AGAÇ /ANAT < FiKiR < AK/İYON MANZARAYI KAPATIRKEN Ayrı ayrı altı yazı halinde karaladığımız (Manzara) lar evelki sayımızda bitti, Şimdi, asıl uğraşmak hasretini duydu: ğumuz meselelerin duvağına el sürmeden, bu yazıları niçin yazdığımızı, onlarla ne demek islediğimizi, bunu ne dereceye kadar söyleyebilmiş olduğu” muzu we söylemekle kendimizi ne yapmış Jarzettiğimizi kı suca mulalda ediyoruz. (Manzara) lar, belli başlı bir iman ve kültür köküne bağlı bir cemiyet havasında yelişmiş sanatkâr ve enltellek- lüel tipinin, dışardan gelen te- sirlerle bu kök kurumaya yüz fular (ulmaz nasıl çürüdüğünü, kendisine örnek tuttuğu yeni dünyanın kabuğunu bir türlü delemiyerek ve yemişine bir lür (üuzanamıyarak, nasıl iğre- li bir taklit sathında kıvran- dığını söylemek ve nihayet, Tanzimat dediğimiz hareket noktasından bu güne Aadar dünya kıratında bir hüviyele bürünmüş, belli başlı vasıflar ve ölçülerde tek bir nesil ve lek bir şahıs gelmemiş oldu- ğunu iddia etmek için yazıldı. Bu yazılarla, her hangi u- zun, etraflı ve derin bir tahli- le dayanan we hükmünü, bir şeyi isbat etmiş olmanın gü- lünç iddiasile mühürleyen bir iş gördüğümüze inanmıyoruz. Üstüne, kendi zevk ve id- rakimize'göre bir eu kuracağımız bir arsanın, her şeyden evvel kısaca temizlenişi, gözden ge- çirilişi ve ana çevrelerinin ça” bucak dolanışı gibi, (Munzura) lar da, Türk edebiyatının, ilk günlerden bu güne kadar en kaba ve en kısa yollardan ba- sil bir karalama halinde ve küçücük bir çerçeve içinde te- lükkisidir. Nisbetleri daima zıtlar ve başkalıklar temsil ettiğine yöre geçmiş günlerin tam ve derin ifadesini yapacak olan, (eski) ye değil (yeniye, ne olduğu- muza değil, ne olacağımıza dair kurulacak yapıdır. Onun içindir ki büyük emeğimizi-eğer böyle bir emeğe gücümüz ye* lerse - arsaya değil binaya, tahribe değil inşaya sarfede- ceğiz. Bu bina çıktıkça arsaya ve evvelki binalara ait kıymet ölçüleri de meydana çıkacak, nispetler kedi kendine kurula- cuk ve hükümler sığ bir inkar seviyesinde kalmıyacaktır.Buy- sa mecmuamızın ve kendimizin ömrünce sürecek olan toplu ve dağınık, silsileli ve silsilesiz uzun bir cehle işaretlir. Işık hakkında bir fikir iw şımadan bir yere karanlık, ge- nişlik hakkında bir hasret duy madan bir sahaya darlık, sağ lamlık hakkında bir şey bilme: den bir maddeye çürüklük is- nadı kabil değildir. Gayemiz (yok)u değil,(var)ı bulmaktır. (Yar) e bulduracak ilk Kımıldanışda, ( yok Ju bir baş üağrısı kadar derin, samimi ve iztıraplı 'bir mik- yasla sezmiş olmaktır. Şimdilik sadece ve kabaca inkâr ediyor ve gayesi yalnız inkdârdan ibaret şaşkın ve se- meresiz infiallerden bünye ve karakterimizi ne kadar siyanet niyelinde olduğumuz şuurunu da ona biltiştiriyoruz. Basil bir inkâr hükmü, zamanın gizli ve esrarlı faaliyetile, derisinden düşmeye yüz tutmuş bir lırna- ğın kopuşuuduki kolaylıkla idrak edilse bile biz bu kalay- liğa razı değiliz. Onu emni- yet ve siyorla altına alucak olan, düşen lırnağın kopuşun- daki bütün sebep ve ümüllerin sırrile beraber, gelecek tırna- ğın bünyesine ait bütün ka- nunlar âlemini bir gergejl ince- liğile çerçeveleyebilmektir. Bundan böyle eski hallerle, her an daha etraflı, daha de- rin ve daha yakından yüzyüze gelmek üzere yeni hallere dö- nerken, gemilerini yakan ku“ mandanlar gibi, borcumuzu maziye değil, istikbale taah hüt ediyoruz. O ve bu sözleri, işi ne mikyasta aldığımızı göstermek için söyledik o Mikyas budur. Onun uhtesinden gelip gelemi- yeceğimiz ise ikinci meseledir. Necip Fazıl KISAKÜREK 1