i Kendini izah etmek, praliğe Oyeçmek için İmanın kendini tahrik eden esas dü şünre ve şariları kavramak üzere yaplığı cehi- lerden doğurduğu akide, ilk zamanlar hisden gelen işikyakların sözle olan bir ildesinden, kurluluş ihliyacına verilmiş bir cevaptan ibaret- ür. İman, bu cevapla arlık mevzuunu, gıda ve isikamelini bulmuş, istediğimiz iştiyakları- mıza yöre çizilmiş, ve buradaki ber çizgi bek- İediğimiz şeylere verilmiş bir saadet tehşiri olmuştur. Akide, aym zamada işliyaklarımızı objektil âlemde realiteler halinde kurmak ihtiyacından uğu için onu aklımızı da k, aklın epi olunabilecek yeni çerçeveler bulmak lâzımgelir. Ta ki akide hem his, hem de aklımızla uzlaş muş, şüpheler ilmiş bulunsun. Daha sonra me le ra iri çeşitli olmaları bü akideyi genişleterek, büyütecek ve hatti boza çaklır. Çünkü iman dahi yaralıcı İskümülün değişikliklerine ergeç uymaya mahkümdur. Akide bir kere doğduklan sonra kendini doğuran iman üzerine tesir eimeye başlar, İlade- si olan bir his masıl coşarsa iman da akide karşisinda coşarak onda bir ümül, bir teselli, bir coşkunluk kaynağı görmeye başlar, İmanın akideleri öz bir bilgi değil, bir ak- Mİ dili, bir kıymetler koruyucusudur. Her iman, ihtiras gibi, mevzuunu ilâhileştirir. İleride hakikat olacağına inanılan bu mevzu evveli bir kıymet, fakat mutlak bir kıymellir ve tasavvur edilmekten ziyade yaşanır. İman, bunda kendi. Bi seyreder, kendini bulup tanımaya savaşır, akide haline gelerek içtimaileşmeye başladıktan sonra çok kere dini bir şekil alarak hükmeden ve hükümlerini yüklenen bir iktidar iradesine münkalip olduklan sonra artık bm hakikat, Zi MR... m Ka hem de kuvveti temsil elmeye başlar.() halde ki bu hava içinde yaşayanlar artık bütün hülyala- rini birer ilham gibi duymakilan kendilerini ali- mazlar. Bununla beraber imanın akideler gurması ve bunların akılla uzlaşlırılması çehit- leri sonunda, düşüncenin göz açmıya başladığı şer Bunun içindir ki imanda şüphe de mün- r denilir, İçtimai bir ifiyat ulan iman kendini doğu ran mulhuüt ile denk olduğu müddelçe du > şüphelerden sarsılabilecek bir hk mez. Fakat vakinki muvazens aksamıya — lar, imandan rl geçişin ilk sarih alâmet. eke ulan — emniyeisirlik ve nelse dl uygular, | şahsiyeti kaybetmeler Dağa ii dünya renksiz ve yapmacık gü: rünmiye yüz tular. Şüphenin bu şekli kendini şahsiyetin zayıflayıp sarsılması ile belli eder. Henüz İarkında olunmuyan bu hal bir iğiklik ve bir iniikale tercümnadır. ti Şüphenin zihni şekli (Obaşlayınca Osihin bir rakkas gibi sallanmıya, hükümler çalışma: ye istekler e doğru gider. Ak- zlikten hı bünalmaı- tin bir ale olur. Söphenin Sahin ve sad şekillerinde düşüncenin tamamile battığı görülür. Şüphe, metodik ok madığı takdirde dümensiz bir gemi gibi nere ye gideceğini bilemez, biç bir noktada duri- maz, hiç bir sislem ve varamaz. Şüphe buhranı, hükmünü savan bir içtimai iliyat ile yeni doğmıya başlıyan bir içlimai ili yak arasında görünür. Bu gün içinde yaşadığı miz dünyanın en bariz karakteri iman ile şüp- he arasında sallanan bir şüphe buhranında top r. Bunu ayrık dünyanın heman her tara” kl görme kabil değildir. Misstafe Şekip TUNÇ EE. hee» — ddlürirer nefes halinde görünen idi yaşalıyordu. Fakat şiir gene, gürbi blu el den ileriye varamıyar, bir sanat Üye bina edemiyor, bir şahsiyet kuramıyor ve büyük hiç liği yakalayacak bir aj Bütün edebiyatta ( (ez)in yi olduğu yerde (fantezi), (Jikrjin eksik olduğu yerde (meşerp). (iman) ım eksik olduğu yerde (dedikodu), noksanı telâfi ediyordu. Büyük harp sonrası ve mütareke yılları Türk sanalkür ve enielteklüeli, bir evvelki kaba İzamre) ve fmekleb) in seviyesini aşmış, Mm kıymetlerine sokulmuş, fakat bu kıymetleri kamanlaştıramamış ve her taraji kürek, küçük fien dance) İar halimde bir #akım başkalık- ları, ayrılıkları, rekabeileri temsil elmiş. (ista) yü, (eksikli, (bayat) sezmij, fakat (iyi) yi İgüzel Ji ve (yüksek) i bulamamış, ( tereddi) nin yanında (kemal) i, (sefil) in yanında (ulvi) yi vodeder gibi olmuş ve nelice İlibarile gelenden siyade gideni ifadr rimiş, bulanık, karışık, eğimi bir tabla çizer. Mecip Fazıl KI 3