24 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

24 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika No. 132 24 Temmuz 1932 SEBA MELİKESİ | BELES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Beni Israil şairleri Sam için destanlar yazıyorlardı Sam yatağında yatarken, Orşalim kızlarının sesini işitti: “Biz, fillerle döğüşen devlerin babasını görmeğe geldik...,, Süleyman büyük kapının önünde duruyordu. Sarayın avlıya nazır pencerelerinden güzel sesli cariye- lerin feryadı dinmemişti. Hükümdar o sedyenin sokuldu. — Sam, sen misin? Samın başı, göğsü ve kolları sarılidi. Bilhassa göğsündeki yara- dan çok ıztırap duyuyordu. Sed- yenin içine akan kanlar sıcaktan donmuş, ve -taaffün etmişti. Sam hükümdarın sesini işitince gözlerini açtı: — Yaralıyım... dedi, beni mu- bafızlarınızdan biri vurdu. Süleyman : — Bana senin öldürüldüğünü söylediler... Çok müteessir olmuş- tum. yanına Diyerek Sam'ın yaralı başını okşadı. Beni Israil hükümdarı, bütün cariyelere “Zafer neşideleri,, te- rennüm etmelerini emretmişti. Genç kızlar hep bir ağızdan hazin şarkılar okumağa başladılar. Yeni hassa kumandanı şişman Amon, avlunun bir köşesine sinmiş, dudağını bükerek: — Bu bir mucizedir... Diye söyleniyordu. Sam'ın ölümden kurtulup Jerü- zalem'e gelmesi, hakikaten, herkesi hayrette bırakacak bir mucize idi. Herkes Sebalı kahramanın öl- düğünü (o zannediyordu. (OHattâ Moaplılar bile bu haberi alınca ordularını (Arzı mukaddes) e sal- dırmışlar ve Süleymanın tahtını yıkmağa, Beni İsraili esir ve peri- şan etmeğe karar vermişlerdi. Şeria (o civarındaki (oordusunu tanzim oOetmekle meşgul olan Süleymanın o sadık Okumandanı, Sam'ın bulunduğu köye bir baskın yaptığı zaman, Sebalı kahramanı bir odada kanlar içinde yatarken görmüş ve yaralarını sardırarak Jerüzaleme göndermişti. Yolda Sam'ın Jerüzaleme git- mekte olduğunu haber alan Moaplılar birdenbire telâşa dü- şerek ric'ate başlamışlardı. Moap- lılar, Samdan korktukları kadar hiç bir kimseden kormiyorlardı. Zaplon'un ölümü onları dehşet ve korku içinde bırakmıştı. Sam'ı Süleyman'ın emrile oda- sına çıkardılar. Bu hâdise yarım saat zarfında Jerüzalem'in dört köşesine yayıldı. Moaplılar, Sam'ın ismini duyunca, bir yıldırım isabet etmiş gibi, korkudan yerlerin dibine geçmiş- ler.. Bir ande ters yüzüne kaç- mışlardı. Moap hâkimi ordusuna emri verirken: — Aman, çabuk olunuz - diye bağırmış - bu adamı cinler muha- faza ediyor. Bu sefer de mutlaka benim başımı koparıp Süleyman'a hediye eder. Düşman ordusunun başındakiler böyle korku ve telâş içinde, kaç- maktan başka halâs çaresi olma- dığını söyleyince, Moaplıların bit- tabi birdenbire cesaretleri kırılmış ve bu suretle ricat başlamıştı. O gün akşama doğru, bu ha- dise, halk arasında Süleymanın bir mucizesi gibi şayi olarak civar- da ki kasabalara kadar yayıldı. Süleyman, sebalı kahramana fevkalâde hürmet ediyor, yarası- nın tedavisi için her çareye baş vuruyordu. ric'at Samın yarası çok ağırdı. İztıra- bı fazla idi. Süleyman onun iniltilerini işit- tikçe müteessir oluyordu. Yalnız ismi bile bir ordu dağıt- mağa kâfi gelen böyle bir muha- ribi Süleyman nasıl sevmesindi? Beni Israil hükümdarının naza- rında, yeni yapılan istihkâmların hiç bir kıymeti kalmamıştı. Her hangi bir mütecaviz orduya karşı | *Samı çıkarmak, Süleymanın tah- tını tehlikeden kurtarmağa kâfi gelecekti. Beni Israil şairleri Sam için destanlar yazıyorlardı. | Iki gün zarfında şehir dahilinde bu macerayı duymadık kimse kal- mamıştı. Halk, büyük bir emniyet içinde, dükkânlarını açarak, işile gücüyle meşgul olmağa başlamıştı. Hangi evin önünden geçilse, Sam için yazılmış bir şarkının terennüm edildiği işitilirdi. Bütün Jerüzalem kızları Samı görmek için saray etrafında do- laşıyorlardı. 'Nöbetçiler: — Sam nerede? Sualine: — Çok yorgun olduğu uyuyor... Diye cevap veriyorlardı. Şehir halkı bu habere inanmıştı. Çünkü Sebalı kahraman fevkal- beşer bir şahsiyet olarak tanın- mıştı. — “ Sebada, günlerle harbeden kahramanlar, muzuffer olarak avdet ettikleri zaman, günlerce uyurlarmış !,, Herkes böyle söyliyordu. Samın yaralı olarak enin ve iztırap içinde yattığını ve gözüne, geldiği günden beri uyku girmediğini kimse bilmiyordu. Sam bir sabah yatağında ya- tarken uzaktan bir ses işitti: “ .. Güneş, korkarak doğuyor. Biliyor musunuz niçin..? Bulutlar, yüksekten geçiyorlar. Biliyor musunuz niçin..? Zaman: Yumruğu, bir orduya bedel bir kahraman doğurdu... Biz: O kahramanı ogörmek istiyoruz. Biz: Fillerle, boğalarlu döğü- şen o develerin babasını görmek istiyoruz. .. Güneş, doğmadan batıyor... Biliyor musunuz niçin,.? Bulutlar derhal dağılıyorlar... Biliyor musunuz niçin,.? Yehova, İsraile, ölümden yıl- maz bir halâskâr gönderdi, , Genç kızlar hep bir ağızdan terennüm ederek işlerine gidiyor- lardı. Sam bu şarkılardan çok müte- hassis oluyor, bir an evvel iyileşip kalkmak istiyordu. Süleyman, Sur kralının, en müzmin hastalıkları bile süratle şifayap eden meşhur kâhinlerinden| ibtiyar Yazoma'yı davet etmişti. | Süleyman, sarayındaki hastanın | kim olduğunu Sur kralına bildir- memişti. Çünkü, Hiram, çok sevdiği Roditin Sam tarafından kaçırıldığını biliyordu. Göz göre göre böyle bir ada- mın tedavisine yardım edemezdi. Jerüzalem'e Yazoma gelir gelmez Süleyman kendisine bir çok kıy- metli hediyeler verdi ve Sur'a avdetinde Sam'ı tedavi ettiğini için | kadar söylemesini rica etti, (Arkası var) izmitte yeni bir Knl Izmir, 18 Hususi ) — Ii sene- | den beri yapılmakta olan (Gazi mektebi) ni görmeye gittim, ta- mamen bitmiş, yalnız badana yağlı boya ve bahçenin tesviyesi gibi tali işler kalmış. Mektep o güzel olmuş ki doğrusu içinden çıkmak istemedim. Ah, dedim “keşke çocuk olsay- dım da bu mektepte yeniden okusaydım,,. Yahut “buranın mu- allimi olsam da şu yepyenimek- tepte çok vatanperver ve becerikli talebeler yetiştirsem,,. Istanbuldan Ankaraya giderken ve İzmit şehrinin güzel bulvarını trenle geçerken pencere kenarında oturup şimal taraflarını seyreder- seniz şehrin şarkında en son bina işte bu gazi mektebidir. Mahalli hükümet bu binayı elli bin liraya yaptırmış. Kocaelinin çok kıymetli valisi Eşref bey sıksık kontrol ederek mektebin en mükemmel şekilde olmasına himmet etmiş. Otuz ağustos zafer bayramı günü mektebin ilk bayrak çekme merasimi yapılacağını zan- nediyorum. Fakat mektebin başka ihtiyaçları da var. El birliği yapa- rak mektebin binbir çeşit ihtiyaç- larını emece usulile temin edelim Her Izmitli, gücü yettiği kadar mektebe bir şey hediye etmelidir. Dişçi mektebinde Müddeti biten asistan ve muavinlerin vaziyeti Dişçi ve eczacı mektebi asis- tanlarından maruf bir zat imzasile aldığımız bir mektupta, pek haklı bir meseleden şikâyet edilmek- | tedir. Bu şikâyetnamede aynen deniliyor ki: Bundan iki sene evvel yani 930 tarihinde müddetleri biten asistan ove muavinler bilhassa Tıp fakültesi eczacı ve dişçi şu- belerindeki asistan ve muavinle- rin vazifelerine nihayet verilmiştir. Darülfünun nizamnamesinde ka- nunen müddetini ikmal eden asistan ve muavin beyler çıkarı- lırlar. Fakat nizamnamenin bu maddesi diğer fakültelerde kati- yen tatbik edilmediği halde Tıp fakültesi ve eczacı dişçi şu- beleri bu yolda hareket ediyorlar. Nizamname bütün fakülteler ve şuabatına şamildir. Iki sene evvel tıp fakültesi reisi Süreyya Ali bey tarafından bu mesele ortaya atıldı. Hatta bazı hocalar bunun doğru olamayacağını söyledilerse de akalliyette . kaldılar. e Müddetini ikmal eden asistan ve muavin bey- lerin bir gün bile vazifelerinde kalamayacaklarını Süreyya Ali bey ısrarla talep etti Bu asistan ve muavin beylerin vazife- lerine nihayet verildi. Bu sene yirmi temmuz Çarşamba günü fevklâde içtima eden Eczacı ve Dişçi şubeleri omuallimleri müddetleri biten asistan ve muavin beylerin müddetlerini birer sene daha temdide karar verdiler. Halbuki bu şekilde karar ittihazı nizam- nameye (muhaliftir. £ Müddetini bitirenler derhal bizim gibi vazi- felerinden çıkarılmalı idi. Tabii hakkımızı arayacağız. Hali keyfi- yet bu merkezde olduğundan Darülfünun emini ve Tıp fakültesi reisi beylerin nazarı dikkatlerini celbederim. Muhterem gazetenize gönderdiğim sarih bir haktan bahseden bu mektubumu lütfen gençlik namına dercetmenizi rica ve bilvesile arzı hürmet eylerim efendim. sebeple | Kırk beş elli yaşlarında bekâr ve ortahalli bir zat olan Ahmet Ramiz bey, Edirne'nin istasyonu | olan Karaağaç'tan trene, binmiş, Istanbul'a geliyordu. Kanpana çaldı. Tren, kalkmak üzere.. Ahmet Ramiz bey, pençereden | bakıyordu. Tam bu esnada, soluğu solu- ğuna bir kadın içeri girdi. Otuz beş yaşlarında kadar, topluca, güzel bir kadın... Alı alına, moru moruna... Tıkanacak gibi bir hali var... Kucağında bir çocuk... — Amanın, durun... Treni kak dırmayın! - diye bir çığlık kopardı. Ben de bineceğim... Daha eşya- larım var... Hele şu çocuğu evvelâ kompartımana yerleştireyim..Kon- döktör ! Kondöktör, Fakat görünür de bir tek kon- döktör vardı. Onunda arkası dönük... Ahmet Ramiz bey, kadının hâ- line acıdı. | — Verin çocuğunuzu ben tu- tayımda siz eşyanızı getirin... -Di- ye pencereden sarktı. — Allahrazı olsun, beyefendi. Çocuğu aldı; pencereden içeri soktu, Ve annesine karşıcı gitmek için, kapuya doğru yürüdü. Fakat tam koridorda bir iki adım atmış- tı ki tren zıngırdadı; harekete geldi... Ahmet Ramiz bey, şaşırmış bir halde, vağonun kapusuna gitti. Kucağındaki Okundak, kapıyı açmasına mani oluyordu. Güçlükle açtı. Lâkin, görünürde kadın yok. Esasen, tren, hızını almıştı. Öteki kapıya seğirtti. Kadın orada da yok. ! “ — Şüphesiz kapıyı şaşırmış olacak?- diye düşündü. - Gelme- sini bekliyelim. ,, Tren, alabildiğine okoşmağa başlamıştı. Üç dakika, beş dakika, on dakika... Kadın yok... Çocuk, avaz avaz ağlıyordu. Ahmet Ramiz, cıvar vagonlara geçti, anneyi aradı yok.. “ — Tamam! Oldu olacaklar! - diye düşündü. - Muhakkak bu kadın bu çocuğu bir yerden kazandı. Sonra, kabahatini örtbas etmek için, evlâdını yok etmek istedi. En tehlikesiz ve müşfik bir tarzda trene kılığı kıyafeti düzğün bir adama bıraktı.. Çocuk, başımda ekşiyecek... ,, Asık suratlı bir polis: — Bu çocuğu böyle avaz avaz bağırtmak cinayettir! - diye söy- lendi. : Bir kadın: — Melek gibi çocuk, Maşaallahl. - dedi. - Herhalde süt istiyor. Karşısındaki kadın: — Hayır! Mutlaka altını kir- letmiştir! - Mutalâasını yürüttü. Ukalâ olduğu herhalinden belli olan bir üçüncü kadın: — Bir çocuğu böyle ağlatmak, ona işkence etmek haramdır! - fikrini beyan etti.- siz çocuğu kucağınızda tutmasını bile bece- remiyorsunuz... Ahmet Ramiz: — Tabii bilmem! - diye asabi- leşti. - çocuk benim değil. Mace- rayı anlattı. On kişilik bir hazırun, hayretle dinledi. Biri: — Tren şefine haber verin! - dedi. Kendisine haber verilen şef: — Nizamnamemizde, trene bıra- kılan çocuklar hakkında sarih bir madde yoktur! -diye kestirip attı.- Ilk istasyona geldiğimiz vakit, çocuğu gar şefine verin! O, ne yaparsa yapsın... H | sapi | iumm Sür'at katarı — Vah zavallı yavrucak! - diye başlarını salladılar. Ahmet Ramiz : — Hanımlar... Çocuğa bakmak hanım şidir... Bu yavruyla siz meşgul olmalısınız! - dedi. Hanımlardan biri: — Haydi, haydi oradan... Âle- min piçini ne yapalım... Tutalım da elimizde kalsın, değil mi?... Ne halin varsa gör... Bizim kendi çocuklarımız bize yetişir... — Eh âlâ öyleyse... Çocuk bana kalıyor, desene... Alaycı bir yolcu: — Şayet istemiyorsanız, onu, bulunmuş eşya odasına teslim edin. z Ahmet Ramiz istasyonlara sardı. Çocuğa dair, tek telgraf gel memişti. Onu sorduran olmamıştı. “— Demek ki tahminimde ya- nılmamışım. O kadın, bu çocuğu başından savmak istemiş. Bana sordu.,, Ahmet Ramiz, süt alıp çocuğa içirdi. Iki kerre bezini değiştirdi. ( Kundağın altında bir bohçada bezler vardı. ) Istanbul'a gelinceye kadar bu yavruyla uğraştı. Tuhaf şey... Ona karşı, şimdi, yüreğinde ne garip bir şefkat duyuyordu. Düşünmeğe başladı. “— Benim hayatta hiç bir gayem, hiç bir emelim yok.. Tamamile akrabasızım.. Şu çocuğu büyütsem. Ona baksam.. Mirasımı da ona bırakırdım..,, e iznin cuzi EE Sirkeci istasyonuna (vardığı vakıt, kararı katidi. Kucağında kundak, tam bir otomobile bini- yordu ki, arkadan, çığlık çığlığa, çocuğun annesi olan kadın yetişti. — Nereye (o götürüyorsunuz çocuğu? Meğer, treni kaçırınca, Kara- ağaç'tan otomobille gelmiş. Ahmet Ramiz, bütün macerayı kadına anlattı. Kadın, hazin bir tebessümle ve Ahmet Ramizi'n gözlerine bakarak. —Yavrumun babası iki ay evvel Edirne'de vefat etti ben de, Istanbul'a akrabamın yanına dö- nüyorum ! - dedi. — Çocuğu benimsedim, bha- nımefendi... Adresinizi verir mi- siniz ?.. Sürat o katarında bu suretle başlıyan bu işin gene aynı süratle neticeye vardığını tahmin edersiniz. Nakili: (Hikâyeci) EMLÂK SAHİPLERİ için süratle kiracı bulmak kiralanan muntaza- men tahsil edebilmek varıdatını temin edebilmek hususatında mutehassısla- Emlâkiniz Emlâkinizin Emlâkinizin Emlâk rın tecrübesinden istifade © edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLAK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No. 2 Telefon: 20307

Bu sayıdan diğer sayfalar: