23 Haziran 1932 Akşam Masal olanlar: Eskiden kaleme nasıl gidilirdi? “Vücudu beşer denilen nüshai kübranın nazımı mide iduğine ve âlâmımızın...,, “Refikanın dadısı Zarafet bacı bir yalancı dolma tapheylemişti. Derken bizim tevessüü mide ayaklandı... Eski devair ve aklâmın baş makarr olan Babıâlinin © zamanki: resmi Sabahleyin, yatakta gözünü açar açmaz, ellerini birbirine vurarak seslenir: — Yahul| Içeriki odada, değişik dedikleri kılıklı, kaşık kadar suratlı, sancılı torununu, alaca karanlıktan. beri bilâfasıla (o yorganda sallıyan ve uyutmağa uğraşan hanım; cevap verir: — Uyandınız mı? Şimdi geliyorum beğciğimi Hatun odaya girer girmez, bey efendi, tabakasile kibritini ister; bir sigara yakar ve derhal gaze- teyi sorar: — Ikdam nerede? Ilk atfettiği nazar kibar ve ricalin mutadı vechile, (Tebligatı- resmiye), ( Tevcihat Y ve (Nişan) sütununadır. “Cümlei measırı bergüzidei ce- nabı cihanbaniden bulunan Hami- diye Hicaz demiryolunun. Maana muvasalatı deolayısile..., Mukad- demeli tebligatı, üstünkörü göz- den geçirir. “Sadresbak ephetlü, devletlü filân paşa hazretlerinin necli ne- cipleri, cemiyeti rüsumiye aza- sından falan beyefendi- ye Bâlâlik rütbei refiasr, sadetli tevcihata, deruni: (bâlâlık çocuk (o oyuncağı oldul) diye iç çekip, bir de Sübhanallahı bastırır. “Şurayı devlet mülkiye dairesi âzasından feşmekân beyefendinin mürassa mecidi nişanı zişanile taltifi,, havadisine ise, (dünkü herif o başmabeyinciye çattıktan sonra boyuna lüpe konuyor. Ne- rede ise vezir olacak!, deyip okla vurulmuşa döner. Yanı başına getirilen kahvesini içerken, sanki Karadenizde gemi» leri batmış bir vaziyettedir. Kahvenin çok şekerli olduğuna kızar; yasemin ağızlığm zifirle dolduğuna hiddetlenir; bitişikten akseden torununun yaygarasına köpürür; yarım saattir helâdan çıkmayan damadına gazaba gelir ve kürkü sırtına almasile bahçeye fırlaması bir olur. Bağa bostama, çeliğe çubuğa, fidana çiçeğe meraklıdır. Kendisi önde, yanaşma peşinde sigarayı birbirinden yaka yaka, lâhavle okuya okuya, yalın ayak başı kabak, dört tarafı kolaçan eder. Güllerin kurularını, çamların tırtıllarını, çilek tarlasının otlarını bir nebze ayıklar. Vakti, saati yaklaşınca içeriye döner. Tepsisi hazırdır. Ardarda içtiği sigaradan: çirişçi çanağına dönmüş bir ağızla lokma yuvarlamağa (başlar. Yumurta; kuru. köfte, soğuk pilâv, hoşaftan: ibaret yemeğini, dört dilim ek- mekle ve kemali iştika ile gövdeye indirir. O zamanlar, şimdiki gibi şeker, tansiyon, albümin modası yok. Löp löp yumurtalar, koca koca etler, kaşık kaşık pilâvlar, kâse dolusu: kompostolar, srvırya yenir, durur. Öğle yaklaşmak üzere iken bu işler biter. Giyinmeğe sıra gelince, canfes bohçadaki elbiseler çıka- rılıp bir bir sırta geçirilir ve giyil- dikten sonra bir' daha süpürülür. Altın saat, kehribar. ağızlık, bozuk para yelek ceplerine; bazı evrak, tütün paketi, enfiye taba- kası, enfiye mendili, gözlük kılıfı, sedef çakı, kemik makta ceket ceplerine; para cüzdanı panta- lonun arka cebine; karbonat şişesi yan cebine; pazartesi pazarından alınmış da değiştirilerek olan tohum ve fide paketi de, parde- sünün iç cebine vazolunur ve cadde tutulur. Sayfiyelerde, o istasyon o veya iskele, ekseriya yakın olduğu için yürünüverir; İstanbul içinde ise, köşe başmdan bir kira arabasına atlanılıp yola revan olunur. O devirde, dairelerin kadroları hadden aşırı mı aşırı. Müteaddit müdür, müteaddit müdür muavini, müteaddit başkâtip, müteaddit ser halife. Ayrıca tahrirat müdürü, müdür muavini, muavin refiki. Sonra, lâyuat mümeyyiz, hatsız hulefa, hesapsız ketebe. Cuma günü tatildi; fakat ekse- riyetle pazarları da gidilmez, çarşambalar da sallanırlardı. Maazallah, herkes muntazaman devam edecek olsa, kalem oda- sının kapısından ( Ce ) diyebilmek müyesser olmaz, bu kirişler yüke dayanmaz, temeller çökerdi. Üç ayda birarzı didar eyleyen maaş, dağılmağa başladrmı; orta- lık ana baba gününe döner, di- vanhanelerin içi kadınlar hamamı gibi çınlardı. Yaşlı ve biçare halli kâtipler arasında bunalıp ta yüzüne gözüne su serpen mi ararsın? Çarpıntısı tutup ta bir kenara külçe gibi çöken mi istersin? Başına kan çıkıpta memşada, tepesine döken mi dilerin? Müdür beyimiz, kalemine adı- mım atarken odacılar ve hademe- ler seğirtirler; önlerini ilikleyerek su ve yerle: beraber selâma vararak baston: veya şemsiyesini alırlar. Bunların: bazıları senli benlidir. Bir çokk mühürleri ve maaş cüz- danlarını cebine koyup lort gibi para tutarlar ve hini hacette en kelli fellilere bile ikraz ederler. Hazret, pürvakar: odaya dahil olunca: hep ayağa kalkılır ve kandilli temennahlarla istikbal edilir. Daire: kapısının önüne kadar araba ile geldiğine; ön basamak merdiven. çıkmadığına rağmen müdür beyefendi, mecalsiz gibidir; Fesini havalandırarak, göğsünü açarak, O askısınn düğmelerini çözerek, bir müddet soluk soluğa nefes alir. Safa: gelindiğini mübeyyin ikinci temennehlara (omukabeleden ve odacıya: yorgunluk (o kahvesini siparişten sonra yerine yerleşir babu sohbeti açar: —Üstünüze afiyet, biraz münhari» fülmizaç bulunmaklığımı hasebile rüküp ve nüzülde gereği gibi müşkülâta duçar oluyorum: an mütehavvil!... Hep'namizacızl. gibi: sözler sarfedilirken;, köşede ki başkâtip bey, çıbanı deşer: — Vücudübeşer' denilen nushai kübranın nazımı mide. iduğine ve evca ve âlâmımızm yegâne mü- sebbibi, uzvu mezkür bulunduğuna şek ve şüphe yoktur. Artık mevzu, çorap söküğü gibi: çözülür: — Billâhi sözünüze haklısınız. Dün akşam, refikanın dadısı Zarafet obaci; sadhezar âferine elyak bir yalancı dolma tapheylemişti. Derakap”, bizim mahut tevessüü mide ayaklandı. — Miktarr münasip Ingiliz milhi veya Hint zeyti şürbedilse. — Sui hazmı hisseder etmez derhal bir az kuru incir eklini müteakip vafi miktarda su nuş buyurulsa. Tam o esnada da, çok saçlı, yarım karış: yakalıklı, alafranğa tavırlı bir genç, elinde bir tah» riratla yaklaşır. Müdür beyefendi, mütebessim ve mültefit bir çehre ile kâğıdı alır ; okurken yavaşçacık: ,, — Yazdığınız hoca kelimesi- nin imlâyi sahihi, havace şeklinde olup vav harfi (yüra velâ yükra) kabilindendir! yani görülüp okun- mıyan huruf (o cümlesindendir! Yollu irşada girişirken, kâtip bey: — Parfaitemenl!,. e'est çal bir nevi “e, muet! cevabını verip yerine gider. Müdir bey ise, ya- nındaki misafirinin kulağına şu sözleri fısıldar: — Zehi feraset ey eçhel ve nadan!.. Gidi. herzevekil!.. Lisanı efrencide, emayyenin çinko tabak- lara ıtlâk edildiğini bilmiyoruz zannediyor da bize malümat füruşluğa kalkışıyor. Sermet Muhtar pardon; Yeni fransız mebusan meclisinin en eski mebusu Paris, 22 (A.A.) — Müzakerat salonunda mebusların yerleri önü- müzde ki cuma (günü kat'i olarak tesbit edilmiştir. Yer intihabı hakkında ki takad- dümü en eski mebusa bahşeden kaide münasebetile en eski meb- usun bahriye nazırı M. Loygues olduğu ve mumaileybin ilk defa 1887 tarihinde intihap edildiği beyan edilmektedir. — Allah afiyet versinl. Havalar her DE PPP RA PEPE PYP RP REARRRP Tefrika'numarası: 20: Yazan: Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE muharebeleri Tercüme eden: Muharrem Feyzi > 4 5 KÜÇÜK GÜ narARir güyün ANAFARTA EMESMIRE çirLik. Ten RNODOBENDORM (ate) sa Bunların taarruz cebhesi defa” atle geri çekilmiş ise de her çekilişi takip eden yeni taarruz hareketinde ingilizler cephe hat- tını tepenin zirvesine kadar geri götürmüşlerdir. Fakat kablezzaval saat on rad- delerinde sol cenahta çok yorgun bazı. askerler arasında panik çık- mıştır. Bunlar “üzerimize Türkler geli- yorl,, diye bağırarak geriye sükün etmişlerdir. Bu paniğin neticesi olarak ingiliz cephe hattı tekrar garp yamaçlarına çekilmiş ve bura- da hattı tekrar tesis ve iade edil- miştir. ingilizlerin karma karışık vaziyeti Suvlanın oşimali (ocenahındaki ceneral Mahoun 9 ağustosta icra eylediği harekât dahi diğer yer- lerdeki harekât kadar muvaffa- kıyetsiz. ve inkisarı hayali bais idi. O günkü Suvla harekâtının | muvaffakıyetsizliği topçu muzahe- retinin fıkdanına hamledilmiş ise de bunun hakiki sebep ve menşei sahildeki havsala almayacak kadar hüküm ve intizamsızlığın neticesi olarak erkânı harp mesaisinin lâkaydane olmasıdır. 9 ağustos akşamındaki Suvlada mevcut ahval hülâsa edildiği vakit görüleceği veçhile dokuzuncu kol ordu nagihani ihraç ile elde ettiği fevaidi ve müsait vaziyeti büsbü- tün kaybetmekle kalmamıştı. Kol ordu. fırkalarının ve. livalarınm teşkilâtı o derecede inhilâle uğra- mış ve cüzü tamları o derecede geniş bir sahada dağılmıştı ki kumanda ve idarenin tabii zinciri ve silsilesi kâmilen ortadan kay- bolmuştu. Hattâ askerin tayinlerini tevzi etmek işi dahi müşkülleşmiş idi. Umumi vaziyet karma karışık idi. Ilk ihraç hareketinde karaya çıkan yirmi iki ingiliz taburundan şimdi kısmı azamı yüksek nisbette zayiat vermiş idi. Bunlardan çoğu. diğer cüzütamların arasına karış” mış idi. Cümlesi yorgun, intiza* mını kaybetmiş, ruhu düşmüş ve cesareti kalmamış idi. Suvlada vaziyet böyle iken ertesi günü yani 10 ağustosta Anzaktaki vaziyet fenalaşmış, bu- rada ingilizler çetin sây ve gayret ile kazanmış oldukları ferma olan karışıklık | KİKYA KÖRFEZİ ÇANAKKALE BOĞAZININ” DARYERLERİ 2 mit Conk bayırımn" yamaçlarındaki mevzii kaybetmişlerdir, Mustafa Kemal paşanın mukabil hücumu 10 ağustos sabahı eski Anzak mevziinin şimaline memur ceneral Godley'in kuvveti yeni bir taarruz hareketi yapmağa hazır olmadıktan | başka türklerin azim ve: gayretle icra edeceği bir hücumu karşıla- yacak iktidar ve kabiliyeti dahi haiz bulunmıyordu. Mumaileyhin kumandası altındaki kıtaatın pek çoğu ölecek derecede yorgun düşmüştü. Cüzü tamlarının ekserisi zabita- nının. çoğunu zayi etmiş idi. Kumanda ve idare zinciri kayb- olduğundan raptu zapt kalma- mıştı. Ingilizlerin geri ile muvasala yolu. olan: yağmur ve'sel sularının. oyduğu hendekler mecruhların çokluğundan tıkanmış ve geçilmez bir hale gelmişti. Türklerin vaziyeti ise geçen son yirmi dört saat zarfında süratle iyilesiyordu. Mustafa Kemal paşa 9 ağustosta fecir vaktinde İngilizlere mukabil bir hücum yapmıştı. Her'ne kadar" bu mukabil: hücum sol cenabta muvaffakıyetli olmamış ise de Suvla- da dokuzuncu ingiliz kolordusunun ilerlemesine müessir ve ciddi bir surette mani olmuştu. Türklerin (onoktai nazarından kendileri için en yakın tehlike noktası Çonk bayırının tepesi idi. Şimdi Bottleship tepesinin şima- lindeki umum türk hattına kuman- dan bulunan Mustafa Kemal paşa Conk bayırı tehlikesini tamamile takdir ediyorlardı. Gazinin Conk hayırı taarruzu Mustafa Kemal paşa 9 ağustos günü geç vakit bizzat Conk bayırınn cesurane bir istikşafını yaptıktan sonra. ertesi sabah bu noktaya altr taburluk bir kuvvetle bir hüçum yapmağa karar vermiştir. Müşarünileyh bu bücum ile ingilizleri Çonk bayırı sırtının garp yamacındaki tutundukları yerden fırlatıp atmağı ve Rho- dodendron: ( yani zakkum: ) çıkın» tısını ve civardaki. çiftliği zaptile ingiliz ceneralı ( Birdwood'un yeni hattı içine kama gibi girmeği düşünmüştür. Mustafa Kemal Pş. bu mukabil darbeyi şayanı hayret ve takdir bir surette tasavvur ve tertip etmiştir. (Devamı var)