itinat e- n neşeli ocukları a Zirmat ge baş- karısına safsızlık itti. Biz sevgili ân €y- bir dö- m noktasını aşiyorlar ki, boş geçen dakikası onlar için telâfisi gayri müm- kün bir kayıptır. Erkekler aşağıya indiler. Bahri Doğ- ruları almak için şehirden gelen oto- mobilin ışıkları şosenin tozlu yüzünde dolaştı. İli arkadaş konuşmadan elele öylece durdular. Ayışığı Âfetin yeşil gözlerine vurmuştu. Yüzünün bir tarafı harikulâde beyaz görünüyor, diğer ta- rafı gölgelerde kayboluyordu. Bu şekil de esrarlı bir heykeli andırıyordu. Güzel yüzünün bir tek çizgisi tit remeden, bozulmadan gözlerine yaşlar doldu. — Âfet, canım Âfetciğim . — Nahide. Ve sonra Nahide yüzünü birân ar- kadaşının yüzüne dayadı.Gayet yavaş ve yumuşak bir sesle: — Belki bir gün ben de ömrümün son yıllarını geçirmek için buralaru, bu sevdiğim yerlere döneceğim, dedi. Belki babam gibi ben de... Sonra silkinerek sustu, Bir saadet gecesi içinde ölümü düşünmek, tekrar karanlık duygulara gömülmek lüzum- suzdu. Şosede birkaç dakika elele yü- rüdüler. Sonra iki ayrı otomobil, ayrı ayrı istikametlerde onları yekdiğerin- den ayırdı, uzaklaştırdı. .*, Mihayet yalnız kalmışlardı. Memle- ketin biricik radyolu otomobili içinde idiler. Şoför yeni evlilere nasıl ikram edeceğini bilemiyordu. Arada bir düğ- meyi çevirerek en yüzel müzik parça- larını buluyor, onları kendi âlemlerin- de tamamile serbest bırakmak için göz- lerini direksiyondan ayırmıyordu ol boyunca sıralanan tellikavaklar hafif esen ruzgâra karşı tatlı salıntı- larla eğiliyor; bazan derinlerden gece kuşlarının garip ahengi duyuluyordu. Kırlara, batı Anadolunun sonbahar ge: celerine sit tatlı bir serinlik inmişti. Gökler alçalmış, yıldızlar, bebekleri gülen altın renkli gözler gibi pırıl pı- rıl yanmışlardı. Geniş yüzlü ve uyanık gülüşlü bir ay yeryer akan sularda ışık oyunları işlemeğe girişmişti. Kalp- tem kalbe akmak için en müsait de- kora sahiptiler. Genç adam ürpertiler- le dolu bir sesle: — Nahide, diye başladı. Yavaş ya- vaş ve biraz da korka korka ellerini uzatarak karısının İnce elini sıcak a- vuçlarının arasına aldı! — Nahide. Bu anın bir rüya olma- sından korkuyorum, demekle yeni bir- gey söylemiş olmıyacağım; dedi. Mu- hakkak ki yeryüzünde her seven er- kek, önünde derin duygularla eğildiği kadına bunu söylemiştir. Bu anı ifadelendirmek benim için mümkün değil. Sözle, sesle bu derin smadet gecesinin şiirini incitmekten ür- line tutulmuş gibi yandığını hissetti, Avuçlarının içine onun ince parmak uçlarından sanki birşeyler geçiyor, el. lerile beraber varlığı da yanıyordu. Na- hide şapkasını çıkarmıştı. Saçlarının arasından dağılan o, bir turlü isim ve- remediği, hiçbir çiçek kokusuna ben. zetemediği koku benliğini altüst edi- ordu. Dudaklarında garip bir kızıllık var- dı. Sermet bu iki parça ateş gibi biraz aralık duran biçimli ağıza bakışlarının her değişinde alev alev yandığını his- sediyordu. Dişleri de görleri gibi pırıl pırıl yanıyordu. Bu gece ona tamami: le başka gözle, tam münasile bir er- keğin kendine ait bir kadına baktığı gözle bakıyordu. Şimdiye kadar ona karşı yaşattığı yüksek sevgide maddi arzuların, ihtirasların yeri olmamıştı. Onu daima erişemiyeceği uzak ve mem- nu bir hayal rabıtası olarak içinde ya- şatmış, onun yakininde bulunmayı, sa- dece gözlerine bakmayı kâfi saadet telâkki etmişti. Fakat şimdi. Bir evetle bağlanan, bir belediye defterinde imzalanan bu arkadaşlığın mahiyeti büsbütün başka idi. Bundan sonra ve bütün hayat yo- lunda daima beraber olacaklardı. Ay- ni evde, ayni iler, ayni hisler, ay- ni heyecanlarla yaşıyacaklardı. Genç adam sabahları uyanır uyan- maz yanıbaşında onun soluk alışlarını hissedeceğini düşündükçe (saadetten sarhoşa dönüyordu. Birşey konuşmur- yorlardı. Fakat sanki iki kuvvetli er- kek eli arasında kalan ince ellere bü- tün bu şeyler söyleniyordu. Damarla- r mahiyetini tanı- madıkları garip âlemlere ulaştırıyor ; heyecan kasırgaları içinde hayatlarının en güzel rüyasını görüyorlardı. Radyodan bazan bir vâls yükseli- yordu. Genç kadın bu derin, manalı sesleri, gözleri yarı kapalı dinliyor- du. Hayalinde ışıklı, avizeli, parkeleri pırıl pırıl cilâlı salonlar, cazip genç kadınlar, siyahlı erkekler canlanıyor- du. Bu renk renk kabarık etekler rüz- gâra tutulmuş gibi durmadan dalyala- niyor, kabarıp sönüyor; müzik daima biraz daha coşkun ve zaman zaman yorgun, üzgün bir kadın yüreği gibi titrek devam ediyordu. Dönenlerin dan- sedenlerin varlıkları da yavaş yavaş dize geliyor; müzik, ışık, renk ve ko- ku dünyası içinde belki müebbeden kâfi gelecek kadar mesut veya bedbaht o luyorlardı. Sonra bazan bir tangoda çapkın ba- kışlı, kıvrak vücutlü bir genç kızın kuvvetli bir erkek göğsünde ağır bir ahenkle dalgalandığını görür gibi olu- yordu. Ve daha sonra parmak uçlarına dokunan ellerin yakıcı ateşi içinde ken. di varlığının da bir mum gibi eridiği- Di, göğsünün içine bütün bir cihanı tutuşturmaya kâfi gelecekmiş gibi kud- retli ateşlerin dolduğunu hissediyordu. Susurluğun ( Susığırlık) az ışıklı na koyuldular. Şose önlerinde göz- alabildiğine uzuyor, bazan kıvrılıyor, bülülüyor, sonra yine düz bir şerit g şka memleketlerin ordu. Kahireyi dinlerken Nahide sükütu dağıttı: — Bir zamanlar Misir, hayalime ne kadar hükmetmişti; dedi. Okuduğum ta- rih kitaplarının tesiri idi, babamın an- hurma, çöl ve isfenks tabloları yüzünden mi çok geceler u- yumadan önce kendimi Mısırda tahay- yül ederdim. Bazan kı söyliyen esmer Mısır güzellerini ya tağımın başucunda imişler gibi canlı gördüğüm olurdu. Bazen de korkunç timsahlar rüyalarıma girer, çöllerde ybolur, develer üstünde ufkulardan ufkulara yoleuluklar yapardım. Sonra güldü: “Yarabbi insanne çok şey düşünebiliyor; dedi. Ve bazan Dü. tün bunlar ne kadar müânasız, ne ka- dar yekdiğerinden uzak ve biribirin bağlanmaz oluyorlar. met — Hayalidebir gida olarak kabul etmek lâzım Nahide, dedi ra, aylarca munhasıran sevdiği kadını düşünmekle geçen o uzun ha- yal gecelerini tekrar görür gibi oldu. Ve titremekten kendini alam