vekkil isyanı, kırılmış, fakat her şeye razı bir izreli nefsin son şahlanışı vardı. — Sizi tanıyorum demiştim, evel, sekiz se nedir tanıyorum. İsminiz Fikret Âdil değil mi? Fakat siz beni tanımayorsunuz. Buna eminim. Daha üç gün evvel evinize gelip kapıyı çaldım. Siz açtınız. Fakat tanımadınız. Kimi aradığımı sordunuz. Ben size bir isim söyledim. «Burada yok» dediniz. Ben de döndüm. Hemde nasıl, ve ne halde, bilseniz. Şimdi bana «isminizi de unutmuşum» diyorsunuz. Sanki biliyormıydı- nız, Hiç bir zaman benim ismimi öğrendiniz” miydi? O gündenberi, artık sizi unutmaya, se- kiz senedir yapamadığım bir şeyi artık bu seler katiyen yapmıya karar vermiştim, Fakat bu ak: şam gene karşıma çıktınız. Daha doğrusu lesa- dül sizi karşıma çıkardı. Bir an durdu. Karanlık bir sokağı gösterdi: — Şu sokağa sapalım. Etraftan bize bakı- yorlar. Onu takip ederken düşünüyordum. Hakika- ten birkaç gün evvel, evime bu kız gelmiş, ka- pıyı çalmış, yanlış bir adrese gelmiş zannile ona ehemmiyet vermemiştim. Fakat bu kız kimdir Beni nereden tanıyordu? Niçin bana böyle bir alâka gösteriyordu? Acaba beni seviyor muydu? Düşüncemin burasına gelince halilee gülmek- ten kendimi alamadım. Ben böyle senelerce sü- recek bir aşk tevlit edemezdim. Buna imkân yoktu. Fakat... Neden olmasın? Nihayet ben de erkek değil miyim? Gencim. Vakıa bir Ramon Novarro veya bir John Gilbert değilsem de, bir umacı da değilim. Hem beni sevimli bulmı- yan da yok değil. Olabilirya. Pek âlâda sevmiş olabilir. Sokağa sapmış, bir iki adım atmıştık. — Peki, dedim, beni nereden tanıyor suw- nuz? Uzun senelerden bahsediyorsunuz. Daha pek o gençsiniz. Belki o zamanlar siz daha gençtiniz de, evvelki günkü ve bugünkü hali- nizle birdenbire tanıyamadım. Bana biraz yar” dım ediniz, beni nereden tanıyorsunuz ? Durdu, beni karanlık sokaktan dalla karan- lik bir kapının içine çekti. Ani bir hareketle boynuma sarıldı : — Şimdi bunları bırak, seni buldum. diye fısıldadı, ve.. ateş gibi, kuru dudağın dudaklarımı yaktığını hissettim. Ayak sesleri bizi, birbirimizden ayırdı. Müt- bir çilt hiş bir şaşkınlık içinde mırıldandım : -— Ne yaplımz ? Görecekler... — Evet, dedi, hakkınız var. Size gidelim. — Fakat... — Neo, başka kadın... — Hayır.. Yalnız demin annenizden bahset- mişliniz de.. Fakat siz bilirsiniz. Eve çillik, Orada bana, beni sekiz evvel bir gün Taksim bahçesinde gördüğünü, sora, Fransız Liyatrosunda, sinemalarda, kenser- lerde rastladığını, daima annesi ile beraber ol- duğu için nazan dikkalimi celbe muvaffak ola- madığım, esasen yaşının da küçük olduğunu, şimdi bile henüz yirmi yaşın- da bulunduğunu anlatir. Bu akşam, nasılsa yal- nız olarak çıkması sa annesi izin vermişti. Şimdi muhakkak merak içinde idi. Lâkin buna ehem- miyet vermiyordu. Bana olan aşkı, en klâsik şaheserlerde bile eşine rast gelinmiyen bir aşk- tı. Sonsuz, ümitsiz bir aşk, Benden bir şey beklediği yoktu, yalmz... Birdenbire dönerek : — Sizden, dedi bir şey rica edeceğim. — Büyurunuz. — Fakat darılmıyacağınıza bana söz veriniz. — Söz veriyorum. -- Hayır, hayır öyle değil,. Meselâ... Eğer bir parça olsun size karşı aşkıma hörmet edi- yorsanız.. — Estağlurullah,.. Ne demek... Emin olunuz, hörmetkârınızım ve yalancı telâkki etmiyeceği- nizden emin olsam... Ben de,.. — Susunuz.. Anladım. o Darılmıyacağınıza aşkım namına söz veriyor musunuz. — Bütün mevcudiyetimle ve şerelimle.. — Bana beş lira veriniz! Bir an içinde... elimi cebime götürdüm ve ona istediğini verdim. O gitti ve giderken bu- rada tahlil etmeyi lüzumsuz bulduğum birçok nah” vet, erkeklik gururu gibi hislerimi de bera ber götürdü. Hakikatle baş haşa kalınca, bu meçhul kızın oynadığı oyuna, onun cesaretine, bir erkeğin zayıf noktalarına bilgisine, kabiliyetine hay- ranlığımı kendi kendimden saklayamadım. Ve bu, gülünç olduğumu bana unutturdu. yoksa evde birisi mi var? Bir sene o zamanlar daha fikret ADiİ£ 14