atib Şevki artık kendisile müte- madiyen oynıyan bu kadına Sinan dedirtebilirdi. Ona yâr olan ka» der, ummadığı esrarı, hiç beklemediği bir günde önüne serivermişti, Şimdi o hain ve güzel kadını elde etmek ih- timali pek çoktu. Zira Galibe vaktile erkeğe şöyle dememiş miydi: Ah, mesud ol- masaydım... Ratib, bahtiyar bir zevceyi sevmek İelâketine uğradı- ğı için talihsizliği- ne yanarken genç kadın gülerek ilâ- ve ederdi: — Şayed kocam beni aldatsa!., Delikanlı bu te- menniye gayriih- tiyari dudak bük- müştü. Doğrusu kendi saadeti için bir yuvanın da yı- kılmasını isteme7- di, Sadece şöyle ce- yap vermişti: — Olabilir... Ola- — işlerdir bun- OGalibe: «Bu eve yabancı kadınlar geliyor mu?s diye ilm derhal: — İşte o zaman sizinim! - demişti, Ve daha yavaş, daha tatlı bir sesle fısıldamıştı: Böylelikle ona karşı kendisinin de zâafı olduğunu ihsas ediyordu. Zira bu genç kadın için, erkekleri kendisi- ne cezbetmek bir zevkti. ... R atib Şevki, Yalova seyahatinden avdette bu geçmiş günleri hatır- yordu. İçinde büyük bir ümid ka- barmıştı. Galibenin hayali gözlerinin önünde tecessüm etti. O, İstanbulun en zarif, en şık kadınlarındandı. Her baloda, her ziyafette ismi geçer, her- kes bu müstesna kadını tanımakla, davet etmekle iftihar duyardı. Cidden de güzeldi. Altın gibi saçları, pembe beyaz teni, neşeli ve çapkın bakışları, mevzun endamı bütün erkekleri hay- ran bırakırdı. Pek o kadar genç değildi. Fakat ta- biat kendisine öyle bir cazibe vermiş- ti ki, insan biran bile onun yaşını dü- şünmezdi. Etrafını ordu halinde sa- ran, âşıklarının hiçbirini - nevmidiye sürüklemez, fakat onlara fazla da yüz vermezdi. Ratib Şevki, âşık olmağa başladığı zaman Galibe tarafından daima ilti- fat gördü, Fakat buna rağmen kadın, münasebetlerinin samimi bir dostluk hududunu aşamıyacağını da açıkça söyledi. Bununla beraber, bir gün Ra- tible Boğaziçine kadar bir gezinti yap- mağa razı oldu. Hattâ bir kere hafifçe yanağından öptürmeğe de müsaade etti. Delikanlı bütün safiyetile sormuş- tu: — Mademki bu kadar mesudsunuz, o Kalde niçin benimle gezmeğe geldi- niz? — Çünkü insan saadetine karşı ka- maatkâr olamaz. daha fazlasını ister, — Benim olsaniz o saadet bana kâ- fidir, — Şimdi öyle söylüyorsunuz. İnsan- lar daima mevcuddan fazlasını ister. Ve bu fazlalık şudur: Başkasının sizi sevmesi. - Ah Galibe ah... Ateşle çok oynu- yorsun... Bir gün sen de yanacaksın... -— Yandığım gün haber veririm. Ve gene, melek gibi tebessüm gt- mişti, Delikanlı, günden güne coşan bir aşkla bu kadına bağlanmaktaydı. Bir zaman Galibe, kocasile Avrupa seya- hatine çıkmıştı. Ratib hariciye me- muru olduğu için, hükümet onu ecne- bi memleketlerden birine tayin etti. Genç adam bir türlü Türkiyeden ay- rılmağa karar veremiyordu. Kadına mektup yazdı; onun fikrini sordu. Galibeden uzun, romantik fakat man- kin ertesi gün, müstacel bir telgrafla, kadın, katiyyen gitmemesini, Türkiz yeden ayrılmamasını bildirdi. Ve ar- kadari gelen bir mektupta «siz bura- da kalırsanız dostluğumuz ebediyen devam edecektir» diyordu. Ratib, hastalık bahane ederek izin istedi. Hattâ metresi olan bar artisti ile de münasebetini kesti. Ama, Gali- 9, bu fedaklrlıkları mühimsemedi; elki de etmiştim. Lâkin mazeret serdederek gelmedi, — Size başka bir şey söylemedi mi? Bu muhavere sıkıcı olmağa başlar mıştı. Ratib iyi bir diplomatlı. Cüm- leleri çevirmesini bilirdi, — Kendisine bir şey sormadım! - © dedi. Adnan biran süküt etti, Sonra cesa- Mİ retini toplamış gibi, — Yili'nin dostu imişsiniz gibi gö rünmek İster misiniz? Bekârsınız, Hem bu işin cakası da var! 4 Bu teklit delikanlıyı şaşırttı. O, ya- vaş yavaş, işin içyüzünü anlamağa başlamıştı: Muhakkak evde bir vaka olmuş... Fakat bu allevi meseleye ka- rışmak istemiyordu. Terbiyeli ve müb- hem bir cevap buldu: — Elde edemediğim muvaffakıyet- lerle asla öğünmemişimdir. Hattâ el- de ettiklerimle bile... Süküt daimi prensipimdir. istintak etti. — Canım... Bir dansöz için bu kas dar itina deymez. o, böyle şeyleri gayet tabit buluyordu. Bazan genç erkeğe son derece yar kınlık gösteriyor, kaçamak bir kaç öpücüğe müsaade ediyor, fakat bazan da ondan âdeta kaçınıyor, kaçıyordu. akat artık Ratib bu oynak kadını mutlak elde edecekti. Elinde bü- yük bir silâh vardı. Yalovadayken Galibenin kocası Adnan'ı bir Macar artistile bereber görmüştü. Bu artist, o sıralarda İstanbulun en parlak dan- söziydi. Adnan Macar kadınını Yalo- vada otele yerleştirdikten sonra bir iki gün için Bursadaki bir işini taki- be gitmişti. Kadınla o kadar meşgul- dü ki, Ratibin mevcudiyetini fark bile etmemişti. Artist Ratibi de tanırdı. Hattâ onu bir gün, bir öğle yemeğine kendi sofrasına davet etti. Ratib de ertesi gece, bilmukabele onu kendi oteline çağırdı. Lâkin akşam üstü ka- dından bir tezkere aldı: «Adnan Dik- men geldi. Gelemiyeceğim!» diyip mâ- zeret beyan ediyordu. İşte, kendiliğinden fırsat doğmuş, eline büyük bir silâh geçmişti: Yazılı bir vesika... O, bu mektubu Galibeye gösterecek, genç kadın kocasının ihanetini anla- yınca tereddüdsüz vadinde duracaktı. Ratib buna emindi. Genç erkek, elinde tezkere, uzun uzadıya hayale daldı: Sevgilisini göz- leri önünde canlandırdı. Onun bütün hususi hayatını da düşündü. Galibe- nin, bu flörtçü, bu çapkın kadının bir de bambaşka cephesi vardı: O; gayet mükemmel bir ev kadını, bir anneydi. Çocuklarile meşgul olur, ailesinin idaresini tanzim eder, günü gününe hesaplarını tutar, evinde saf, temiz, sakin bir hayat yaşardı. Ratibin içinde acı bir şey sızladı. Onun bu alle saadetini egolsiçe yık- ması doğru mıydı? Kadın, yuvasına, saadetine alışmıştı. Ratib biran tered- düd etti: Hayır, o, Galibeyi o kadar seviyordu ki, kendi hissini öldürecek ve karşısındaki kadının haberi olma- dan ona en büyük fedakârlığı yapa- caktı, Mahud tezkereyi aldı. Sobanın ate- şine doğru yaklaştırdı. Fakat yakma- dı. Zira, ihtiyatkâr bir insandı. Bekli- yecekti. Şimdilik bu silâhı kullanmı- yacaktı. Fakat hayat belli olmaz.. Bekliyecekti! — Bu artist yüksek bir dansözdür, Aşıklarını kendi seçer. Olur şey değil! Bu Adnan da ne ga- rib adamdı. Metresini başkasına ne kolaylıkla ciro etmek usulünü bul- muştu. Maamafih, teklifinin arkasın- hem ve mânasız sözlerden sonra, Ga- Mbenin kocası, birden, bomba gibi patladı: Samimi bir hararetle: — Dinle beni Ratib! - dedi, - Bilirim ki karıma karşı bü; vardır. Beni de belki biraz seversin. Beni kurtarmalısın. Herhalde mesele- yi anlamışsındır. Evet, ben bu Lili için, geçici bir heves duydum. Erkek- Jer bazan hislerini yenemezler. Fakat sana yemin ederim ki, izdivacımdan- beri, bu, ilk ihanetimdir. Yalovadan ayrı vapurlarla avdet ettik. Ertesi gün — Ne yazılı imiş acabe? — «Seni yarın akşam bekliyorum. Unutma. Yalova seyahatim iyi geçti, Lili» diye bir telgraf... Esasen yalnız imza yetişmez mi? Karım fena halde asabileşti. İşte o zaman ben de karı- ma bu kadının dostu sen olduğunu ve beni yemeğe birlikte çağırdığınızı söyledim. — Bu, delilik yahu... Ben! Ne mü- nasebet? — Yok, o kadar delilik değil... Sen Yalovadan gelmiyor musun? Bense Bursaya işlerim için gittim. Ratib afallamıştı. Galibenin kocası, kendini kurtarmak için ona nasıl bir oyun oynuyordu? Helecanla sordu: — Galibe hanım bu sözlere inandı mı? — Pek inanmadı. Seni isticvab ede- cek. Zira sana emniyeti varmış. Belki telefon eder, seni çağırır. Yahut ihti- mal büraya bile gelir. Bunu bildiğim için saha erkenden koştum: Meseleyi anlatayım diye... İşte şimdi her şeyi biliyorsun; hemen kaçayım. Beni bus rada görürse mahvoldum. Allah aşkı- na vaadet dostum: Beni bu sıkıntıdan kurtaracaksın, değil mi?... Ben karı- ma perestiş ederim, O, benim bütün hayatımdır. Ancak onun mevcudiyeti benim varlığımı temin eder. Bir anlık çılgınlığım on iki senelik bağı köpa- rırsa doğru mu? Ne olur? Kuzum ba- na yardım edin. Beni kurtarın. Haydi, Adnan, pürtelâş çıktı. Ratib de, Ga- ... eklemesi uzun sürmedi. Ertesi sabah, münasebetsiz bir sa- atte Adnan kapısını çaldı. Helecan içindeydi. Hatır sormadan, damdan düşer gibi, telâşla dedi ki; Se Siz yakında Yalovaya gittiniz Binen tn çaldı. Sevgili, — Evet. Oradan yeni geliyorum. iin geçmi tadı görü. — Dün mü döndünüz? 0. Üzüntüsüne , ne yüzünün, BE elma ayn e — Ben, dün, mâl etmişti. Fakat onu İyi tanı- Biraz tereddüd etti, Sonra tekrar Kr dağı için, endişesini aramakta güç- — Evet, Hattâ sizi de gördüm. Onu otele yerleştirip Bursaya, gittiniz. 2 m Tek em — Matmazel Lü!'yi yalnız olduğu için, akşam yemeğine otelme daref hikâyeler neşredeceğiz. da bir sır gizliydi. Bu tereddüdlü, müp- Büyük Hikâyelerimiz Haftada birkaç gün bu tarzdâ seçilmiş büyük Büyük Hikâye sevmek I dük çekmedi. —0000.: Pek güzel apartımaninız var. Zevk sahibi imişsiniz, Zaten bilir- dim ya... — Şimdiye kadar buraya niçin gel- medin? Tatlı tebessümile: - Fena tesadüflerden korkarım da | Kadın irkildi. Ratib bu telmihin tehlikeli olduğunu anladı. Gelibe sor- du: — Demek burada münasebetsiz te- sadüfler olamaz öyle mi? Siz, hür bir erkeksiniz. Bana sadık kalmanızı hiç bir zaman istememişimdir. Erkek, cevabını hazırlamıştı: — Herhalde gelmeden evvel ziyare- tini haber verirdin. — Demek buraya kadınlar gelip gi- diyor? İİ —Bazan.. * — Metresleriniz mi? — Ahbablarım dâ... Erkek, ihtiyatlı davranıyor, kaça- maklı sözler söylüyordu. Fakat kadı- nın bu oyunu uzatmak İstemediği bel- liydi. Aynanın karşısına geçti. Şapka- sını çıkardı. Âdeta yerleşiyordu. Ratib onun bütün harekâtını sessizce takib ediyordu. — Beni öpmiyecek misin, kuzum?... Bugün ne tuhaf halin var!... — Müsaadeni bekliyordum, Galib... Hem de bu ilk ziyaretin beni âdeta şaşırttı. — Seninim işte... Anlamadın mı? * — Bunu ne kadar lâkaydi ile söylü- yorsun, Gelibe! Benim bütün saade- timi ihtiva eden sözleri bu derece sü- künla söyleyişine şaşıyorum. — Nasıl söyliyecektim? — Şayed cidden hissederek söylesen dudaklarınla söylerdin. Dudak ucile değil! s— Biliyorsun ki ben doğru bir insa- nım... Sana ne vaadetmiştim? 'Ratib karşısındaki kadının bir mu- amma İle üzüldüğünü hissediyordu, İmdadına yetişmek istedi; — Böyle bir şeyi ne zaman vaadet- miştin, Galibe? Sen bana her zaman pek derin bir şefkat gösterdin.. Bu benim için hayatımın yeknasaklığını aydınlatan en tatlı ışıktı. — Yooo... Ben sana «kocam beni aldatır ve bedbaht olursam kendimi hür telâkki eder ve senin olurum!» demiştim. İşte o an geldi. — Hem bedbahtlık, hem de aldatıl- mak... Bu iki felâket te mi başina gel- dı? Genç kadın, hazin bir yüzle: — Hayır, bedbaht değilim. Fakat değersiz bir kadınla aldatıldım... Bir ecnebi dansözle... “ — Bir ecnebi dansözü mü? İsmini biliyor musun? — Elbette... Lili... Delikanlı, artık kararını vermişti: Mücadeleye atıldı! — Yok canım, Galibe... Lili deme. — Neden? — Çünkü Lili benim metresimdir. /Her sırrımı söylemeğe beni mecbur ediyorsun. Filhakika kocan Yalovada onu gördü ve son akşam birlikte ye- mek yedik. Senin kulağına gelen, bu buluşmanın dedikodularıdır.. Başka delilin yoksa - çok teessüf edeceğim ama - bu benim aleyhime olmakla be- raber, inkâr edemem... Bilirsin ki ben de sana karşı dalma doğru söyliyen Galibenin yüzüne tatlı bir pembelik geldi. Demek kocasının sadakatine 'bu kadar ehemmiyet veriyor ha?... O halde Ratib onun kalbinde, onun kü- çücük kafasında ne kadar mânasız bir yer tutuyordu!... Genç kadın ısrar etmek istedi: — Ama elimde bir vesika var, “ — Ne gibi? — Ö kadının bir telgrafı, — Ne yazılı? — «Yalovadan geldim!» diyor, Ko- budur! Nakleden: camı yemeğe davet ediyor. döndük. Adnan'ı yeme; — Evet. Ko: ledi, Lâ” kin telgrafın” aşka bir ahenk vardı. Genç kadın biran düşündü. Sonra erkeğe yaklaşarak: — Bu Lili'nin hakikaten sana ait olduğuna dair yemin eder misin? Erkek işkence içindeydi. Fakat dai- ma her yerde kendini idare etmeğe hissiyatına hâkim olmağa alıştığı için, ©“ manen duyduğu en büyük acıya rağ © men yemin etti. O zaman kadın tatlı tatlı gülerek” içini çekti: v — Ne de olsa gene yazık! i Ne demek istiyordu? Ratib bunu anlamak için zahmet çekmedi. Zirâ Galibe ilâve etti: — Çünkü o kadın kocamın metresi olsaydı ben de senin olacaktım. — Bunun böyle olmadığına teessüf mü ediyorsun? — Belki... Fakat erkek biraz evvel ıztırab için- de ekşimiş olan yüzü hatırladı. Galibe, karşısındakine ne kadar acı verdiğini bilmediğinden başladığı üzücü istins taka devam etli: — Bu dansöz çok mu güzel? — Oldukça. * — Benden güzel mi? — Başka tarzda, a — Resmini göstersene bakalım? — O'da senin ahlâktadır... Katiyyen shbablarına resim vermez. — Çok garib şey. Kadın tebessüm etti ve çapkın bit bakışla erkeği süzerek: i — Kocam Lili'ye kur yapsaydı sen den iyi bir intikam almış olurdu. — Ne intikamı? — Senelerdenberi onu seninle alda tıyorum. — Aman! Ne aldatma!... — Neden aldatma olmasın?... Bera” ber bulunmaktarı büyük bir zevk du- yuyoruz... Bak, o kadar zevk duyuyo- Tum ki, buradan bile bir türlü gidemi- . yorum... Ama bugün senin bana karşi bir soğukluğun var... Ben buraya bü- tün silâhlarımı bırakarak gelmiştim. Senin omuzuna dayanmağa ihtiya” cım vardı. Sen beni ittin. — İtmedim Galibe... — Evet, sen kendine beni cezbetmek için bütün kabahati kocamın üzerine atabilirdin. Beni cidden sevmiş olsay“ dın, işte bunu yapardın. İnsan haki» ki bir aşkla severse her çareye baş vurur, Erkek, şaşalamış, kadına bakıyor» — © du: i — Aman Galibe... Bu sözleri nasil söyliyebiliyorsun? Her zaman sen ben“ den kaçmaz miydın? — Artık kaçmak istemiyordum. Sevgilisinin kocasını kurtarmak için, nefsi üzerine yaptığı tazyik sinir lerini o kadar bozmuştu ki, kadının fettanlığı artık onu isyan ettirdi. — Galibe... Dinle beni!... Artık a$- 'kımla böyle oynama... — Aşkımızla... — Yok... Aşkımla... Buraya, koca nın ihanetini hisseder etmez, heyecan ve asabiyetle geldin... Endişenin boş“ Tuğunu anlayınca neşelendin. Şimdi beni üzerek eğlenmek istiyorsun. BU ayıbdır; sana yakışmaz. Galibe yerinden kalktı. Şapkasını başına geçirdi. — Hakkın var, dostum. Fakat ko camın bana karşı sadakati seni üz“ meyince, biraz hainlik yaptım. Dansöf seni o kadar meşgul ediyor ki, sene“ lerdenberi inliyerek, ağlıyarak çağır” dığın saadet ayağına geldiği halde onu teptin. Doğrusu bana gösterdiği! lâkaydi yerine kurnaz olmanı tercih ederdim. — Lâkaydi mi? Ve sonra, bedbaht bir sesle ilke yi etti: (Devamı 11 inci sahifede) EEE FL TE. SLERLER ER. İİİ e E.BEM, AB... j pa BEY. HE. İse.