L E R AĞAÇ M “LE ROMAN, ile karşı karşıya bulunuyor. Lâkin, ruhu dışında bırakan maceralara yüklenmekle, romanı zenginleştirmiyor, kül ediyor. Doğ- rusunu söyliyelim ki, eşsiz Grand Meaulnes'- ün müellifi Alain Foürnier'nin arkasından, Jean Giraudoux ile, Edmond Jaloux ile, Jac- gues Cheneviğre ile, romancıya Fantezi ve Rüya âlemini açanlara nisbetle, macera ro- mancılarından çok daha az ümitliyim. Fakat Fantezi ve Rüya âlemine girmek pek az yazıcıya nasiptir. Burası Shakespeare yolun- dan gidenlere mahsus bir ülkedir. IV Fantezisi olmayan bizler, ümidimizi kes- miyerek başka yerlerde bir çıkar yol ara- yalım. Yaşamakta olan bazı romancıların, kendilerine bir yol açıp açmadığına baka- lum, Şarktan dönüşünde M. Paul Morand, Nouvelles Littöraires'e yazdığı bir makale- de, âdi bir surette maddeye ve zevke tapan garp medeniyetine nefretini anlatıyor ve aralarında gezip dolaştığı ulusların garplı- lardan fazla mutlak içinde yaşamalarına ve sürekli bir istiğrak ile ölüme alışmaları: na imreniyordu. Morand, bizi, kendi eserin- de, iştihalarımızı doyuran, fakat en derin iştiyakımızı bilmeyen, yarp medeniyetinin alay edilmiş gülünç halini görmeye çağırı- yor. Yalnız bundan, yeni cemiyet tarihçisi- nia ufuklarını nasıl genişletebileceği görü- nüyor. Ve dolayısiyle anlaşılıyor ki, yazıcı bütün bütün dini zihniyetten mahrum olsa ve - istese de istemese de - Pascal'ın “Allah- sız adamın sefaleti, dediği şeyi, gene tas- vir etmiş oluyor. Bu hususta, bir kadın ve büyük bir ya- zicı olan, yanılmıyorsam din meselesine hiç aldırmayan Colette kadar, kimse mavaffak olamadı. Chöri'yi ve La /in de Chöri'yi kim okumamıştır ? Bundan dala fakir, daha ça- murlu ve daha çıplak bir beşeriyet tasarla” mak imkânsızdır. İhtiyar, kartlaşmış oros- pular tarafından yetiştirilen. bir çocuk, bu çocuğun annesi olabilecek bir kadınla se- vişmesi — ve bütün bunlar iğrenç bir zinâ ve hayasızlık havası içinde — hiç bir şey gör- meinek ve etin ihtiraslarından başka hiç bir şey tanımamak... bununla beraber, bu iki ki- tabın bizi alçaltmadığını, kirletmediğini söy- lemek azdır. Son sahifenin bıraktığı intiba, bazı açık saçık şehevi kitapların verdiği gönül bulantısına aslâ benzemez. Collette, ihtiyar oruspularile, bu güzel ve sefil deli. kanlısile, bizi en derin heyecana düşürür; gençliğin fani mucizesini dehşetler içinde göslerir. Ve bizi, bütün varlıklarını, mev- zuu olan vücut kadar çürümeye müsteit ge- çici bir aşka salan, zavallı hayatların facia- sini duymaya mecbur eder. Böylelikle, bu kitaplar her şeye rağmen, nehire akan ve : nehirle birlikte nihayet denize varan, bü- yük şehirlerin lâğımlarına benzerler. Bu müşrik ve ele tapan kadın, dayamlmaz bir kuvvetle bizi Allaha götürür. Bu hal; ken- dinden önce gelen ustaların, geçindikleri ah- lâki, içtimai, ve dini ihtilâfları, hatta geç- mişte tasarlanan şekildeki aşkı bile tetkik- den mahrum romancının — çünkü aşk kaide- leri çok karışık ve köhneleşmiş öyle bir es- ki oyuna benziyor ki bu günün delikanlısı onu anlıyamıyor. -- ten ve vücuttan başka bir şeye bağlanamaması demek değilmidir ? Öteki bölgeler kendisine yasak olduğundan romancı gittikçe büyüyen bir atılganlıkla, önceleri hiç kimsenin gitmeye cesaret ede miyeceği, lânetleme topraklara doğru açılı- yor. Burada, Gide'in Proust'un Joyce'un, Colette ve Morand ile Lacretelle'in kitapla- rini kasdediyer ve biraz da kendi çevrem içine giriyorum. Bu gün bazı romancıların yapmaya cesa- ret ettikleri şey, hassasiyetin en gizli sır- ları üzerine atılan bu bakış, hiç şüphesiz korkunçtur. Bu korkunçluğu herkesten daha iyi anlıyan ve bir kaç satırla meseleyi bütün açıklığı ile ortaya koyan, Jacgues Maritain olmuştur. Bu sahifeyi “ Üç ıslâhalçı, baş- lıklı kitabından, |. J. Rousseau hakkındaki tetkikten hülâsa ediyorum. ( Yürüyor) Burhan TOPRAK (François MAURIAC)