Devrimlerin Kökü Şon zamanlarda yeni bir moda göze çarpmakta, yo- bazlara ve dini bahane ederek, dini yalancı hadis- ler ve yanlış, ilkel tefsirlerle bir gericilik silâhı haline sokmak istiyenlere karşı silah olarak gene din kulla- nılmakta ve din, gerçek manası içinde anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu ami aleyhinde olmak mümkün değil- dir: Halka dinin yüksek felsefesini, eğitici ahlak ku- rallarını anla > dini halka bu anlam içinde ta- nıtmakta elbette ki fayda vardır ve istismarcı din an- layışı karşısında din adamlarının bu yoldaki çabası lüzumludur da Ancak dinin ahlâk kurallarını ve felsefesini dile getirirken, dünya işlerini de dinle halledecek hadisler aramak ve çağdaş uygarlığın ileri toplumlara getirdiği hukuk nizamını da illâ ki din açısından izaha kalkış- mak çok boş ve samimiyetsiz bir çaba olur kanısın- dayım. iie yüzyılı dine bağlıyan şeyler dinin mâ- , huzur verici felsefesi ve bütün dinlerde müşterek cin ahlâk kurallarıdır. Yoksa bugün, eski devirlerde olduğu gibi, sosyal ve ekonomik meseleleri, hukuk meselelerini, politik meseleleri odin çerçevesi içinde anlatmak ve halletmek mümkün değildir. Bü- tün bunları halledecek olan şey, bugün, akıl yolu ve- onun eseri olan ilimlerdir. İşte bunun içindir ki, bu- gün memleketi d halletmiş bu- lunduğu birçok meselelerin halâ din açısından ele alı- nıp tartışılması, en zararsız şekli ile, bir "zaman kay- bı"dır. Zaten ileri toplumlarla, birçok bakımlardan geri kalmış toplumlar arasında göze çarpan başlıca özelliklerden biri de bu sonuncularda, dinin çalışmaya ve ilerlemeyi köstekleyici bir takım uyuşturucu hü- kümlerle ele alınması, dinin dünya işlerine lüzumun- dan çok fazla karıştırılması ve bütün bunların sonucu olarak da bir istismar âleti haline getirilmesidir. imdi, sanki başka yapacak hiç işimiz kalmamış gibi, oturmuşuz günlerce, saatlerce Türkiye Cumhuri- yetinin kanun yolu ile hallettiği şeyleri illâ ki din açı- sından da makbul göstermeye çalışıyoruz. Meselâ, is- lâmiyet taaddüdü zevcata gerçekten cevaz vermiş omi- dir vermemiş midir? Biz ne kadar vermemiştir desek de vermiştir. Gerçi bunu şartlara bağlamıştır ama ulama ortadadır. Bizim için bu artık zaten önemli değildir. İlkel bir toplumu aile hayatına kavuşturmak amacı ile o günün şartları içinde, çok ileri sayılabile- cek bir takım dini hukuk kaidelerini bugün makbul göstermek mümkün olmadığı gibi samimi de olamaz. İslâmiyette, kadınların erkeklerle eşitlik haklarını kı- sıtlayıcı hükümler var mıdır? O günkü anlayış içinde yoktu, bugünkü anlayış içinde elbette ki vardır. çatlasa bunun aksini ispatlıyamayız. Dinin hukuki cephesi ölmüştür. Bunu. hiçbir şekilde tevile sapmadan, tabii olarak, tartışmadan kabul etmemiz gerekir. Dev- rimlerimizin kökü bence bu anlayışa dayanır. Bur- nunu mütemadiyen dünya işlerine sokan bir din an- layışı ileri toplumlarda çoktan iflâs etmiş, tarihe ka- rışmıştır. Dinimizi, gerçek anlamı içinde anlamaya ve anlatmaya çalışırken, bu temel unsuru unutmamak da şarttır. Jale CANDAN de bunların pazen üzerine yapıştırıl- ması işi kolaylanmıştı. Ancak Zühal öğretmen, obütün bunları, çocukları sıkmadan ve onlara herhangi bir ödev duygusu yüklemeden yapıyor, hazır- ladığı günlük programı âdeta, çocuk- ların isteklerine göre ayarlıyor, onla- rı tabii çocukluk duygu ve davranış- larından hiçbir şekilde uzaklastırmı- yordu. Çocuklar annelerine renkli kâ- gıtlardan kolyeler yapmış, şarkılar öğ- renmişlerdi. Plâstirinden, su, tuz ve an ile elde edilen ucuz plâstirinden çeşitli şekiller meydana getiriyor, ba- zen de mektup yazıyorlardı. e Tabii, mektupları onlara Zühal ablaları ya- zıyordu ama, çocuklar bu mektuplar- la bütün üç âlemlerini ortaya dökü- yor, dertlerini dile getiriyorlardı. Bu sayede ailelerle iş birliği yapmak da kolaylaşıyordu. Bir minimini yavru, anneannesine mektup yazmış ve mek- tuba şu cümle ile başlamıştı: "Sakın, annemi azarlamayın". AKİS/28 Zühal öğretmen sonradan bu ço- cuğun annesiyle (ogörüşmüş ve kendi ip Mr geçen bir tartışma- ın bu ne derece üzdüğünü arm imkanını bulmuştur. 5 Bir başka çocuk, doğum gününe kimsenin gelmemiş olduğundan mus- taripti. Mektuplar çocuklar için nam iyi bir boşalma oluyor, hem de Zühal öğretmene ruh sahasında çalışma ve çocuklarla ailelerine (yardımcı olma imkânını sağlıyordu. Tabii mektuplar bir-iki cümle veya bir-iki sözden iba- retti. Zühal Tuncel, İngilterede, ana o- kullarında bir yıl ihtisas yapmış, bir özel eğitim uzmanıdır. Tek derdi, ço- cuklara daha fazla zaman ayırması- nı sağlıyacak olan bir yardımcıya duyduğu ihtiyaçtır. Kendisi saat 9 dan 12'ye kadar 27 çocuğun maddi ve mânevi bütün yükünü taşımakta, ço- cukları meşgul ettikten başka, kah- valtılarını da yedirmektedir. . Bütün çocuklar için yataklar temin edildik- ten sonra çocuklar, öğleden sonra sa- at 3'e kadar okulda kalacaklar ve öğ- le uykularını da okulda uyuyacaklar- dır. Zübeyde Hânım ilkokulunda çocuk- lar için baskılı bir disiplin yoktur ama, anneler için (Oaynı şeyleri söylemek gerçekten mümkün değildir. Zira an- neler disipline alınmışlardır. . Hiçbir anne, sınıflara istediği gibi girip çı- kamaz, çocuğunu ancak çıkış saatin- de kapıda bekler Hiçbir anne keyif için çocuğunu tatil saatinden erken eve alamaz. Çocukları sınıflarda izle- mek isteyen veliler veya ilgililer, bu işi ancak, her sınıfta bulunan gizle- me odalarından kendilerini çocukla- ra göstermeden yapabilirler. o Çocuk, sınıfta kendi tabii âlemine terkedil- miştir. Kimse, yersiz şekilde onu bu âlemde rahatsız edemez.