15 Temmuz 1940 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 7

15 Temmuz 1940 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

öldük. elmişti, Cabancı Zehra, isriihti- sının el larından bildi. Si: a yığıldı. izli Beni bir lâzımge- : bitirdik olabiliriz ey bitir” ildi. Sesi titreyerek, gözleri dolarak genç kadına, 0 geçen hayatın ıstıraplarından, katlanılmaz mahrumiyetlerinden bah” seti, Nahide dinledi, dinledi. Kırık bir sesle: — İssan gönülleri sular kadar mu- kavemetli değil ki Sermed, dedi. Onlar gibi çırpınmağa kalkışıyorlar, fakat on- lar gibi yorgunluğa uzak kal Çocukluğumda bir gün babam beni çır- * Şimdi on lar gibisin. Fakat yorulacaksın! , demiş- ti. Babamın hakkı varmış Sermed. Evet, amıyorlar. pinan sulara benzetmisti. babam çok doğru söylemiş. Genç adam sonsuz bir e için- de, tatlı bir ümide kapıla eraber ecir sevgilil des di. Se olduktan sonra yorgunlu- ğun da sonsuz bir tadı vardır benim için. Nahide biran durdu. Sonra dolgun bir sesle: — Belki hirgün gene seni çağıracas gım, dedi. Belki, bilinmez, belki gene bir gün gelmeni A diye ilâve etti. Fakat şimdi değil. Şimdi mümkün değil. Şimdi mümkün değil. Asla, asla mümkün değil dostum. . ermed, genç kadının ayağa kalktı. ğını görünce, onu valiz bırakmak lâ. zımgeldiğini idrak etti ekliyeceğim Neil; diye o da yerinde doğruldu. Bekliyeceğim aziz sevgili, Hem bu defa ömrümün sonu na kadar... Bunu söyler söylemez bir zamanlar ona: “Ölüm bile beni sizden ayıramaz” dediğini düşündü. Ölüm ayırmamıştı. Amma bir kadın, Yarabbi, ne kadar basit, ne kadar kolay olmuştu bu .. Bir kadın, sadece bir kadın ayırmıştı. Ve şimdi yeni heyecanlardan hevesini al. mış sdi bir çapkın gibi tekrar ona dö- nüyordu ri Ne yüzle diye düşündü. Afetin si- temle, kinle, affetmeyen ışıltılarla göz- bebeklerinden ruhunu delen yeşil ba- kışları gene hayalinde çaktı, söndü. Eski karısının o kadar çok sevdiği, inandığı yeşil gözlü arkadaş: w Hayatı: nızdan ayrılmış bir kadının uyuyan ha Mori el sürmeğe hakkımız yok de- mi?» demişti. Evet hakkı yoktu. İkt Doğru, her zamanki gibi çok doğ. ru söylemişti. Nahideyi lâyık olduğu şekilde sev- meyi bilmeyen kalbinden iğrendi. Ve bir gün ona lâyık i, Fakat önce buradan çıkıp gitmek, onu yalnız bırakmak lâzımdı. Mademki istemiyordu Bu defa altı, yedi yıl evvelki genç ve tecrübesiz âşık gibi geri dönmek, ona bir Şeyler söylemek cesaretini bu- lamadı, Çünkü o aşkın da, ıstirabın da dile düşmiyenini tercih ediyordu. Bir- şey söylemeden, ayaklarının ucuna ba- sa basa odadan çıktı. taşlıkta durdu. Geri döndü, Birşey yapmak, sevdiği kadının yakininden uzaklaşmadan ön- n ün basıp geçtiği kapı eşiklerine yüzünü sürmek istiyordu. Zebra göründü. Onun bile bakışla- rı küskündü. Sevdiği kadının uğradığı yersiz biyaneti, demek © bile haksız buluyor; tabii görmiyordu. Sokağa çıktı. Şimşekler çakıyor, yağ- mur tufan başlangıcını andıran bir hız- la yağıyordu. Fırtına... Gene onu düşündü. İnce parmakları tuşlarda uçuyordu. Gece renkli başını çevirerek, tatlı, sıcak bir sesle: « Büyük, esrarlı bir ormanı gö” zünün önüne gelirivermişti, Görünme. yen bir derenin çağıltısı... Dallardan başlarını kanatlarının altına gizleyen binbir renkli kuşlar ve gölgelerde bir küçük kadın... Gök koyu renkli, yağ mur yüklü bulutlarla örtülüdür. Biraz sonra korkak damlalar düşmeğe başlar. Ruhları yakmak isteyen şimşekler, dü- şen yıldırımlar, devrilen ağaçlar... Fır- tınadan korkan küçük kadın çığlıklar atmaktadır. Belki de hiç gelmiyecek, bir daba dönmiyecek birini ümitsizce çağı: rır. Anladın değil mi Demedi Şimdi kapa gözlerini ve beni e. Sermed geriye döndü. Eğer odaşim- di mazide kalan bu geceyi hatırladı ise biz tekrar mesut olacağız diye düşün. dü. Kalbi kuvvetle vuruyordu. Artık onun fırtınadan korktuğunu, perdeleri sımsıkı bağlıyarak bir köşeye sindiğini, yahut da başını örtülerin altında gizli- yerek için için ağladığını düşünüyordu, Genç adam deli gibi yollarda koşu- yordu. Dalgalar bâlâ kıyılara çarpıyor, parçalanıyor, durmadan çirpınışorlardı. Kendi deli gönlü gibi... için çırpınan zavallı gönlü g bi.. Çamlıkta uğultular vardı, Küçük Yalının kışını çok düşünmüş, fakat hiç görmemişti, Nahidenin bütün bir mev yalnız ne yapacağını, İE bir daha döşün- mek siirlerini gerdi. Uzakta, sevdiği kadının evindeki solgun ışık pek zaif görünüyordu. Ümüit- lerini birden öldürecek kadar zaif! Eve yaklaşınca durdu. İçerden gayet yavaş çalınan bir piyano sesi geliyordu. Bir- den yüreğine sevinçler doldu Varlığını saran bir dikkatle bu sesleri dinledi. Evet yanılmıyordu. Nahide firtınayı çalıyordu. Kapıyı gene Zehraya açtırdı. Ayaklarının ucuna basa bas taşlığı geç- ti. Salon kapısı aralıktı. Yeşil saçaklı lâmbanın gölgelere boğduğu köşeye doğ- ru ilerledi. Sevdiği kadının yavaşça o* muzlarına dokun u, — Bir gün belki çağıracağını söyle miştin sevgili, işte geldim! diye inledi. uzun beyaz eli a bir kanat gibi ber dolaş — Geleceğini, bana KE dönece- ğini biliyordum. Kal, artık sana inan yorum; yi başını genç adamın göğsü» ne bırakt Ah ve koku... Onu büyüleyen, ken dinden alıp giden onun kendine mah” sü kokusu. Sermed silkindi. Bu ne feci bir ba- yal oyunu idi. Bu hazin bir aldanıştı, Bu, Man zoe birşey değildi. Se- rap, serap beğ piyano sesi falan gelmiyor- Ev sonsuz bir süküna ve karanlığa ü, Ne ses, ne şık; ne kü“ çük bir kımıldama... Taptığı kadını dört duvarı arasında kendisinden ayıran bu küçük ranla baktı. Bu kalın perdelerin haya- ta olduğu gibi kendi aşkına da kapan mış olduklarını yana yana hissetti. Bu defa belki bir çok yıl daha ihtiyarla- mış olarak geri döndü. Artık başı boş bir rüzgür gibi koşuyor... deliler gibi kendi kendine konuşuyor, fırtınaya mey- dan okumak istiyor, göğsünü yağmura açıyordu. eve hüs Tabiatın bu coşkun gözyaşları yü- reğinde yanan ateşi söndürmeğe muk- tedir değildi. Fakat ümidi sevdiği ka- dının birkaç damla gözyaşı, onu yeni" den hayata bağlıyabilirdi. Hem de tap» taze ümit ve payi vü vi kadı nin gözyaşları elbette ki onu yeniden yaşama dünyasına Ri okarabiliedi, Amma görmedi. Ne yazık ki göre- medi. Veş il e gece imla kn azli eriyen ışığında bir teselli kapanıyor, orada bir kadın ağlıyordu. — SON —

Bu sayıdan diğer sayfalar: