: p £ li i K ; i Ni 1 iz “Piyasada durgunluk - İhracat madde- lerinin vaziyeti - Yaş meyva ihracı İşi Bayram münasebetils piyasalar kapalıydi. Fakat bayram günlerinde bile küçük ticarethanelerde, bilhassa giyecek eşyası satan dükkânlarda ge- ne büyük bir faaliyet-göze çarpıyordu. Bundan evvelki yazılarımızda da yaz- dığımız gibi, bayramdan,evvelki gün- ler, giyecek eşyası satan'piyasa için en hararetli günlerdi. Bu hararetli Satıştan sonra bir sükünet devresi başlamıştır. Çünkü giyeöeğe ihtiyacı olan kimseler, bayram münasebetile, bunu tedarik etmişlerdir. Şimdi giyecek eşyası yapan fabri- kalar her zamanki gibi mutad çalış- malarına başlamışlardır. Fakat böy- le olmakla beraber, giyecek eşyası yapan fabrikalar arasında büyük si- parişler alanlar çoktur. Bilhassa köy- lü giyeceği üzerine, trikotaj, ve renkli pamuklu dokumaları yapan fabrika- lar çok çalışıyorlar. Yiyecek maddeleri ; piyasasına ge- nce, bayramdan sonra hararetli alış veriş sırası bu müesseselere gelmiş- tir. Fakat piyasa henüz durgundur. Kışın fazla mikdarda sarfedilen ku- ru sebze fiatleri, tüccarı memnun edecek derecede canlı değildir. Alâ- kadarların söylediğine göre, havala- Tın iyi gitmesi yüzünden bu gibi mad- deler pek az sarfedilmektedir. Bayram münasebetle, istihsal mın- takalarından az mal gelmesi yüzün- den flatlerde düşkünlük olmaması, biraz pahalılık lâzım gelirdi. Halbuki böyle olmamıştır. Piyasada sebebi anlaşılmıyan garib bir durgunluk his- sedilmektedir. İhracat maddelerimizin vaziyeti Yukarıda yazdığımız gibi, bayram münasebetile, ihracat işlerile uğra- şan büyük müesseseler kapalıydı. Fa- kat bu kapalı günler zarfında, piya- sa yerlerindeki kahvelerde flat anlaş- maları, yeni siparişler hakkında ha- vadis almak, pazarlıklar yapmak suretile tüccar toplantılarına tesadüf edilmiştir. Bu gibi toplantılarda, bay- ramdan sonra işlerin nasıl başlıya- cağı, piyasaların nasıl açılacağı an- laşılır, Tüccar mahafilinde fındık hakkında iyi haberler ortaya çıkmış» tır, Fındık tacirlerinin, fiat hususun- da aralarında bir anlaşma yaparak dış memleketlerden gelen aşağı ta- leplere mukavemet edeceklerinden bahsolunmaktadır. Fakat bu da na- zarıi mahiyette kalmaktadır. Bizde, tüccarın bir araya gelerek birlik yap- ması meselesi her zaman olduğu gi- bi devlet müdahalesine bağlıdır. Alâ- kadarlar bunu devletten bekliyorlar. / Tütün hakkında piyasada yeni bir şey yoktur. Yalnız Polonya rejisi piyasa ile alâkadar olmaktadır. Al- manyadan yeni taleplerin başlıyaca- ğına dair çıkan havadislerin arkası gelmemiştir. Maamafih Alman piya- #ası işlenmemiş tütünü tercih etmek- tedir. İşlenmemiş tütün ihracatı son senelerde pek taammüm ediyor. Yal- nız Çekoslovakya ile yaptığımız tica- ret anlaşması mucibince 250 bin ki- lo işlenmiş tütün satıyoruz. Fakat bu kâfi değildir. Diğer memleketlere de işlenmiş tütün satmağa çalışma- ıyız. Çünkü tütün işlemesi yüzün- den Türkiye depolarında ameleyi geçindirmek ve bu kütleye iş bulmak mecburiyetindeyiz. Tütün piyasasile İsveç firmaların- dan başka, pek az mikdarda İtalyan firmaları da alâkadardırlar Tiftik, yapağı, pamük gibi doku- Bu itibarla işler tekrar canlanacak” tır. Pamuk piyasasi iyi bir devre geçi- , Tiyor. Iğdır pamuklarına rağbet çok- | Yaş meyva ticareti Kışlık yaş meyva piyasasında he- nüz büyük işler başlamamıştır. Yaş meyvanin ihracat ticareti, yeni bir ticaret şubesidir. Şimdiye kadar bu ticaret şubesine karşı büyük ümld- ler besliyorduk. Geçen sene az iş ol- duğu zaman, bunu bir tecrübe dev- resi addederek bütün ümidimizi ge- lecek seneye bağlamıştık. Halbuki bu sene yaş meyva sahasındaki işler geçen seneye nisbetle pek azdır. El- ma, portakal, geçen seneki kadar ih- raç edilemiyor. Geçen sene, Rizenin ekşi elmaları, Almanyada büyük bir rağbet görmüştü, bu sene taleb hem azdır, hem de verilen fiat pek aşağı- dır. Portakal ticareti henüz hararetli bir devreye girmemiştir. Şimdiye ka- dar en ziyade istekler İsviçreden ya- pılmaktadır. Alman talepleri pek az- dır. Birde,her seneki müşterimiz olan Sovyet Rusya vardır. Sovyetler de henüz mal almamışlardır. Dışarı dan yaş meyvalara olan taleplerin azlığı yüzünden, iç piyasada flatlerin ucuz olması lâzım gelirdi. Halbuki elma fiatleri gene pahalıdır. Yağ fiatleri Yeni senenin mahsulü zeytinyağı piyasaya gelmiştir. Fakat bunlar en ziyade sabunluk yağlardır. Yemeklik torba yağları için bir iki hafta daha beklemek lâzımdır. Zeytinyağı. fiatle- rinde hafif bir düşkünlük göze çarp- maktadır. Fakat bakkal dükkünla- rında hâlâ zeytinyağı 60 - 65 kuruş- tur. 'Tereyağlarına gelince, Trabzon yağ- larının fiatinde değişiklik yoktur. Piyasaya bol mikdarda Kars yağı gelmektedir. Bu mallar, fiatleri Kir- maktadır. Urfa yağlarının fiatlerinde de pek az mikdarda ucuzluk vardır. En iyi Urfa yağı toplan 95 kuruştur. Eritilmiş Kars yağları da Urfa namı altında satılıyor. — H.A Fransada takip edilen bir cinayet davası (Baş tarafı Tinci sahifede) — Jüri Azası, bu sözlere dikkat edin... diye bağırmıştır. Bunun üze- rine şu muhavere olmuştur: Reis — Metr Thaon size söz ver- medim. Avukat — Affedersiniz, söz söyle- medim, biraz yüksek sesle düşün- düm. Reis — Bundan sonra daha alçak sesle düşünün! Mahkemenin kararı Müddeitumumi suçlunun mahkü- miyetini istemiştir. Fakat verilecek cezanın tayinini mahkemeye bırak- mıştır, Müddetumumi «Ortada bir cü- rüm var. Suçlu da cürmünü itiraf etti. Bu cürüm cezasız kalmamalıdır. Yal- niz hafif bir ceza da olsa kâfidir. de- miştir. Suçlunun avukatı berset tale- binde bulunmuştur. Tayyarecinin ve- kili de beraet talebinde bulunmuştur. Avukat demiştir ki: — Bu zavallı kadına merhamet edin. Çok azap ve Iztırap çekti ve elân çekiyor. Bu akşam bu eski sa. rayın merdivenlerinden serbes ola Tak insin. Eğer kendisine raslarsam önünde merhametle eğileceğim.» Şimdiye kadar hiç bir davada da- vacının hasım için bu tarzda berset istediği görülmemişti, Davacının avu- katı bu müdafaadan sonra şahsi davadan vâzgeçtiklerini de söylemiş- tir. Jüri heyeti yarım saat müzakere den sonra ortada yalnız adi bir cerh olduğuna karar vermiştir. Bu gibi va- kalar son af kanunundan istifade et- tiği için suçlu serbes burakılmıştır, müsahabeleri — Baştarafı 9 uncu sahif genç nesil kendilerinden e kete yararlık gösterenlerin resmini beller. (Aleneum) un karş nen ve cephesi küçük dar süslü olan milli tiyatro: rası her gece hcahınç güzide nevveri doludur. Pinleri de zarif modem operası var- dır. mayısa kadar halka | | bazan milli piy bazan da Avru- | panın. ve bilhassa Almanyanın güzi- de bestekârlarının eserlerini sun- | maktadır. (Helsingfors) da drama- | tik piyesler te: eden bir İsveç ti- yatrosu vardır. Bunlardan başka operet ve varyeteler için dört tiyat- To daha vardır. Finler tiyatroya milli kültürde çok mühim bir mevki ver- mişlerdir. Her şehir, hattâ kasaba mekteplerile olduğu kadar tiyatrola- rıilede iftihar etmektedir. İşte şu ileride görülen yayvan Gotik tarz- da cepheli bina üniversitedir. Bu kıy- metli müesseseye devam eden genç- lerin mikdarı yarıya yakını kadın ol mak' üzere 7,000 dir. Şu sol tarafla cephesini süsliyen mermer sütunla- rın yalnız bir kısmı görünen ve pem- be ile mor renk arasında granitten işlenmiş koskoca saray mebusan bi- nasıdır. Finlândiyanın da bizim gi- bi yalnız bir tane Millet Meclisi var- dır, Mebusların adedi 200 dür, Her üç senede intihap yapılır. Kadın er- kek 24 yaşını bitirenler rey sahibidir- ler. Millet Meclisi senede yalnız dört ay içtima eder. 1936 femmuzunda Millet Meclisine intihap edilen me- busların 88 ü sosyalist, 53 ü çifçi, 20 si muhafazakâr, 22 si İsveçli, 7 si terakkiperver, 2 si köylü, geri kala- nı da miliyetperverdir. Finlândiyada göze çarpan kültür müesseselerinden biri kütüphaneler, diğeri cimnastik salonlarıdır. Devlet dairelerinin hepsinin zen- gin birer kütüphanesi vardır. Ondan başka Orduevinin, Millet Meclisinin, Üriversitenin, belediyenin kütüpha- neleri de çok zengindir. Halk için dört büyük kütüphanede her aranan kitap bulunur. Fazla olarak Fran- sızca, İngilizce, Almanca, İsveççe bü- tün mecmualar ve günlük gazete- ler vardır. Bunlardan başka her semtin birer okuma odası vardır. Orada halk bedava gazete ve mec- muaları okuyabilir. Cimnastik salonlarına gelince, ilk mekteplerden üniversiteye kadar bü- tün fikir ocaklarının birer beden mabedi vardır. Seyircisiz oyun ve spor meydanları pek mebzuldür. Bü- yük küçük bütün Finler her gün vücutlerini işletirler. Radyo ile sa- bahları cimnastik yaparlar. Helsing- fors'tun mükemmel bir stadyomu vardır. Her Fin beden terbiyesini kendisi için mili bir vazife bilir. Onun içindir ki 3,700,000 nüfusu olan bu küçük millet beynelmilel son 1936 Berlin olimpiyadlarında 70 altın madal- ya, 65 gümüş madalya ve 68 bronz ma- dalya kazanarak bütün Avrupa ve Amerika sporcuları arasında dördün- cü olmuştur. Finler fikirle beden arâsında tam bir müvazenet tesisini gaye edinmişlerdir. Selim Surrı Perşembe | Tarihi Yazan; İskender P. Sertelli KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Tefrika No.80 Şeyh Saidin müteessir olduğunu gören Sinan: “ Kızınızı kimse almazsa ben alırım!.. ,, dedi etti. nizi bilirim, dedi, gelmişsiniz! eğim baka Şeyh Said, Sinanın Cezair kıyıla- rına gözcülükle geldiğini sanıyordu. — Kılıç Ali paşa, sizin burada hastalanıp kaldığınızı duysaydı, her halde aratırdı. Buradan hareket edince kendisini bulacaksınız, değil mi? — Şüphesiz. Şimal rüzgârı diner dinmez kalkacağım. — Türk donanınası şimdi nereler- dedir? — Onları Arşipel civarında bula- cağımı sanıyorum. — Zeynebimi Kont Loredanonun elinden kurtardılar mı Acaba?... — Ben orada iken, Kılıç Ali paşa: <İlk işim şeyh Saidin kızını kurtar. mak olacak!» demişti. — O halde şimdiye kadar kurtar- mış olmalı. — Ben de böyle umuyorum. — Arşipel şövalyesi kızımı Kılıç Ali paşaya neye karşılık olarak ver- miştir acaba?... — Paşa gemisinde tanınmış bir kaç esir vardı. Bunlardan birini ver- mek şartile olsa gerek. — Kızımın hayatta olduğunu umuyor musun, Sinan?, — Şüphesiz hayattadır. Fakat, bu endişeye sebep ne? Şeyh Saldin gözleri sulandı: «— Sen de baba olsaydın, benim gi- bi en derin noktaları ve en uzak ih- timalleri düşünmeğe mecbur Olur- dun! Zeynebim çok inatçı bir kız- dır. Arşipel şövalyesi böyle güzel ve sevimli bir çöl yıldızını elbette bir gece koynuna almak istiyecek. — Her şövalyenin yaptığı gibi... — Fakat benim kızım nikâhsız ola- rak bir erkeğin koynuna giremez. Kabilemizin tarihinde böyle bir va- kaya raslanmamıştır. O, ayni za- manda iyi bir nişancıdır. Cesurdur, kendini müdafaa etmesini de bilir. Böyle bir hadise karşısında elinden bir kaza çıkması pek muhtemeldir. Bunları düşündükçe Zeynebin şimdi- ye kadar sağ kaldığına inanamıyo- rum, — Arşipel şövalyesi (kadın tücca- rı) olarak tanınmıştır. Bugüne ka- dar elinden bin bir kadın geçmiş. Zeynep ne kadar inatçı ve cesur olur- sa olsun, böyle tecrübeli. kurtlar, avlamasını çok iyi bilirler. Ben, son zamanda Misinaya gittiğimiz za- man, Arşipelden gelen bir kayıkçı ile görüşmüştüm. Bu adam bana şö- valyenin şatosundan bahsederken, bir arap dilberinin şövalyeyi teshir ettiğini söylemişti. Bu arap dilberi, Zeynepten başka bir kadın olmasa gerek... Şeyh Sald bunu duyunca kaşlarını çattı: — Zeynep benim kanımı, benim ecdadımın kanını taşıyorsa, Loreda- no gibi bir firavunla yaşayamaz. Bahsettiğin kadın, bir başkasıdır muhakkak! — Çok güzel arap rakısları yapı- » acıdı; 5 olmayın! dedi, İn san, elinde n bir sebepten do- layı düşerse, ktığı zaman suçlu sayılmaz ve gene - düşmemiş gibi > aramızda eski yerini alabilir. Zeynep te tıpkı öyledir. . — Fakat, Zeynebimi kabilem içim de hiç bir erkek almaz, “ — Kabilenizden kimse âlmazsa, ben alırım..! Şeyh Said sevinçle Sinanın yüzü ne baktı: — Ne diyorsun, oğlum. sen alır mısın?, — Evet. Zeynebin yüzünü gör- medim; fakat, onun güzelliğinin meftunuyum. Eğer bana itimadınız varsa, kızınıza şimdiden talibimi Şeyh Said, müstakbel damadının boynuna sarılarak bağırdı: — Verdim gitti Oğul! Ben sen- den iyi bir damat nerede bulurum? “ «Ya karnımdaki çocuk!.. Sen onun babası değil misin?» Akşam oluyordu. Şeyh Saidin adamları, sahilde dar vul çalarak, Sinanın gemisini selâm- lamağa başlamıştı. Cerbeliler şeyh e Saldi şehir dışına kadar teşyi edeceklerdi, Sinan reis söz vermişti: Rozitayı şeyh Saide teslim edecekti. Sinan sahilden gemiye döndü. Sinanın yanında yelkenci Meh- medden başka kimse yoktu. Yelkenci Mehmed: — Vakit geldi, dedi, Rozitayı ambardan çıkaralım. Sinan: Şimdi çıkaracağım. Sen burada dur. Diye söylenerek ambara indi. Rozita yerde büzülmüş yatıyordu. Sinanı görünce başını kaldırdı: — Ne istiyorsun? Rozitanın gözleri ıslaktı Ve göz lerinin altı ağlamaktan mosmor ol muştu. Sinan sert bir tavırla cevap verdi: — Haydi kalk! Seni şeyh Saide teslim edeceğim. Ve hemen şu sözleri ilâve etti: —Bizde biraz sonra Cerbeden hareket edeceğiz. Rozita şaşkın şaşkın Sinanin yü- züne bakıyordu. Yerinden kımılda- madan gözlerini Sinana çevirdi: — Demek beni terk ediyorsun? — Hayatıma kasdeden bir kadını fazla yanımda tutamıyacağımı sen de pek âlâ bilirsin! Sinan çok heyecanlıydı. Bu sözle- ri söylerken vücudü saralar içinde titriyordu. Belliydi ki onu hâlâ s6- viyordu. Fakat, kendisine ihaneti sabit olan bir kadını artık himaye etmeğe imkân yoktu. Onu gemiden uzaklaştırmazsa, gemicilerden biri- nin hücumuna uğrıyarak parçala- 'nacağını biliyordu. Rozita: — Ben senin hayatına kasdetme- dim. . Sana fenalık yapmadım, Diyerek ağlamağa başlamıştı. Sinan itidalini kaybetmemeğe ç& Yışıyordu. — Haydi yürü, dedi, artık bu mâ- nasız sözlere kimse inanmaz. Sen bana geçen gün her şeyi itiraf efe medin mi? Rozita hıçkırarak yalvarıyordu: — Ben ne söylediğimi bilmiyor dum, Sinan! Ben o gün çıldırmış tım. Söylediklerimin hepsi yalandır. Seni zehirliyenler ben değilim. Eğer ben seni öldürmek isteseydim, aylar» ca baş ucunda bekler miydim?, Sinan şaşaladı: , — Beni kim zehirledi ya?... — Şeyh Saidin adamları... — Ne diyorsun, Rozita? Onlar bü cürmü sana atfediyorlar ve beni senin elinden kurtarmak için kulü bede yalnız bıraktıklarını söylüyof” «gi N (arkan vas bBMODEZE