MODERN HAYAT gibi, beldedir de... Yani, tam bele oturan kemerler çoktur ve bun- lar, çoğunlukla, madenden yapıl- mıştır. Etek boyu, serbest bırakılmış- tır. Dünün uzunu, bugünün en bü- yük yenilikleri arasındadır. Kısa ise, kısaldıkça kısalmakta devam etmektedir. Bu, "çok demode" ad- dedilinceye kadar moda olmakta devam edecektir. Tayyörler kışın da giyilmekte, pelerinlerle son moda bir giyim meydana getirmektedir. Siyah, gündüz ve gece-için, par- lak ve mat olarak, en büyük yeni- liktir. Siyah veya çikolata rengi ço- rap, kıyafete modern bir hava ver- mekte, çok aranmaktadır. Ayrıca, yüzük ve küpe modası gibi fırtına lar da yaratmaktadır. Her par ğına ayrı ayrı yüzükler tak anlara, bile raslanmaktadır. Saç, ya ensede düşük topuz ha- AKİS, BEN VE OKUYUCULARIM LİMDE bir mektup var. Gaza- İ ba uğrar korkusuyla adım bu- rada açıklıyamıyacağım bir ilk- okul öğretmeninden bir opera sa- natçısına Bn) bir mektup. Bana, okumam için v Öğretmen mektubunda şöyle diyor: "Gönderdiğiniz gazeteleri muntazaman alıyorum. Yalnız ben değil, bütün ilçe halkı artık onla- rı gözlüyor. Çünkü, bu tip ilerici gazeteler buraya gelmiyor. Onlar, bir okul görevi gülüyor bize. 'Ba- na bir kelime öğreten, beni ken- disine köle eder sözüne göre, si- zin köleleriniz sayılamıyacak ka- dar çok. Gazeteleri köylere gön- deriyoruz. Kupürler kesip kahve- de okuyoruz. Allahuekber dağının eteğinde, rakımı 1900'e yakın bir küçücük üçe burası. Şimdi bem- beyaz tüm çevre. Baharın da yem- yeşil olur. Soğuktan çıkamazsınız dışarıya, tutanları da bu iklime uymuştur. Dıştan çok soğuk gö- rünürler. Ama, havasına bir kez kendinizi alıştırdınız mı artık üşü- mezsiniz. İnsanları da öyle. Ken- dinize alıştırır, sevdirirseniz, sizin için ölürler. Zaten, Türk köylüsü- nün özelliği değil midir bu? Hep korkutulmuş, korktukça kaçmış, kaçtıkça korkmuş. Yüzyıllar böyle geçmiş. Bunu birden silmek kolay değil. Ama, çalışıyoruz. Gazete gönderdiğinizi söylüyoruz, yazıları okuyoruz. Kendi çapanızda alışı- lageleni değiştirmeye uğraşıyoruz. Yılmıyoruz.. UGÜN AKİS'te, okuyucularım- la son randevum. Bir daha ne zaman, nerede buluşuruz, bil- miyorum. Son olarak bu sütunla- ra, Allahuekber dağının soğuğun- dan gelen bu sıcacık sözleri akset- tirmek istedim. Kolaylıkla temin edip, çok zaman, başlıklarına şöy- le bir göz gezdirerek ayni kolay- lıkla çöpe attığımız gazetenin, A- Anadolu'nun birçok yerinde ne bü yük bir nimet olduğunu anlatan, binbir zorluk, binbir acı ve yok- sunluk içinde, gönderilen birkaç gazeteye sarılarak, bu silâhla alışı- lageleni yıkmaya çalışan, bu silâh- la mücadeleyi sürdüren bu umut verici, güzel sözleri AKİS okuyu- cularına duyurmak istedim. Mücadeleyi her zaman, her yer- de, en küçük silâhla bile devam ettirebilirsiniz. Görüyorsunuz, sa- dece okuduğunuz gazeteleri gön- dermeniz bile, yurdun yoksunluk bölgelerinde ne umutlar doğuru- yor, ne ışıldar yakıyor! Türkiye'de, bu iş için örgütlenen bir "Köy Öğ- retmeni ile Haberleşme ve Yar- dımlaşma Derneği" var. Başka ta- nıdıklarım, okudukları gazeteleri, herhangi bir vesile ile tanıdıkları, adresini aldıkları köylü vatandaş- lara doğrudan doğruya, ismen gönderiyorlar. İstasyonlarda tren- lerin, yol boylarında otomobille- rin ve otobüslerin ardından "Ga- zete, gazete!" diye seslenen çocuk- ların, bu gazeteleri okumak için değil, sigara içmek için istedikle- rini söylerler. Bence, bos lâftır bunlar! Gazete, köy ile şehir ara- sında köprüdür. Anadolu'nun han- gi köyüne gitseniz, a susamıslık görürsünüz: Okul is terler, gazete lüferler. Allahuekber dağının eteklerinden gelen mek- linde toplanmıştır, ya da çok kısa kesilmiş, bukleler halindedir. Saçları içine alan siyah şapka modası, makyajın çok şeffaf ve a- çık renk olmasına yol açmıştır. Du- daklar ve yanaklar pembedir. Par- lak renkli elbiseler modasıyla orta- ya çıkan soluk renk makyaj, koyu renk elbiselerle kaybolmuş, yerini neşeli, içaçıcı, tatlı bir makyaja bırakmıştır. tup, bize, oturduğumuz sıcacık o- dalarımızdan bile birşeyler yapa- bileceğimizi gösteriyor. si mücadelesine AKİS'teki rkadaşlanmla beraber katıl- mıştım. Basın, halk, büyük bir ay- dınlar kitlesi, o zamanlar etele ver- mişti. Çabalar, halka halka birbi- rine eklendi, 1960 İhtilâli doğdu. Sonra 1961 Anayasası geldi. Eko- nomik savaş başladı. Çünkü eko- nomik ve sosyal sorunlar artık su yüzüne çıkmıştı. Mücadelenin bittiğine inanmı- yorum ve size veda da etmiyorum. Allahuekber dağlarından bu yana, Başkentten yurdun dört bir köşe- sine, büyük-küçük çabalarımızı halka halka birleştirmekte devam edeceğimize inanıyorum. Çünkü AKİS, benini için, herşeyden önce, mücadele demekti. g 50 e 1960 arasındaki demokra- Jale Candan AKİS