defa atam haymelerine İki gittim. Kendimi sırlı bir ormanda san- miıştım, O zaman gi bir havuz ya- pılmıştı. Kayalar, yosunlar, sazlar ve kamışlarla dekor pek nefisti Sermedte, sevdiği kadının sevdiği memleketleri onunla beraber dolaşmak, onun eski hatıralarının gömülü olduğu yerleri görmek arzusuna kapıldı. — İster misin Nahide, diye sordu. İslâhiyeye gidelim. Genç kadın bir çocuk gibi sevinçle: ok, hem nekadar çok, diye kar" şılık verdi. Mutlakki buz gibi sulari, taze yayık ayranları, solmayan yeşili, yıldızlı geceleri ile Çerşilli,dünya cen- metidir, Ama şimdi bilmiyorum, yine asker çadırları o güzel yaylâya kuru- luyor, dallardan, yapraklardan yapılmış haymeler Çerçilli eteklerinde siralanı- yormu ? Âfet sitem etti: — Sen uzaklara, daima uzak uzak memleketlere git, Hani, Balıkesiri sev- diğini söylüyordun, bir gece bile, kalmak istemiyorsun. Bu ufuklar sanki sana dar geliyor. Birinci defa uçmak için sızlanan kuş yavruları gibi telâş göste- ae un | ahide Gr bir çocuk gibi boy- nunu Deyi — Bırak, ai Âfet, dedi. Bırak gidelim ! Hava kararmağa başladı. Ayrılma dakikaları yaklaştıkça ikisininde göz- lerine gölgeler ei Elele ağaç- ların altına doğru üler. ahide, ii sehidlen ayrılaca: zaman içimin müthiş bir şekilde yandığını hissederdim. Bu akşam yine üzgünüm. Fakat tesellimde var. Artık yalnız değilsin. Hislerinin en sağlam telleri ile şifa bağlı olan bir kalp, ina- nıyorum ki seni tam manasile mesut edecektir. Artık kendini tamamile ha- yatin tabii akışına bırak yavrum. Fazla hisse, hayala yer verme. Hadiseleri ol- dukları, göründükleri şekilde kabul et. 6 ÇIRPINAN SULAR ROMAN : Gözlerimiz açık olarak gördüğümüz rüyalar emin olki tehlikelerle doludur- lar. Bunlardan mümkün olduğu kadar kaçmak lâzim, Pürüzsüz yaşamak için ayak uydurulması lâzım gelen işlerle oyalanmalıyız. Nahide rikkatle gülümsiyerek arka- daşınin yüzüne baktı. Bu bakışta, “be- ni ne kadar çok düşünüyorsun. Ve ben a mami, ne kadar bağlıyım, mânası yan Dolgun bir sesle — Tahallsiz, fakat me duygulu bir annem vardı Âfet, dedi. Mahiyetini şimdi daha iyi tahlil edebildiğim mâ- nevi buhranlara kapılırdı bazan. O za- manlarında dikkat ederdim. Evdeki eş- yaların yerlerini değiştirir; sandıklarını, dolaplarını altüst eder; baştanaşağı yerleştirir. Oyalanmak için kendine bir sürü iş icat ederdi. Sanki bu yor- gunluk ve evin tamamile değişen şekli onun ruhunda kopan fırtınaları yatıştı- rır, yine kendi kendine duruluyerirdi. 'azla gezmekten, ziyaretler yap- maktan, misafir kabul etmekten pak hoşlanmazdı. Sâkin ve içli idi. Çok o- kumuş, seyahat etmiş ve bir haylı ya- kışıklı olan babam, bütün hayatınca o- na sadık kalmıştı. Zaman zaman kendi kendime sorardım. Hâlâ da sorduğum olur ya. Annem hangi meziyetleri ile bu kadar derin duygulu bir adamı el- lerinde tutmağa muvaffak olmuştur diye, Ah, ben bir erkek olsaydım, mutlak tehlikeli olacaktım Âfet. Kat'iyen bir emele, bir hisse, bir kalbe, nasıl söy- liyeyim sadece bir kadına bağlı kala- mıyacaktım, — Şimdi böyle düşünüyorsun, Şa- yet erkek olarak dünyaya gelmiş ol- saydın, duyguların tamamiyle değişik olacaktı, Her koşucunun bir gün yo- Ün nasıl tabii ise, her çarpan yü- a bir gün yam durulması da o kadar tabiidir. Bence -evliler arasında en sadık er- kekler, gençliklerinde en çok hevesle- rinin arkasından koşup yorulmuş olan- MÜKERREM KAMİL SU lardır. Sen de bir gün renkten renge koşmaktan, heyecandan heyecana atıl- maktan usanacak, kendini bulmak, var: lığının temiz sınırları içinde hakiki sa- adetin ne demek olduğunu kavramak için bir yuvanın emniyetle dolu hava- sına sığınacaktın. Eskiler « Nikâhta ke- ramet vardır» demişler. Şimdi biz, alış- kanlık aşkı da yener, karı koca haya- tına kuvvetle hükmeder diyoruz. Ve belki bizden sonra gelenler bunu büs- bütün başka şekilde ifade edecekler. Fakat hepsinin bence bir tek mânası vardır. Yuva kalplerin, ruhların, insan- ların yaşama zenbereğidir. Bir yuvayı ayakta tutabilmek, ihtiyaçlarına karşı oymak için çalışan erkek, mukaddes tir. Ayni gaye ile orada sıcak, samimi bir hava yaratmak, kendisi için yoru- lan erkeğini dinlendirmek arzusu ile bütün gün çırpınan kadın gibi. Nahi: de, göreceksin; senin için asıl iyi gün- ler şimdiden sonra başlıyacak. Bir gün bana yazacaksın, söyliyeceksin ki hep hakkım varmış. Sözlerime, tecrübele- rime, duyuş ve görüşlerime istinat e- derek ileriye sürmüşüm. Ağaçların arkasından yükselen neşeli bir ses kendilerini buldu — Haydi bakalım. Yoleu yolunda gerek.. -sonra daha alaylı ve ahenkli :- Bırak e gitsinler. Bırak, çocukları gitsinl m. şakalar başladı... Otomobil gölgelere boğulan Ziraat bahçesini çabucak arkada bırakan rür- gür gibi şoseden ilerliyordu. Şehrin eteğinde çocuklarla vedalaştılar. Sonra bir müddet yine beraber yol aldılar. Arap Sadettin çiftliğinin korusu henüz uyanan ayı altında seçilmeğe ba karinca Bahri “De oğru oföre : z ” — Dur evlât! -dedi. Sonra karınına gülümsiyerek :- Bizimki de insafsızlık doğrusu, diye sözüne devam etti. Biz de o günleri gördük, geçirdik sa karıcığım. Bırakalım onları birân e vel başbaşa. Hayatlarının öyle bir dB. e al e 5 akü