serilmiş çuvalların üstünde bir ce- e da iki yalın ayak kayıkçı ile bir polis, bir de iskele me- murundan başka kimse yok.. Dışarı- nın Kalabalığı odanın ancak kapısına kadar gelebiliyor. Damdan düşercesine odaya girdiği- mi gören polis şaşırdı, kalemini zabıt varakasından kaldırmadan yüzüme baktı ve: — Bir şey mi söyliyeceksiniz?.. di. ye sordu. Ben ondan daha şaşkındım, Ne söy- liyeceğimi bilmiyordum: — Şey.. efendim... diye kekeledim... EL şükür polis imdadıma yetişti: İhsanın akrabası falan mısınız? diyerek yerde yatan cesedi işaret © a ai e li, izim dağ ama, işte onun gibi bir şey!.. Çok ya- kım arkadaşıyım!.. Cesedin yanına sokuldum: — Eğer müsaade ederseniz... Polis leb demeden leblebiyi anlıyan bir adam olmalı ki: — Görmek mi istiyorsunuz?.. diye- rek yüzüme baktı, — Evet, dedim, bu zavallının bizim İhsan olup olmadığını merak ediyo- | | | l

Bu sayıdan diğer sayfalar: