iörünü- kadar duğum ubsarın anlı bir yı açtı, hanımı madım, m baş» adığımı kta kis içinde. bağım tceğim, — Neniz var boğazınız mı ağrıyor? — Hayır biraz üşümüş olacağım. O bana çay hazırlamağa gitmişti ki telefon üst üste çalındı. Kalkmağa mec burum. Fakat başım dönüyor. Güçlük- İe yazı odama kadar yürüdüm. Sabri bankadan telefon ediyor. Has ta olduğumu söyleyince hayret içinde kaldı. Akşama gelip beni görecek. a” Dünyaya yeniden gelmiş gibiyim. Hafif bir üşüme derken şiddetli bir za- türree geçirdim. Günlerden beri ölümle pençeleşiyordum. Doktorların hayatım- dan ümidi kestiklerini şimdi öğreniye- T Epeyce uzun, tehlikeli günler ge- çirmişim. Sabri ve ailesi benimle oka- dar yakından meşgul oluyorlar ki nasıl teşekkür etmek lâzım geldiğini kestire- miyorum. Elele Ruhsar bana öyle ihti- mamla bakıyor ki. Hastalığımın en şiddetli anlarında onlar geç vakte kadar benim yanım kalıyordı. Bir gece kendime pek az ma- lik olduğum halde Ruhsarı tanımıştım. Gözlerinde candan bir sevgiyle bana bakıyordu. Biraz daha dikkat edince ağladığını gördüm. Demek Ruhsar be- nim için, benim ölüm tehlikesinde ol- leceğini bile hatırıma getirdim. Bu ümit acaba tamamile boş mudur? Fakat ha- yır. Ruhsarın bana karşı gösterdiği alâ- e kada, bir baba dostuna duyulabilecek yakınlıktan fazla bir şey vw. u gün artık lee Doktor: ların ısrarlarına rağmen hastanede das ha fazla kalmak istemedim. Çıkarken bütün doktorlar ayrıayrı kendime dik kat ederek daha 10 gün evde istirahat etmem lâzim geldiğini, ufak bir üşüme ile hastalığın tekarlıyabileceğini anlatıp durdular. Fakat ben y ümitlerle hayata bele atılmak istiyo- saşamak, yepyeni rum. Aynanın karşısındayım, kendimi u- zun uzun tetkik ettim. Hastalıkla bay- li sarsılmış olduğı m halde ihtiyar de- gil im, Halâ kadınların en gidebilecek bir yaştayım. Fakat hiçbir zaman Rubsa gibi bir genç e değil . Kapı vuruldu. — Giriniz! diye bülün ümitlerini kaybetmiş bir insanın sesile haykırdım ve karyolanın ii koltuğa bir ih- tiyar gibi çö! Kapının İm Ruhsarın açık kumral saçları göründü. Yüzüm: biran. da kıpkırmızı olmuştu. Gözlerinde belirsiz bir tebessümün ışıkları kımıldayarak korka korka yanı- ma geldi ve biçbir şey söylemeden kar şıma oturdu. Beni böyle kalkmış, gi- yinmiş görmekten memnun olduğu her halinden belli oluyo — Ruhsar! dedim. Artık tamamile iyiyim. Hele b gün... Hele şimdi. — Ev örüyorum ki çok iyisiniz. Fakat kei dintee dikkat etmiyeceksiniz diye korkuyorum. &n yanımda oldukça, biliyorsun ki bütün bastalığım devamınca doktor. * lardan çok seni dinledim. — Doğru, fakat ben her zaman yâ nınızda değilim ki.. çimden çılgın bir ses dudaklarıma kadar geldi. Ona “ istersen her zaman kalabilirsin, eğer istersen * demek iste- diğim halde kendimi güç zaptettim, Gülünç olmaktan korkarak sustum. enür yarım saat geçmemişti ki gitmek için kalktı, İsrarıma rağmen öğ- İe yemeğini benimle yemeğe razı ede- medim. —i Kalkmayınız yorulacaksınız, de mesine rağmen sonu oda kapısına ka- dar üğurladım-. Elini uzattı, Ve parmak- lari avuçlarıma temas eder etmez: — Ab, dedi elleriniz buz gibi, üşü- yorsunuz galiba! apının önündeyiz, o kadar yakı nımda duruyor ki nefeslerini yüzümd hissediyorum. Bir an gayri ihtiyari dudaklarıma götürdüm. Evvelâ şaşırdı. Sonra gözlerinde bir kıvılcım yanıp söndü. Elleri bâlâ avuç” larımın içinde... SUyOruz beni saadete götürecek olan ifadeyi arı- yörum. Önüne bakıyor. — Ruhsar... Gözlerini korka korka kaldırdı. Pen- beleşmiş çebresinde, çekingen bakışla” göstermekten utandığı © gizli hazzı okudum. Bu, ümitlerimin o kadar fevkinde bir hakikatti ki birden inanmaktan korktum, fakat derin bir teslimiyetle avuçlarıma terkedilen küçük elin sıcaklığı duygularımda yanılmadığı- mi anlatıyor. Hissediyorum ki bu kalple ka arasında gizli bir rabıta doğ muştu Niheşit ısrarlarım karşısında akşam tekrar uğrayacağını vadederek gitti. Ken: en onun gözlerin e rında bana dime konuşmak, saadetimden bahsedil- diğini duymak istiyoru Koltuğu pencerenin önüne çektim. Soğuk kânun rüzgâr camları sarsıyor. Yoldan geçenleri birer birer tetkik edi- yor, herbirinin ıstıraplarını, neşelerini tahlile çalışıyorum. Şu dakikada o ka- dar iyiyim ki hatlâ benimle kavga et- mek istiyen birine bile iyilikle muka- bele edeceğim gibi geliyor. Oscar Wilde'nin hangi kitabında o- kudum bilmiyorum. Sadece şöyle bir sözü hatırımda kalmış: «Mesut olduğumuz zaman deima iyiyiz, fakat iyi olduğumuz zaman dai ma mesut değilizdir. » Şimdi bu: cümlenin manasını ta İs çimden duyuyorum. Akşıma kadar pencerenin önünden ayrılmadım. Hatice hanım yemeğimi bi- İe buraya getirdi. Onunla uzun uzun konuşmak adetim olmadığı halde bu gün saatlerce manalı manasız konuştum. Hava kararıyordu ki Ruhsarin kar şıki kaldırımda buraya doğru geldiğini gördüm. Gri paltosurun yakasını kaldırmış, hizlı adımlarla yürüyordu. Bizim apar- tımana pek yaklaşmıştı ki karşıva geç- mek üzere kaldırımdan indi. Bu sw atlerde cadde epeyce kalabalıktır. Tram- vaylar, otobüsler, otomobiller pek seri geçiyorlardı. Yerimden kalkarak Hatice hanıma seslendim. — Bize güzel bir çay hazırla Hatice hanım.. Yerime döndüğüm zaman hemen o rada bir otomobilin etrafında cesim bir kalabalığın toplanmış olduğunu gördüm. Ruhsar ortada yoktu, Ü zaman feci bir kaza gözlerimin önünde sanki bir anda cereyan ediverdi. Ruhsarın karşıya geç- mek üzere olduğunu hatırladım, Ote mobil tam o hizada durmuştu. Bacak- larımın bütün kuvvetini toplayarak s0 faya koştum. Ayaklarımdaki terlikleri bile değiştirmeden sırtımda ince bir caket sokağa fırladım. Şiddetli ve buz gibi soğuk rüzgür göğsüme, yüzüme çarptı. Koşa koşa kalabalığa yaklaştım ve boğulan bir sesle orada duran bir adama! — Ne oldu? diye sordum. Bu havada deli gibi paltosuz, şap kasız sokağa fırlamış olduğumu gören bu yaşlı erkek dudaklarını bükerek: — e ene bir kaza,dedi, ne olacak. mobil mi çarptı? Kalabalık» tan in ki yaralıyı göreyim. Yabancının cevap vermesine vakit a ki kulağımın dibinde ince bir ni Eu bey çıldırdınız mı? Bu ne hal? diye haykırdı ılgın gibi ii döndüm, Ve Ruhsarı taptaze canlı ve sıhbatli ola- rak ire buldum. i öyle korkuttun ki Ruhsar. Cevap lr kolumdan çekerek beni apartımana soktu. Odama müş le anladım. Sık sık nefes alıyordum İRübme hiddetten kıpkırmızı olmuş. — Arkası 23 üncü sayfada — girdi iğim zaman hayli üşü-