“Masal olanlar: 75 sene > evvel “Beyoğlu... Iki meşhur eğlence yeri vardı, bunların ikisi de birer mezarlıktı!... .. .. . Bir adım önünüzde bir binek atının kuyruğu, arkanızda başka bir hayvan, biraz ötede bir eşek... Gene o frasız mubharriresnini hatıralarından : Galatadan oçıkılınca sırttaki uzun, dar yola, Beyoğlu caddei- kebiri diyorlar. Buraya büyük cadde denilmesinin sebebi, her halde uzunluğundan olsa gerek. Çünkü eni o kadar dar ve zemini o derece berbat ve pis ki. Karma karışık bir kalabalığın şamatası kulakları uğuldatıyor ve insanı sersemleştiriyor. Bir hercü merç ki sormayınız. Sağa, sola insan akınından ezilmemek müm- kün değil. Meselâ, bir adım önünüzde, efendisini taşıyan bir binek atının kuyruğu; arkanızda başka bir kayvan, biraz ötede bir eşek. Maamafih, kaza vukuu yok. Çünki Istanbulda, atlılar da, yayalarda o kadar yavaş ve adım adım yürü- yorlar ki.. Buranın sokaklarında en sıkı ve acele gidenler hammallar. Theophile Gautiernin (iki ayaklı deve) ismini verdiği bu adamlar, müthiş şeyler. Devin taşıyamıyacağı bir yükü sırtlar (o sırtlamaz, ovardal diye ortalığı çınlata çınlata ve soluk almadan, yıldırım gibi gidiyorlar. Önümüzde iki kavas, caddede ilerliyoruz. Bütün sefaret kavasları müsel- lahtır. OBellerinde iki tabanca, ellerinde bir kamçı taşırlar. Ka- vaslar, yerlilerden oluyor. Eskiden Istanbuldaki süferaya ve ecnebi muteberanına, Babıâli tarafından, yeniçeri muhafızlar terfik edilir- miş. Kavas, bu eski âdetin isti- hale etmiş şekli. Hâlâ, her Avrupalı sefirin ve konsolosun kavası bulunduğu gibi bazı ecanibin de var. Kavaslar, bilâ istisna, mert, namuskâr, sadık kimselerdir. işZannımca, bu caddede en çekinilecek şey, arabaya binmek olacak. Çünkü yerdeki kaldırımlar öyle bozuk, yamrı yumru ve inişli yokuşlu ki.$ Allaha şükür ne binek, ne de yük arabasına tesadüf ediyor. Pek nadiren, bir kenardan ma- kassız, dingilsiz bir talika çıkıve- riyor. Buna binecek kişinin vay haline!.. Beyoğlunda Müslüman kadını görmek ender, Ara sıra, tektük yaşlılarına rast geliniyorsa da on- lar da dediğim caddei kebirden harice hiç sapmıyorlar; mahalle içine girmeleri memnu imiş. Güzel, güneşli bir hava vardı. Sefarethaneden çıkmış, büyük cad- dede yürüyorduk. Bu yol, büyük mağzaların, se- farethanelerin, kârgir Obinaların bulunduğu mubhittir. ... Beyoğlunda caddel Yaşmak feraceli Solda, vebalılara mahsus eski hastane yerinde hiristiyan mezar- lığını, sağda çıplak, metruk rum mezarlığını, eski süvari kışlası olan pembe boyalı büyük binayı geç- tik. Türklerin Tepebaşı dedikleri (Petit champs) a geldik. Burası geniş bir selvi ve çam ormanı.. Taksimdeki (Grand champs) mezarlığından daba tenha.. Sebebi de yollarının pek bozuk, etrafının uçurum olması.. Yerlerdeki binlerce taşı, eski yeni sayısız kabri, hattâ bazı çu- kurlarda, iskelet kemiklerini gö- rünce insan heyecana uğrıyor. Buralılar, manzaraya alışık ol- duğundan başlarını çevirmeden gelip geçiyorlar. Gölgeli yeşilliklerde — inekler, koyunlar otluyor; birkaç kadın, çamaşırlarını serip kurutuyor. Mevkiin öyle müstesna ve şai- rane bir nezareti var ki. Nefti selviler arasından görülen Haliç, tabak gibi ayak altında. Burada cenâze nakli de çok garip. Ölü, daha vücudu soğumadan yıkanıp tabuta konur konmaz omuza alınıyor. Alelâcele camide namazı kılınıp mezaristan yolunu tutuyor. Sanki, bir ân evvel cen- nete kavuşturmağa istical ediyor- lar ve mezarı kazıp gömüyorlar. Bazı mezarların içi meydanda. Bize refakat etmiş olan mösyö Thouvenel, bir çukurda bir çene kemiği eline geçirdi. —Yazık ki doktor değilim, dok- tor olsaydım şunu burada bırak- mayıp alırım! dedi, Geçen sene, Kırım muharebesi dönüşü, Fransız askeri muzikası, Tepebaşında konser vermiş. Muzikayı dinlemek için, Beyoğlu halkının toplanarak halka olduğu sahayı gösterdiler. Oturacak yer- ler, sıra sıra mezar taşları idi. Başka bir meydanlık yok mu kebirin eski bir resmi diyeceksiniz. Orasını bilmem, yalnız hanımlar seyir yerinde bildiğim bir şey varsa o da Tepe- başının, Beyoğlunun başlıca tenez- züh yeri olduğudur. Karşıki manzaranın emsalsizli- liğine dalmış, denizi, Istanbulu seyrediyordum. Bayırın o aşağısından, o şangır şungur madeni seslez işidildi. Tersanede, kürek cezası çeken mahpusların zençir şakırdıları imiş. Beyoğlunun bir tenezzüh yeri daha var. Avrupalıların Grand Champs dedikleri o Taksimdeki mezarlık, Garip değil mi burası da kab- ristan... Ortadaki büyük cadde, şimale doğru takibedilerek ei geli- niyor. Burada da, yüksek selviler altında, çimenler arasında, hatsiz hesapsız mezar. Akşamları müslüman, hıristiyan, ahali toplanıyor. Alaturka şeker- ciler, helvacılar, malebiciler, don- durmacılar, daha bir çok satıcılar, burasını panayır yerine döndürüyor. Orada, ebedi uykusunda olanlar kimsenin hatır ve hayalinde değil. Halbuki müslümanlarca mezarları çiğnemek, etrafında oturup eğlen- mek günahmış. Bu selvilerin altında yatanların ruhları muztarip midir, memnun mudur, orasını Allah bilir. Muhakkak olan birşey varsa bu mevkiin, Beyoğlu tarafının en yüksek, en fevkalâde manzaralı bir noktası olduğudur. Boğaziçi, Üsküdar, Adalar, Marmara, hattâ tepeleri (o karlı Keşiş © dağları panorama gibi karşınızda. Bayramlarda ve bazı sayılı günlerde, civarda oturan Türk kadınları, seyir yeri diye erkenden buraya gelirler, erkek kalabalığın- dan uzak kenarlara toplanırlar, güle, eğlene akşamı ederlermiş. Sermet Muhtar Fransaya göndereceğimiz yumurta Fransanm üçüncü üç aylık yumurta kontenjanındaki Türkiye hissesinin 100,000 kilo olduğu iktisat vekâletinden ticaret oda- sına bildirilmiştir. İlân tarifemiz 7 Teşrinievel 1931 tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu suretle tesbit edilmiştir: Santimi Sahife kuruş 1 400 2 250 3 200 4 100 İç sahifelerde 60 * (Son iki sahifede 30 Memmrmz74 Yazan : Ceneral A. F. Oglander Resmi tarihte > - üzerinden geçi- len bir nokta daha Suvla körfezine | ihraç yapıldığın- adn beri geçen kırk saat zarfında ihraç kuvvetleri başkumandanının vaktini nasıl geçirdiği 'resmi tarihte kaydedil- memiştir. üzerinden geçtiği mühim noktalar- * dan biri de budur. Ingiliz kumandarının neler yap- tığından hiç bahis olmadığı halde resmi tarihte türk ihtiyat kuvvet- lerinin süratle ihraç sahnesine nasıl gelmiş oldukları uzun uza- dıya beyan ve hikâye edilmiştir. Ingiliz ceneralının neler yaptığın- dan bir şey söylemiyen resmi ingiliz tarihine, Mustafa Kemal paşanın türk kuvvetlerini hareket ve gayrete (o getiren ve bunları sevkeden fevkalâde kudret ve kuvveti hakkında bir çok tafsilât derç olunmuştur. Ingiliz ordusundaki yanlış sistem Şurası da şayanı kayıttır ki Ça- nakkale muharebelerindeki iflâs ve muvaffakıyetsizlikten mesul eşhas ise de asıl kabahat Ingiliz ordu- sundaki sistemdedir. Bu sistem mucibince kuman- danlar kıdemleri itibarile intihap edilmektedir . ( İngiliz (o ordusu sistemi intihapta ziyadesile şayanı itimat ve sadık olan zabitanı efkâr ve harekâtında ciddi olanlara tercih etmektedir. Resmi tarihte bu hakikati tazam- mün eden bir çok vakalar zikre- dilmiş ise'de bunların ilerisi için bir dersi ibret olması ve mevcut sistemin tebdili olâzım geldiği ehemmiyetle kayıt ve ihtar edil memiştir. Bu yanlış sistem Çanakkale muharebelerinde ingiliz milletine gayet pahalıya mal olmuştur. Hâlâ bunun seyyiatını çekiyoruz. Böyle bir sistemin ıslahı için artık ihmal göstermemek lâzımdır. Gelibolu muharebelerini idare eden ingiliz (o başkumandanının seciyesi büsbütün başka olduğu yalnız hazırlamış olduğu mükem- mel plân ile ispat ve izhar edilmiş değildir. Diğer cihetlerden dahi bu seci- yenin farklı olduğu gösterilmiştir. Fakat mumaileyhin harekâtı har- biye esnasındaki tesir ve nüfuzu, asri oharplerin mahiyeti başka türlü olmasından ve diğer mühim ve müessir amillerden dolayı kenetlenmiş ve tutulmuştur. Ingiliz başkumandanlığının seciyesi ve hataları Mumaileyhin harekât sahasında fikir ve idaresini göstermeğe mu- vaffak olamamasının birinci sebebi Suvlaya yapılan ihraç hareketi esnasında İmroz adasında kalma- ğa mecbur olmasıdır. Eğer hare- kâtın başında kendisi bulunsaydı ve bunu bizzat idare etseydi har- bin şekli büsbütün değişmiş olacak- tı. Ikinci sebep başkumandanın ÇANAKKALE muharebeleri 24 Temmuz 1932 Tercüme eden: Muharrem Feyzi Ingiliz ordusundaki yanlış sistem ve hataların mağlübiyette tesiri Nuh köyü civarında asırlık eski bir servi maiyeti cemerallara fazla itimat göstermiş ve bundan dolayı mu- maileybin harekâta müdahalesi çok gecikmiştir. Üçüncü bir sebepte ceneral Hamiltonun talie fazla inanmış olmasıdır. Bu sebeplerin birleş- miş olması başkumandanın hare- kâtın en mazik ve en mühim anlarında (Obarp (o meydanından uzakta durmasına sebep olmuştur. Ingiliz başkumandanının Suvla körfezindeki vaziyetin ( tehlikeli olduğunu anladıktan sonra alel acele buraya gidememesine resmi tarihte birinci. sebep olarak do- nanma kumandanlığının seri ve emin bir vasıtai nakliye tedarik edememiş olması gösteriliyor. Bu sebep meseleyi izaha kâfi değil dir. Bunün daha ziyade izah edil mesi ve karie daha ziyade itminar vermesi lâzımdı. Başkumandanın osahnei hare- kâta geldikten sonra ehliyeti haiz olmıyan madun kumandanlarır vazifelerine derhal nihayet ver memiş olması bir kabahattır. Mumaileyh Suvlaya geldikten sonra birahmane hareket ederek beceriksiz (kumandanları derhal işten el çektirecekti. Mumaileyih Suvlaya ( geldiği vakit ingilizlerin gözü önündeki fırsatların sonu gelmek üzere idi. Bundan istifade için şiddet ve azim ile hareket eylemesi lâzımdı. Kâfi derece şiddet göstermediğinde- Ceneral Hamiltonun gözü önünde, muvasalatından bir kaç saat sonra son fırsatını ipi de kopmuş ve bir daha bunları elde etmeğe imkân kalmamıştır. Bu andan itibaren başkuman- danın'€vsaf ve seciyesinin noksanlar gittikçe galebe etmeğe başlamış tır. Bu hal harekâtın sonuna kadar devam etmiş ve hezimet ve muvaffakıyetsizlik ingilizlerin nasibi olmuştur. Bundan sonra ne müdahalesinden ne de aldığı te- dabir ve tetibattan bir hayir gelmemiştir. Nabemevsim ve münasebetsiz hücumlar Çanakkale sahnei harbi başkus mandanı Ocenera (o Hamiltonun bundan sonra hata ve noksanları devam edip durmuştur. Muma- ileyhin sonraki hücumları iskatı cenin kabilinden münasebetsizdi, Bu hücumları (o muhık göster- mekte insan müşkülât hissedi- yor. Kendisinin işarlarında bile bu hücumları hakli (o gösterecek deliller mevcut değildir. (Devarsı var)