1954'ten 1968'e.. ÜRKİYE 1954 ile 1960 arasın- da, demokratik rejim konu- sunda bir dar kapıdan geç- miştir. O devrede saatlerin akrep ve yelkovanları ters döndürülme- ye çalışılmış, suların ters akıtıl- ması için gayret sarf edilmiştir. 1954 ile 1960 arasında Menderes bir deneme yap mıştır: Türkiye'yi 1925'lere geri (götürebilecek ve kendisi İsmet Paşa olabilecek mi- dir? "Şeyh Salt ve İsyanı" kitabına çalışırken -ki bu kitap, yeni yılın i Yayınlar nda çıkacaktır. 1925'lerin üzerine dik- atle eğilmek "fırsatını buldum. Başbakan İsmet Paşa Takrir-i Sü- kün Kanununu getirmek ve mem leketi onun gölgesinde idare et- mek için ne söylemişse, her çeşit hürriyet ve bilhassa basın hürri- yeti konusunda ne demişse, nasıl bir muhalefet anlayışı belirtmiş- se Menderes 1954- 60 devresinde v da Mecliste silâhşörleri varmış. Osman Kavrakoğlu'lar, (Ahmet Hamdi Sancar'lar, Necmeddin On- der'ler, Nusret ( Kirişçioğlu'lar Menderes'in değil, İsmet Paşa'iun yarattığı ve önce kullandığı tipler- miş, Mecliste Muhalefete, muhalif liderlere (o saldıran, basım suçla- yan, sert tedbirlerin tasanlarını Beyler tarihin karanlıkları içinden sıyrılın gözlerimin önünde silâh- şör halleriyle canlandılar. Başka bir benzeyiş, İsmet Pa- şa'nın o Türkiye'yi Gazi Paşa'nın emriyle, arzusuyla, desteğiyle kur- muş olmasıdır. Menderes da, Cum- hurbaşkanı Bayar'ı hor saman ar- kasında bulmuştur. Ama onların gafleti kendilerinin Gazi Paşa ve Ismet Paşa erme ondan da önemlisi, Türkiye'nin 1925 şartla rını çoktan geride İleti terçe- ğini görmemiş bulunmalarıdır. Bu hatayı Menderes havatıyla, Bayar klâsik bir siyasi mevta ol- makla ödemişlerdir. O faturaların ödenmesiyle Tür- kiye'de panan, insan hak ve hürriyetlerinin üstüne ambargo konulabildiği devirdir. İnönü ken- di kendini yenileyebilmişken Men deresin 1925'lerin İsmet Paşa'sını hortlatmaya çalışmış olması hazin bir tecellidir. Fakat demokratik AKİS rejim böyle bir teşebbüse mutla- ka muhtaçtı. AKİS öyle bir devirde, bu te bayrağı taşımıştır ve zafer bizde kalmıştır. ÜRKİYE bugün, 1960dan da başka şartların içindedir. Be- nim neslimden, gözlerini açmış nesilden bir grup insan, belki de manevi bir boşlu ğun aksülameli olarak tuhaf bir din ve dindarlık anlayışı taşımak- tadırlar. Bunların başını, bizzat Demirel çekmektedir ve o anlayış- taki kimseleri devletin kilit nok- METİN TOK ER talarına yerleştirmektedir* Günay- dın denmesini kabul etmeyip esse- lâmüaleyküm diye oselamlanmayı bekleyen Müsteşarlardan bahse- dilmektedir. Dairelerine mescit yaptırtan Genel Sekreterler anla tılmaktadır. Beş vakit namaz kı- lan, namaz zamanlarında işini bı rakan, ortalıkta takunyayla dola- şıp abdest alan Genel Müdürler söylenmektedir. Bunlara karşı kü- çük memurların tabasbusu aynı anlayışta dindar görünmektir. Böylece dalga dalga bir sahte ta- assup, bir gösteriş dindarlık yayıl- makta, mubah sayılmakta, kuvvet kazanmaktadır. Bu havayı, şeriatı medeni kanunun yerine getirmek, tesettürü ihya emek, devleti bir is- lâm devleti haline sokmak sev- Cumhuriyete. dasında olan militan grup, teşki lâtlanmak için gayet elverişli bul- maktadır. Teşkilâtlanmaktadır da.. , fütursuzluğu her gün bir raz daha artan gazeteleri, gazete- cileri, erkekli dişili konferanscıla- rı, vaizleri vardır ve kalabalık bir çember sakallı, profesyonel güruh onların vurucu kuvveti olarak ha- zırlanmaktadır. laylaştırmış bir tarafı vardır. "Canım, öyle yapmış da ne ol- muş.." denilir. Meclis Başkanı Parlâmentoda iftar vermiş de, ne olmuş? Başbakan camide namaz ) İN ile oynamanın daima işi ko- a z E o Londra' da müslüman devletler el- çilerinin kendisine, müslüman bir devlet başkanı sıfatıyla özel ka- bulresmi tertiplemelerine müsaa de etmiş de, ne olmuş? Bunların (omahiyetleri değil, mânaları ME vd bir önem taşıdığım görm n basire- tin bağlanmış olmam gerekir Na- sıl ki bu yolu, Demirel'in, seçim lerde oy vurmak için "Türkiye'de 'ben müslümanım' demek hakkını sağlayacağız" tarzındaki propa- gandası açmıştır. 1925'lerde İstiklâl Mahkemesi- nin Başkam, Şeyh Sait'e soruyor: — Dini ku rtarmak için silâha sarıldığını söylüyorsun. Kim, ki- min dinine dokundu? Camilerde ezan okunmuyor muydu? Nama- zam kılmıyor muydun? Orucunu tutmuyor muydun? İbadetine bir karışan mı vardı?" Şeyh Salt cevap veriyor: — Hata etmişim. Kusur etmi- şim. Hayır. Ne hata etmiştir, ne ku sur. Onun istediği dini haklar de ğildir. Din devletidir. Dini hakla- rın kullanılması, şahısların ibade ti Cumhuriyetin hiç bir gününde kısıtlanmamıştır bile.. 1 NÜMÜZDEKİ günlerin Türki yesinde batılı demokratik dü- zene gönül vermiş, o Meale bağlanmış olanların bu cepheyle savaşı mutlaka patlayacaktır ve bayrağı gene en önde, fakat öteki uca, bolşevik düzen taraftarlarına da kaptırmaksızın taşıyacak olan- lar mutlaka çıkacaktır.