Mi rüzel ağ. ca dışarı ktı. De- rum, Fa“ ör ve Şa- hede va- rütün tü- at sadece liğe gel- du: nmeği de iiraz kor- irimin di- bu hare- iyor ir İnsan rum, Fa- vahşi ka- iç takın, bi- nlatırım. ıslatiyor, | doğrulup hareket ettikee gözlerinin ışı- gı görünüp kayboluyordu. kunur gelmedi mi? ededim. — Hayır, diye cevap verdi. — Ya yemek? — Onu da in e Sadece bir bardak ayran içeceğim, — Yı iz kalmaktan da korkuyo- rum. Yalnız kalınca, kocam o hali ile sanki yanıma geliyor — Hayır, bu bahsi kapayınız. İşte, ben de yemeğe gitmek istemiyorum. Sizi a ? Hayır.. Hayır.. Bilâkis, bana ya- #amak ai veriyorsunuz — O halde ayranınızı size ba vere- ekkür ederim. Pencereden içeriye güzel bir yaz akşaminım ılık rüzgârı doluyor, perde- ler uçuşuyor ve genç kadının saçları, alnı üstünde sağa sola dağılıp duru- yor. Bama hayatını anlattı: Daha yedi yaşında iken öksüz kalmış: Babası Ça- nakkalede ölmüş, arkasından anasını kaybetmiş, onu bu küçük yaşında kol- leje veren daysı olmuş. Yıllarca kol- İejin soğuk duvarları arasında okumuş ve büyümüş. Dayısı yılda bir def'a gelir, yeğenini görür, gidermiş. Daha geçen kış o da, annesinin hastalığı ile ölüp gitmiş.. Şimdi dünyada tek bir in- sanı yokmuş.. Kocası mühendismiş, © da ölünce, artık İstanbula gitmeğe, dayı sının Bebekte bıraktığı yalıda oturma- ğa karar vermiş. Kocasından ve dayı sından kalan servetle geçinecek, tek başına yaşayacakmış. — Bütün tual dar nefret edecek oldum, diyordu. Fakat siz bana bütün insanları sevdirdiniz. Artık gam ve ka- savet içinde boğulmak tehlülkesinde de- ilim, amma, niçin six bir kadın değil siniz de bir erkeksiniz? İşte, ben buna yanıyorum. Fakat sizin samimiyetinizi kazan- mak için mutlaka kadın olmak mı lâzım gelir?. — Hayır hayır siz de, bende münev- verix, herşeyi vasih görebiliriz. Sizin- le benim aramdaki bir samimiyeti, ce- miyet başka bir gözle görür. Sonra size- istediğim gibi açılmaktan menneden ce miyet kanunları, sizin karşınızda daima temkinli, ağır durmamı emrediyor. Sa- nırım ki, busamimiyetimiz, yalnız bu yolculukta kalacaktır. iz yavaş yavaş ağırlaşma” ğa başladı. İkimizde başlarımızı kom- partmanın kenarına bırakmış ve gör. lerimizi kapamıştık. Tren bizi sarsıyor ve sinirlerimiz büyük bir yorgunluk içine gömülüyordu. Düşünüyordum ki, bu kadın sadece, alelâde birkudin de- ğildir. Bu kadında düşünmek kabiliyeti, her kadından üstündür. Kadınlığın o esrarlı tarafı, düşüncelerini saklamak ve hislerini daima içinde tutmak tarafı yok.. Herşeyi açık söyliyor, açık ko- nuşuyor.. Bir aralık sorduğum birşeye CEyip vermediğini hissedince, gözleri” açtım ve ona baktım. Başı geri ye düşmüştü, uyuyordu. Yüzünün sa- nlığını hafif bir pembelik bastırmağa başlamıştı. Nefes alırken, güzel burnu” nun kıvrık, ince kanatları hafif hafif açılıp kapaniyordu. İki elide, ayak ayak üstüne atup birleştirdiği dizleri üstünde duruyordu. Rüzgâr ince, at- las gömleğinin yakalarına çarpıyor ve göğsünün ortasındaki hafif çizgi aşağı- ya doğru uzayıp kısalıyordu. Elimdeki sigarayı peneereden dışarı atarak ona daha büyükbir zevkle bak- tım ve kafamın içinde bir anda doğan büyük, güzel, muhteşem ve harikulâde tabloyu tahayyül ettim: Parmaklarımı yuvarlak iki omuzun- daki gömleğinin iki tarafına geçirsem ve bir anda bu gömleği kuvvetle aşa- ğıya doğru çeksem.. Islak bir ses çıka- rarak yırtılacak olan bu atlas gömlek altından ne muhteşem bir vücut görü- necek: Beyaz, yuvarlaklarla gölgeleşen, ha- rikulâde bir gövde.. Boynundan aşağı - ya doğru yayılan beyaz teni gittikçe dolarak ve kabararak güzelleşecek. Yu- varlak omuzlarında sönük elektrik ışık- ları parlayacak, koltuk altlarının çizgi” leri ile kollarının güzel kıvrımları bir- leşip manalaşacal lo, sanki bütün kudretleri içinde toplamış gibi, kafamda yer yer ayaklanışlar uyandırıyor. Onu böyle ta- hayyül etmek, böyle görmekten daha acı değil mi? Tahayyüllerimiz, bize hiçbir zaman saadet vermiyor, hele böyle, bir kadın karşısında... Yüzünde bir kadife yumuşaklığı var. Kırmızı dudakları, al bir ipek halının tatlı, sıcak rengi ile çenesine ve yanak- larına yayılıyor. Güzel burnunun iki ka- nadı, kelebek kanatları gibi titreşiyor. Kalkıp yanıbaşındaki pencereyi ka- padım, Üzerine ince mantosunu atarken durdum, ve gölgemle yarı kapanan vücuduna daha dikkatli baktım: Güzel bir kokusu vardı. Bu koku sanki göğ- sünün hafif açıklığından yükseliyor ve bütün O kompartmanı sarıyordu. Başı hafifce kıvrıldığı için boynu, bir be- yaz zambak gibi açılmıştı, teninin üze- rinde küçük sinir kabarcıkları görünü- yordu. Ağır ağır eğilerek yüzümü boynu- na yaklaştırdım, fakat birdenbire çekil- dim. Üzerine örttüğü ce mantosu ile yalnız başı dışarda kalmıştı. Yerime otururken, artık bütün in- sanlardan uzaklaştığımı hissediyordum. İnsan yaradılışından çıkıyor ve bu ka dının vücudu içine giriyordum. Ah, uyu- yabilsem, uyuyabilsem... 0 — “Fakat Allah Abımeleke gece “rüyasında göründü ve an sen bir ölüsün çünkü o bi “adamın karısıdır,, Tekvin 20-3 eylâ hanım, Leylâ, kuzum niçin aklar İşte geldik, biraz olsun sabre — Ak hayır, yürüyemiyeceğim, yü- rüyemiyorum! , # ve omuzlarıma yaslanarak olduğu yerde durdu. Gerimizde, bir kısmı yıkılmış vagon- lar aarasında fenerler gidip geliyordu. Derinden derine insan iniltileri duyulu- yor, gecenin karanlığında bu küçük te- pelerle çevrili ovada, bir ölüm havası esiyor. Ta uzaktan gelir gibi, bir insan bağırtısı kulaklarımızı tırmalıyor! namı bulun, anamı çıkarın.. Ah.. Ahi.. Kaba bir erkek sesi avaz avaza hay- kırıyor: — Ulan eşek oğlu eşekleri. Şu de- miri kaldırın.. Heyyy, Osman efendil. Kaza nasıl oldu, ne zaman oldu, ha- lâ kendimi toparlayıp da hatırlıyamı- Sanki bir asır evvel, sanki bir saniye önce.. Zaman mefhumu içine sığmayan bu korkunç hareket arasın" da ancak görebildiğim şey, Leylânın vücudu oldu. O uyuyordu. Ben gözlerimi karan- lığa dikerek düşünüyordum. Bir anda korkunç, müthiş, iç paralayıcı bir sas duyuldu ve vagon şiddetle sarsıldı. An- cak bu bir saniyelik zaman içinde Ley- lâyı görebildim: uyuduğu yerden vücu- dunun hızla savrulduğunu ve kucağıma düştüğünü farkedebildim. Oturduğu yer- le benim aramda bir saniye içinde sav- rulurken, kulaklarımda keskin, canhı- raş çığlığını duyabildim. Sonra... olları ile sarıldığı vücudumdan ba- şını ayırarak yüzüme baktığı zaman ir aci çığlıklar. haykırışlar ge- iyor — Ne oldu? diyerek kısık bir ses- le sordu ve sapsarı bir yüzle yüzüme baktı, Cevab veremedim. Bir erkek se- sı: — Heyyy, Kümil efendi, Kâmil e. fendi.. Fenerleri getirin. diye bağırı- yordu. Çok derinlerden iniltiler geliyor- du. Bir kadın: — Oğlum, evlâdım, Ahmet... Ah- medim diye haykırdı ve sustu, Leylâ boynuma soktuğu başını ye- niden kaldırarak: — Arkası var — 15