Ekrem nın çok bir ke uş gibi sini gö- bir kaç ri bu ka- 'mde de e yapa cı sabir» isma ki- medi ve Siz be mi anla” rdiyene sıkarak z., Üci Bir baftadanberi devam eden kuru soğuklar, sabahleyin başlayan yağmurla şehre bir kiş manzarası vermişti. Yap raksız kalmış çıplak ağaçlar, sararmış çimenler, kuru sert vüzgürler Karanlık kış günlerini bütün «csile bissettiri- Araba ile Şinası Ekrem beyi görmeğe gidiyordum. Takip ettiğimiz dar patika kıvrıla kıvrıla şehrin harici: ne çıkıyor ve dağlar arasında kaybolu- yordu... yordu. Şinasi Ekrem bey İzmirin civar köy- lerinden birinde, küçük çiftliğinde olu- ur... Babamın çok eski birahbabı olan bu ihtiyar zata karşı derin bir hürme- tim vardır. O da beni çok sever. Bu sense yaz mevsiminin büyük bir kısmı» nı onun çiftliğinde geçirdim.. Fakat ha- valar soğuyunca kendi evimde kapanıp iki günde bir evimden çıkmayan Esma hanım hak- gün ona, madiyen gelip . Ne kadar yapıldığını görmek için atelyeme giriyor.. yük bir cüretle karıştırıyor. Ben kadar beni rahatsız etmesine kızıyorum. Fakat nezaketen bir şey söylemiyorum.. Araba artık iğri büğru bir yola gir- mişti. Arabacının kemali istirahatle gittiği bu sarsıntılı yol beni fena bal- u. Her sarsıntıda araba Dın içinde sıçradığım için belim ağır- mağa başlamıştı. Arabacıya seslendim : — Dayı, biraz ağır aa çalkan- üdan: kemiklerim kırıla e karşıdan görünen bir ağaç lığı ei başını çev'rmeden cevap verdi; şeyimi bü- b de hırpalıyord — Biraz e hele... Şu ağacın ya- nına varalım.. su başında biraz dinle- Dirsin. Biraz daba gittikten sonra araba yolun kenarında durdu. diye ses lendim. Çocuk başını kaldırdı. Aman yarabbil.. gözlerime inanamıyordum... mu sefil çocuk, bu soğuktan titreyen küçük kız Mefküre idi. O derece şaşır- miştım e ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyor. beni görünce hafif bir Eyi karak çıkan şu sözler gayri ihtiyari du daklarımdan döküldü — Mefküre sen misin yavrum? ne oldu sana böyle? oğuktan morarmış dudakları titri- ordu, yüzüme vahşileşmiş bir nazarla bakakak ayaklarıma öl sürüklendi uallim beyl. Muallim beyl.. cın Li ndaki bir vik üzerine yordum. Yanı oturdum. — Ânlat bana kızım, dedim. niçin buraya geldin ?.. üzüme, gözlerime bakıyor, beni burada gördüğüne inanamıyormuş ve gördüğü bir rüyadan uyanmak istemi. yormuş gibi dizlerime sarılıyordu. akat yarabbi ne kadar değişmişti, tanılacak yalnız gözleri kalmıştı. Yüzü bacakları, batta entarisinin yırtıkların- dan görünen vücudu sim siyahtı. Saç- ları kirden ve bakımsızlıktan donuk bir renk alarak sarılığını kaybetmişti. Tik riyen sesile bazen macerasını anlatma” ğa çalıştı! ben mektepten çıktıktan bir ay sonra babasi , kendisine büsbütün eziyet etmeğe Bikin müdürü, dayanamıyarak baba sına şikâyet etmiş. Fena balde öfkele- nen peder efendi müdürle kavga ede rek kızını mektepten almiş... ablaları evde ona birşey yapmamışlar. Fakat bir sene sonra babası ölünce onu hizmetçiliğe vermişler... Orada birçok dayaklar yemiş ve nihayet hastalanmış. aylarck karanlık ve rutubetli bir odada yatmış... İyi olduğu zaman evin hanımı onu İziniz köylerinden birine muhtar olan e yanına vermiş... Şimdi bir senedenberi bu adamın yanında çalışıyormuş.. onu a her işe koşturuyorlar, tarlada UR ve üstelik te her gün dövüyorlarmış.. önu görmeğe gelmiş. önceleri Yayrucuk bunları anlatırken gözleri do- luyor ve soğuklan mosmor olan çıplak yakl yırtık entarisile örtmek için uğ. raşıyı e ki niçin bu kadar uzak yerlere su diğe geliyorsun? diye sordum, Du- dakları acı bir tebessümle büküldü, — Hammelendi bu sudan başka su içmez.. köydeki çeşmenin suyu kireçli imiş... Bunu söylerken gözleri, e taşan destiye yi Birden hatırlamış gibi : n gideyim, dedi. Geğin baiimefandi kızar... Ayağa kalktı ve destiye doğru yürüdü. Zaif vücudu ispazmoza tutulmuş gibi Bitri- yordu. Cılız kollarile ağır destiyi kaldırmağa uğraştı. Fakat fazla dolu olduğu için kuv- veli yetmiyordu.. ben ona kararsız ve şaş: kın bakıyordum, Bu çocuğu böylece rakmak, onu yine bu sefil hayatın girda- bina eek Buna bir türlü gönlüm razı olm ve vicdanım ağir bir taz- yikin ditimda eziliyordb. Birdenbire yerim- en kalkarak si giltim ve iki bileğini birden tuttum — Bırak onu Melfküre.. gitmiyeceksin, dedim vvela şaşırarak yüzüme baktı; mu hiç muallim bey? sonra beni öldürürler,.. — Birşey yapamazlar kızım, seni ben kendi evime Mw Benim kızım olmak istemez misin ? artık oraya — Olu Yüzüme öyle bir minnetle bakıyordu ki, fazla tereddüt etmeden tilreyen vücu: dunu kucağıma aldım ve arabaya doğru yürümeğe başladım. Arabacı benim kuca ğımda bir çocukla geldiğimi görünce sor du; — O da kim bey”, o çocuğu nereden buldun ki? — Kimsesiz bir çocuk, dedim. Gide- cek yeri yok... Evime götüreceğim... O başını çevilerik bir lahavle çektik- ten sonra söylendi ; — Amada iş hal., Dağ başında bul- duğu kızı e evine götürür.. Hiç cevap vermedim. Melküreyi ara banın içine oturttum. Kendim de yanına yerleştim. Onun titremekten dişleri birbiri ng vuruyordu. Ayni zamanda gözleri çak- mak çakmaktı. Araba yine artık geldiği- miz yollardan geri dönüyordu. Mefkürenin fazla üşüdüğüne dikkat ederek paltomu arkasına verdim. Bu kadar üşümeğe rağ- men vücudu ateş gibi yanıyordu. — Hasta mısın kizim? diye sordum. — Bilmem, dedi. Biraz başım ağrıyor ama şimdi geçer Eve Gülme Tadi başka birşey ko- nuşmadık. O uyuklar gibi dalıp dalıp gi- diyordu. Hatta bir aralık başını dizime koyarak li bir müddet kaldı, dişi a Emi Edin kucağıiadald Mefküreyi görünce : — Kim bu beyefendi? diye sordu. — Kazım, dedim. — AL. vw Sizin kızınız var mi idiP.. » Sen onu bilmiyordun... acak. da, geniş minderin üzerine yatırdım şid. detli bir nöbetle gözlerini açam iyor, a hafif halif inliyordu. Üzerine örltüğüm k lan battaniyenin altından vücudunun red sırada şıçradığını görüyordum. Sobaya öden odun attıktan sonra yan na gelip oturdu e ii onu görmeseydim şimdi dağ: larda, kocaman desti elinde, şüphesiz has- sonra gece... Sabaha kadar inliyerek ateş- ler i a şöphesiz zemin katında bir odada yalacaktı. Bunları düşündükçe onu alıp getirdi. w a unutturacak bir kızım olduğunu pek müsterih oluyordum... Mefküre o gece abalin adim dalgın yaltı, — Arkası var — 13 e sn,